Can Uyguç

22 Haziran 2011, Çarşamba 05:00

Suskunlar ordusu!

Mahmut Özgener, Futbol Federasyonu Başkanlığı görevini bıraktığını açıkladı. Veda toplantısında ise yöneticilere ağır ithamlarda bulundu. Tabii isim vermedi, ama herkes biliyor ki, Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzon’u hedef aldı. Çünkü işlerine gelmeyince en çok bağıran onlar. Ve inanın başkanın söyledikleri yenilir, yutulur şeyler değil. İşin ironik tarafı ne biliyor musunuz, bu yöneticilerin büyük çoğunluğu “Özgener kalsın” diye boy boy açıklamalar yaptılar!

[[HAFTAYA]]

14 Haziran’daki konuşmasının başlarında şöyle dedi Özgener: “Futbolun güzelliğinin büyük bölümünü kurallar sağlıyor. Görev dönemimizde sırtımızı kurallara dayadık. Bu kuralları hiçe sayanları da gördük. Bazı yöneticiler kişisel hırslarıyla açıklamalar yaptı. Bunların sayısı çok az, ama olduklarından büyük görünüyorlar. Bazı yöneticiler ise arkalarındaki taraftar desteği ile ne yaptıklarını bilmiyor, kitleleri böyle etkilemenin ucunun nerelere varabileceğini hayal edemiyorlar. Her sezon segiledikleri tiyatrolarla sessiz çoğunluğun ve gerçek emekçilerin takdir edilmelerini engelliyor. Çoğunlukla kendi hevesleri için yaptıkları açıklamalarla en önemli sorunumuz olan şiddeti körüklüyorlar.

Bazı yöneticiler arkalarındaki büyük taraftar gücü ile Türk futbolunun en büyük sorunu şiddeti körüklüyorlar. Futbol şiddete kurban ediliyor.” Ve bir de son bölümde Mahmut Özgener ayrılmasının ikinci sebebi olarak şunu öne sürmüştü: “Sistemin içine yerleşmiş kişisel hırs ve egolarıyla Türk futbolunu perde arkasından yönetme hayaline sahip, zaaf sahibi kişiliklerdir.”

Bu açıklamaları tekrar etmemin sebebi, balık hafızalı bir toplum olmamız. Galiba büyük yöneticilerimiz de öyle. Baksanıza en ufak olayda, bu ne şiddet bu celal diye ortalığı ayağa kaldıranların, Özgener’in şamar gibi tokadından sonra yanakları kızarmadı. Peki bu yöneticileri bünyesinde bulunduran Kulüpler Birliği niye sessiz kaldı? Çünkü o sıralar Futbol Federasyonu Başkanlık koltuğu için pazarlık halindeydiler.

19 Haziran 2011, Pazar 05:00

Fenerbahçe Spor Kulübü

İşte gerçek bir spor kulübü böyle olmalı. Sadece futbola endeksli olmadığını her alanda başarılarıyla kanıtlamalı. Futbolda şampiyonluk... Voleybolda kadınlar ve erkeklerde şampiyonluk... Basketbolda önce kadınlar ve şimdi de erkeklerde şampiyonluk... Başkan Aziz Yıldırım bir spor kulübünü her alanda başarıya taşıyarak hakikaten çok büyük iş başarmıştır.

[[HAFTAYA]]

Kendisini bütün sporseverlerin gönülden alkışlaması gerekir. Baskette erkeklerde ve kadınlarda Fenerbahçe ile final oynamış, voleybolda da kadınlarda yarı finalde yine ezeli rakibine elenmiş Galatasaray da bu anlamda önemli bir iş başarmıştır. Fenerbahçe Basketbol Takımı bu sezon sadece Cumhurbaşkanlığı Kupası’nda Efes Pilsen’e yenildi. Türkiye Kupası’nda ise yine bir başka ezeli rakibi Beşiktaş’ı finalde mağlup ederek mutlu sona ulaştı. Yani üç kupanın ikisini kazandı.

Başta Aziz Yıldırım olmak üzere emeği geçen tüm yöneticiler, teknik kadro ve basketbolcuları kutlarız. Son bir tebrik de Galatasaray’ın yeni Başkanı Ünal Aysal’a. Saha içine inip, seyirciyi sakinleştirmek için anons yapması... Kendisini dinlemeyen taraftarlara bir kez daha mikrofonla seslenmesi de Aysal’ın nasıl farklı bir başkanlık yapacağının sinyalleriydi. Popülist değil, realist, kavgacı değil, uzlaştırmacı bir portre çizen Ünal Aysal’ı da alkışlamalıyız.

21 Ocak 2011, Cuma 04:00

Büyük kumar

Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım büyük bir kumar oynadı. Kendisinden bir hafta önce televizyona çıkan teknik direktörü Aykut Kocaman transfer konusunda, “Futbol kamuoyunda herkesin aksaklık olduğunu düşündüğü mevkilere bir veya iki takviye yapmayı düşünüyoruz” sözleriyle kapıyı aralamıştı. Ancak aynı kişilerin karşısında bu isteğe Yıldırım, “Bence Türkiye’nin en iyi kadrosu Fenerbahçe’de. Takviyeye ihtiyaç yok. Ancak hocamız isterse de hayır demeyiz” karşı görüşünü savunmuştu.

[[HAFTAYA]]

Görünen transfer yapılamıyor çeşitli nedenlerden. Artık başkanın isteksizliği ve söylemleri mi, yoksa hedefteki oyuncularla ve kulüpleriyle anlaşılamaması bilemiyoruz. Ama ortada bir gerçek var ki, futboldan anlarım diyen Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ı test etme imkanı doğdu. Eğer bu kadroyla şampiyonluk gelirse, Yıldırım haklı çıkacak ve futboldan anladığı ispatlanacak. Fakat şampiyonluk kaçarsa futboldan ne kadar anladığını bir kez daha düşünecek. Bir de başarısızlıkta futbolcunun suçlanmadığını, hep başkan, yönetim ve teknik direktörün kusurlu bulunduğundan yakınmıştı Aziz Yıldırım.

Peki görevde bulunduğu dönemlerde takımı şampiyon yapmayan teknik direktörünü kovan, futbol takımını her sene üçer, beşer oyuncuyla değiştiren, kendisi hep yerinde kalan başkan varken, bu söylemin doğruluğu nerede, insan merak ediyor. Kendi yarattığı düzenin doğruluğunu savunanlar, sonuçlarına da katlanmalı.

22 Ekim 2010, Cuma 05:00

Bir çiçek bile yok!

Galatasaray’da gerçekleşmeyen Fatih Terim operasyonunun perde arkasını net olarak öğrendim. Ve bu yaşananlar oldukça ilginç. İlk temasta Terim, “Önce Frank Rijkaard problemini ortadan kaldırın. Hocanız varken görüşmem” diye şartını öne sürmüş. Bu iş Başkan Adnan Polat tarafından halledilince telefonla hocadan randevu alınmış.

Önceki gün Fatih Terim’in Tarabya Nurol Sitesi’ndeki evinin kapısını Galatasaray Başkanı Adnan Polat, Başkan Yardımcısı Yiğit Şardan, yöneticiler Murat Yalçındağ ve Emir Sarıgül’den kurulu kurmaylar heyeti çalar. Her zamanki gibi janti bir kıyafet giyen Terim konuklarını karşılar. Ama hava nedense pek bir soğuktur. Hal hatır sormadan önce ilk çıkışı Terim yapar ve “Eliniz boş gelmişiniz, bir çiçek bile yok” diyerek gelen konuklara görüşmenin sert bir zemin üzerinden geçeceğinin mesajını verir.

[[HAFTAYA]]

Evdeki yardımcı konuklara ne içeceklerini sorarken, yine araya giren Terim, “Adnan Bey’e sütlü kahve yap, bilirsin ayarını” uyarısında bulunur. Ardından söz alan Başkan Polat, kısa bir giriş yaptıktan sonra Fatih hocaya, Rijkaard ile yolların ayrıldığını, kendisini teknik direktör olarak düşündüklerini söyler. Hafifçe bir tebessüm eden Terim, “Siz beni hazır kıta kenarda bekliyor, hop diye kabul edecek zannediyorsunuz herhalde” cevabını verince herkesin önündeki çay, kahve bile bir anda buz keser. Adnan Polat’ın yanı sıra diğer yöneticiler de lafa girer, hocayı yumuşatmaya çalışır ve kulübün kendisine ihtiyacı olduğunun altını çizer. Fakat nafile, Terim, “Nuh der, peygamber demez” ve görevi kesinlikle kabul etmeyeceğini söyler.

Henüz konuşmanın başında kestirip atan Fatih Terim’in tavrı karşısında şok olan Galatasaray kanadı biraz daha ısrar etse de sonuç alamayacağını anlar. Konuklarını kapıda geçiren Terim elini sıktığı Emir Sarıgül’e herkesin duyacağı şekilde, “Emirciğim, ben İtalya’dayken sen de gelirdin. Ne güzel gezerdik beraber oralarda değil mi?” diye nostalji yapar. Sarıgül’ün de “Hocam çok keyifli zamanlardı” yanıtının üzerine de Terim, Galatasaraylı yöneticilere son darbeyi giderayak vurur: “Merak etme pek yakında yine oralarda beraberce gezeceğiz.” Evden eli boş ayrılan yöneticiler daha sonra Abdullah Avcı ismi üzerinde ısrarla durur. Ancak kulübü İstanbul Büyükşehir Belediye olumsuz görüş bildirince Gheorghe Hagi’de karar kılınır.

05 Haziran 2010, Cumartesi 05:00

Aziz Yıldırım'ın ilk kupası!

Ve nihayet Aziz Yıldırım bu sezonki ilk kupasını kaldırdı. Daha önce voleyboldaki şampiyonlukta yanına getirilen kupayı sponsor Acıbadem’in Başkanı Mehmet Ali Aydınlar’a “Ben futbol kupasını kaldıracağım. Bunu sen kaldır” diyerek ayıp olmasın diye kenarından tutan Yıldırım, bu dileği gerçekleşmeyince erkekler basketboldaki şampiyonluk kupasını doya doya havaya kaldırdı.

Kader işte. Kaçan şampiyonluktan sonra “İkincilik başarıdır” açıklamasıyla taraftara moral vermeye çalışan, kendisini kurtarmaya uğraşan Aziz Yıldırım’ın 2008 yılında yine kaçan bir şampiyonluktan sonra Fenerbahçe Tv’de İhsan Topaloğlu ile yaptığı canlı röportajından bir bölüm aktaralım o zaman: “Futbolcularımız iyi konsantre olmamaları, pazar payını artırmak için Avrupa’ya konsantre olmaları, bir türlü içeriye konsantre olamamaları nedeniyle kaçırdılar şampiyonluğu. Bizim için Türkiye’de şampiyon olamamak her zaman başarısızlıktır. Bütün hedefimiz Türkiye’de her zaman şampiyonluğa oynayan, şampiyon da olan bir kadro oluşturmaktır. Çünkü kadro, yönetim ve camia olarak Türkiye’nin bir numarasıyız. En iyilerin olduğu yerde ben şahsen başarısızlığa tahammül edemiyorum. Her şeyiniz varken başarısız iseniz bir yerde eksiklik vardır. Biz bu eksikliği biliyoruz ve onu düzelteceğiz.”

Demek ki, iki sene önce şampiyon olamamak başarısızlık iken, şimdi ikincilik birden başarı haline gelivermiş. Çünkü verilen 3 yıl üst üste şampiyonluk sözü var. Bu sözün tutulamamasının verdiği mahcubiyet var. Ki yönetici arkadaşları geçen yıl seçim kongresinin startında verilen bu vaat öncesi Yıldırım’ı “Başkanım bu çok iddialı bir söz. 3 yıl üst üste Şampiyonlar Ligi’ne katılacağız, diye söz verin. Bu daha mantıklı” diye uyarmışlar, ancak dinletememişlerdi.

Parkelerdeki şampiyonlukları çimlere taşıyamayan, futbolda 3 yıl şampiyonluk sözü verip, son 3 yıldır şampiyonluk yüzü göremeyen Aziz Yıldırım’ın kaybı aslında çok büyük. Kaybettiği şey güven. Kendisini her koşulda destekleyen taraftarla arası artık pamuk ipliğine bağlı. Bundan sonra en ufak şeyde tribünler, teknik direktöre, futbolcuya, hakeme veya malzemeciye çıkarmaz faturayı. Direkt olarak başkana ödetir. Milyonlarca dolarlık transferler de pek kesmez insanları, çünkü her şeyin bir fiyatı vardır, ama güvenin yoktur.

21 Ocak 2010, Perşembe 04:00

Laporta ile 1 dakika

Barcelona’daki otelimize giriş yapmadan kapıda bekliyoruz Gökmen Özdenak ile. Gazetecilik biraz da şans işidir, derler ya... Aynen öyle oluyor. Bir bakıyorum kapıdan Barcelona Başkanı Joan Laporta çıkıyor. Kısa boylu, ama öylesine kaliteli bir takım elbise giymiş ki, buralar benim havasında... Zaten de öyle Barça’nın Başkanı, Katalunya Başkanı ile eşdeğer! Hemen elimi uzatıyor, “Merhaba, nasılsınız” dedikten sonra fotoğraf çektirmek istediğimi söylüyorum. “Şehrimize hoşgeldiniz” cevabının ardından hemen yanımda yerini alıyor.

Ardından Gökmen Abi çektiriyor bir fotoğraf, ki o sırada Laporta’nın kravatı biraz yana kaymış onu da düzelttikten sonra. Vakit dar, etraf kalabalıklaşıyor bu ünlü simaya yaklaşmak için. Tek bir soru şansım var. “İnter Başkanı Moratti, ne yapıp edip Messi’yi alacağım, diyor” sorusuna gülerek, “Tabii gelsinler, görüşsünler. Ama onu alacak bir para yok ki” cevabını verdikten sonra hızla arabasına gidiyor. Audi A8 marka siyah arabasını kendi kullanıyor. Ne koruma ne bir yardımcı...

Pazar günü şehir turunu Barcelona takım otobüsüyle geziyoruz. Medyatava’da kaleci Valdes’in koltuğunda oturduğum yazılmış. Üç ayrı koltukta oturdum, her pozisyonda oynayabildiğimi kanıtlamak adına! Türk Hava Yolları’nın davetlisi olarak gittiğimiz Barcelona’nın sponsorluk anlaşması ile ilgili haberleri zaten okudunuz gazetemizde. Müthiş bir avukat olan Joan Laporta’nın Frank Rijkaard ile Rüştü Reçber’i övmesi, THY’yi göklere çıkarması güzeldi. Benim esas dikkatimi çeken, Laporta konuşmasını dünyanın ortak lisanı İngilizce olarak yapmasıydı. Ama konuşma bittiği anda Barcelona Medya Direktörü hemen başkanı ikaz ederek Katalanca olarak konuşmayı tekrarlamasını istedi. O da yaptı.

Bildiğiniz gibi Barcelona’nın bulunduğu Katalunya bölgesi, özerk olmak ve İspanya’dan ayrılmak istiyor. Tören boyunca İspanyolca konuşulmadı. Lisanlar İngilizce ve Katalanca idi. Zaten Laporta da Katalunya vurgusunu hemen hemen her yerde yapıyor ve “Biz Katalanız” sözlerinin altını kalın şekilde çiziyor. Neyse bu onların sorunu, bizim zaten işimiz başımızdan aşkın! Sonra gezdiğimiz yer ise Barcelona müzesi idi. Geçen sezonu 6 kupa ile kapatan Barcelona’nın tarihi hakikaten inanılmaz. Eğer Barcelona’ya yolunuz düşerse mutlaka gezmenizi isterim. Çünkü sanatseverlerin Picasso müzesi varsa, biz futbolseverlerin de bir Barcelona müzemiz var bu şehirde.

16 Ocak 2010, Cumartesi 04:00

3 takım elbise

Müthiş ihale sonrasında Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener’i aradım tebrik etmek için. Telefonu açtığı gibi “Şimdi sorumluluklarımız çok daha fazlalaştı. Benim beklediğim, ama çoğu kişinin hayal bile etmediği bu büyük miktarı futbolumuz yararına en iyi şekilde kullanmak adına daha fazla mesai vermeliyiz” dedi. Ben daha kutlayamadan bu sözleri sarf eden Özgener’e “Peki başkan kaç takım elbise kazandın” sorusunu yönelttim. “İki. Biri Yavuz Semerci’den biri de Serdar Ali Çelikler’den” cevabını verdi.

Mahmut Özgener’e benim de olduğum bir yemekte gazetemiz yazarı Candaş Tolga Işık’la da iddiaya girdiğini hatırlatınca, “Doğru diyosun hemen arayıp beden ölçülerimi vereyim” diyerek sevindi. Bu telefon konuşmasının öncesinde gazetede Candaş’a takıldığımı ve “Başkanla konuştum, sadece Armani’den takım elbise giyiyorum, bi zahmet Candaş’a iletiver” dediğimi de Özgener’e söylediğimde kahkahalara boğuldu.

İhalede yıllık miktar 300 milyon doların üstüne çıkacak diye iddiaya girdiği üç isimden de takım elbise kazandı Mahmut Özgener. Bunda federasyonun büyük payı kadar herkesin de belirttiği gibi Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın da büyük etkisi var. Türk futbolunun gelişmesi için bu müthiş rakamların mutlaka efektif kullanılması gerek. Siz bakmayın bu lig bu parayı eder mi diye üfleyip, beş para etmez fikirleriyle ortalarda dolaşanlara. Beğenmiyorlarsa izlemezler naklen yayınları. Kimsenin zorladığı yok ki.