Bengisu Özkes Nazım Hikmet'in gözünde 'taştan kalpli' olmayı seçen kadın
HABERİ PAYLAŞ

Nazım Hikmet'in gözünde 'taştan kalpli' olmayı seçen kadın

2000’lerin başı... Ne zaman ki yaz mevsimi gelir de okullar tatil olurdu, ben anneannem ile eski tip televizyonun karşısına geçer, dur durak bilmeden yayınlanan Yeşilçam filmlerini defalarca kez seyreder, pek çoğunu ezberlerdim.

Şimdilerde “bir zamanlar” olarak andığımız geçmişin saf sevgi, saygı ve hoşgörüsünü sınıf ayrımı olmaksızın bizlere aşılayan, insani değerlerimizi anımsatan, çocukluk günlerimde soluksuz izlediğim Yeşilçam filmlerinden en çok aklımda kalanı ise şüphesiz, bir insanın nasıl davrandığını değil, insana nasıl davranılabileceğini buruk bir hikayeyle akla ve kalbe işleyen “Fosforlu Cevriye” filmidir.

Haberin Devamı

Nazım Hikmetin gözünde taştan kalpli olmayı seçen kadın

Bir yıldızdan doğduğuna inanan, yüreği saf ve ışıklı, kara sevdaya tutulmuş sokak kızı Cevriye, başta cesareti ve yitmek bilmeyen umuduyla heyecanlandırmıştı beni. Bunda, elbet Türkan Şoray’ın oyunculuğu da büyük pay sahibiydi ancak doğduğu andan beri yaşadığı tüm olumsuzluklara rağmen hiçbir şeye boyun eğmeyen ve kötülüklerden bir kaçış olarak insaniyete sıkıca sarılan Cevriye karakterini doğrusu hala en canlı haliyle hatırlıyorum.

Yağmurda ıslanınca saçları fosfor gibi parlayan Cevriye’nin bu hem sıradan hem de bir o kadar olağanüstü hikayesi, yıllar sonra Nazım Hikmet’in 118'inci yaşı vesilesiyle yeniden karşıma çıkıyor ve araştırma gereği duyuyorum.

Nazım Hikmet, Fosforlu Cevriye’nin neresinde?

Çoğumuzun zihinlerinde yeri olduğunu bildiğim bu güçlü kahramanın yaratıcısı, burjuva bir Osmanlı çocuğu olarak başladığı hayatını solcu, toplumsal gerçekçi bir yazar ve “gerçek bir aydın” olarak tamamlayan Suat Derviş’tir. Kendisini keşfeden ve edebiyat dünyasında adının duyulmasını sağlayan kişi ise, çocukluk arkadaşı ve gizli aşkı Nazım Hikmet...

Nazım Hikmetin gözünde taştan kalpli olmayı seçen kadın

Dünya dengelerinin henüz değiştiği, Osmanlı’nın II. Meşrutiyet’in ilanı ile yıkılmaya yüz tuttuğu sıralarda “saraylı” olarak doğup büyüyen Suat Derviş lise eğitiminin bir dönemini, Kadıköy’deki paşa konaklarından komşusu Nazım Hikmet ile birlikte Mekteb-i Sultani’de görür. İkili, çok geçmeden arkadaş olur.

Kendisini bildi bileli şiir yazan ve yazdıklarını sevdiklerine okuyan Nazım, “şair” kimliğiyle o dönem en çok Suat’ı ve yine Sultani’de öğrenim gören kardeşi Hamiyet’i etkisi altında bırakır. Tıpkı hayranı olduğu Nazım gibi Suat da çocuk yaşlarından beri çeşitli yazınlar ortaya koysa da, bu konuda sesini duyurmaya çekinir.

Haberin Devamı

Değerli dostu Suat’ın yazdıklarını önemseyen Nazım, Suat’ın çekingenliğinin farkındadır; bu gerekçeyle 14 yaşındayken kaleme aldığı “Hezeyan” adlı mensur şiirini ondan habersiz “Türk edebiyatının göklerine doğan yeni bir yıldız” betimlemesini kullanarak Yusuf Ziya Ortaç ile paylaşır ve bir gazetenin edebiyat nüshasında yer almasını sağlayarak genç kızın tanınmasına vesile olur.

Nazım Hikmetin gözünde taştan kalpli olmayı seçen kadın

Açık kumral saçlı, beyaz tenli ve yeşil gözlü güzel Suat’tan etkilenmemek, hele ki kendisinin bu kadar yakınında olan duygusal ve romantik Nazım için elbet mümkün değildir! Edebiyat dünyasında birbirlerine sundukları sonsuz desteğin yanı sıra, artık toplu halde yapılan okul gezileri de yerini gizli ve baş başa geçirilen uzun saatlere bırakır.

Vakit geçtikçe Nazım, aşkının tek taraflı olduğunu fark eder ve Suat’a “Gölgesi” adlı bir şiir yazar. Duruşu ve aşıklarına takındığı alaycı gülümsemesiyle karşısındakini şaşkına çeviren Suat’tan -tıpkı çevresindeki diğer erkekler gibi- istediği karşılığı bulamayan Nazım Hikmet, hayal kırıklığını aynı şiirde şu dizelerle ifade eder:

Haberin Devamı

“Ne mehtabın aksine yelken açan bir sandal

Ne de ayaklarında kırılan ince bir dal

Onun taştan kalbini sevdaya koşturmuyor”

Suat Derviş’in üniversite eğitimi için ailesi tarafından Almanya’ya gönderilmesiyle birlikte, bir daha uzun yıllar birbirlerini görmezler. 1935 yılında -tam da Nazım’ın kalbinde büyük aşkı Piraye hüküm sürerken ikilinin tekrar yolları kesişir. Eski günleri yad etmek üzere karlı bir şubat günü Çamlıca sırtlarına çıkan Suat Derviş ve Nazım Hikmet, burada karlı yollara bata çıka son kez sohbet eder, yakınlaşır. O gün, son kez görüşürler.

Suat Hanım'ın romanı Fosforlu Cevriye'de...

Nazım Hikmetin gözünde taştan kalpli olmayı seçen kadın

Gelelim Suat Derviş’in 1968 yılında yazdığı, akabinde birkaç kez filme uyarlanan, tiyatrolarda sahnelenen ve çeşitli şarkılara konu olan Fosforlu Cevriye romanına...

Güzelliğiyle dillere destan sokak kızı Cevriye’nin karşısına bir gün, kendisine daha önce hiç karşılaşmadığı kadar özel davranan gizemli bir adam çıkar. Hastalığı dolayısıyla Cevriye’yi yaşadığı handa bir süre misafir eden bu gizemli adam, Cevriye’ye daha önce kimseden görmediği ilgi ve alakayı gösterir, onu iyileştirir. Alışık olmadığı şefkat, Fosforlu Cevriye’nin kaskatı kalbinde yerini büyük bir sevgi ve aşka bırakır.

Sonunda, zamanın ötesine geçecek kadar içinde büyüttüğü aşkını kaybeden Cevriye, kaderine teslim olur ve hazin sonunu, doğduğu İstanbul sularında bulur.

Nazım’a olan hayranlığını yüreğine hapsetmiş

Romanının yayımlanmasına yakın Nazım’ın keskin zekasından ve tutkulu romantizminden çok hoşlandığını, edebiyat hakkında söylediklerinin onu etkilediğini itiraf eden Derviş’in, Fosforlu Cevriye’nin aşık olduğu adamı sarı kıvırcık saçlı, yeşil gözlü, kırmızı yüzlü ve insan sevgisini gönlünün en üstünde taşıyan “özel biri” olarak kaleminde tanımlaması, aklında ve kalbinde Nazım Hikmet’in bir ukde olarak kaldığını açıkça belli ediyor.

Yaşamını incelediğimde gerçek bir devrimci ve aynı zamanda keskin bir kadın hakları savunucusu olduğunu anladığım Suat Derviş, belki de dönemindeki diğer kadınlardan farklı olabilmek, her daim cesur ve güçlü kalabilmek adına Nazım’a olan hayranlığını bile yüreğine hapsetmiş, Nazım’ın gözünde “taştan kalpli” olmayı dahi kabul etmiştir, kim bilir!

Sıradaki haber yükleniyor...
holder