Erhan Altunay Kadim bilgi: Ali topu at
HABERİ PAYLAŞ

Kadim bilgi: Ali topu at

Sizlerle bu ortamda birlikteliğimiz 40 hafta olmuş.

Bu hafta, yavaş yavaş yaklaşan kış mevsiminin bazıları için kasvetli bulunabilecek havasını göz önünde bulundurarak gelecekten bir öykü anlatayım istedim.

Kadim bilgi: Ali topu at

Bana “İnsanlığın en eski dili hangisidir?” diye sorduklarında her zaman “Sembol dili” diyorum. Sembol dilini çözmek kuşkusuz her zaman önemli ve gelecekte de önemli olacak. Öykümüz de bunu anlatıyor ve geleceğin bilinmeyen bir zamanında başlıyor:

İnsanlığın yıkımına yol açan büyük felaketlerin üstünden binlerce yıllık bir zaman geçmişti. Yaşamlarını kurtarabilenlerin çoğunluğu, Platon’un Atlantis efsanesinde olduğu gibi, gezegenin en ücra bölgelerde yaşayan ve o dönemin uygarlığından haberi olmayan insanlardı.

Haberin Devamı

Canını kurtarabilen küçük azınlık arasında birkaç bilge kişi kalmıştı. Bu bilgeler kültürlerinin yok olmaması için çabalamış, sadece alabileceklere bu bilgiyi vermek için çalışmıştı. Fakat büyük bir felaket atlatan insanların anlamaları sanıldığı kadar kolay olmuyordu. Bu nedenle sembol kullanmak, eski kültürün korunması için daha pratik bir yöntemdi. Bu sayede, insan soyu kendini çabuk toparladı ve yeniden yazıya dayalı bir uygarlık kurabildi. Dünya eskinin altın çağını yaşamasa da, insanlar yaşamını sürdürebilecek koşullara ulaştı; ancak eski kültür tamamen unutuldu ve geçmişin anıları efsanelere karıştı.

Kadim bilgi: Ali topu at

Bu yeni dönemin bilim adamlarının geçmişle ilgili yaşadıkları en büyük zorluk, eski belgelerin bulunması konusuydu. Eski insanlar bilgilerin çoğunu kâğıda yazdıklarından, bu madde büyük ateşlerle, Dünya’nın merkezinden çıkan ısıyla yok olmuştu. Tek tük bulunan kâğıt parçaları büyük bir önem taşıyordu.

Bulunabilen belgeler anlaşılmaz bilgilerden söz ettiği gibi, artık var olmayan uygarlıkları da anlatıyordu. Örneğin bazı belgeler, daha önce okyanusun derinliğine gömüldüğü varsayılan Amerika adlı bir kıtadan söz ediyordu. Bu durumda belge avcılığı daha da yoğunlaştı. Eski dilleri çözmek ise bambaşka bir sorundu.

Bilim adamlarını en meşgul eden kazı ise, eskiden kıtalar arasında bir yarımada görüntüsü veren ancak felaketler sırasında büyük bölümü sulara gömülen bir bölgede yapılan kazılardı. Burada, eski bir yapı sanki hiç felakete uğramamış gibi duruyordu. Bu binada, aynı zamanda birçok heykel de bulunmuştu.

Haberin Devamı

Yapının şeklinden ve ele geçen bulgulardan bir okul olduğu belliydi. Kazı yapanları en çok heyecanlandıran ise, demir bir kutunun bulunmasıydı. Metal kutu, bütün bu felaketlerden hiç hasar almadan kurtulmuştu.

Kutunun içinde, daha önce ele geçenlerden daha kalın yazılı kâğıt parçaları vardı. Bilim adamları bu kâğıtlar karşısında şaşkınlığa düştüler. Bunlar sadece tek cümleden oluşan mesajlar taşıyordu.

Bilim adamları bu dilin eskiden Turan dili diye bilinen dil olduğunu çözdü; en şanslı oldukları noktaysa, bu dilin çok iyi çözümlenen Latin alfabesiyle yazılmasıydı.

Bilim adamları dört parça kâğıtla karşı karşıyaydı. Çözümlendiğinde bu kâğıtlarda şu cümlelerin yazıldığını gördüler.

  • ALİ TOPU AT.
  • AYŞE TOPU TUT.
  • KOŞ ALİ KOŞ.
  • OYNA AYŞE OYNA.

Felaketten önce yaşayanlar bilge insanlardı. Dünyanın bütün güçlerine egemenlerdi ve sembolik anlatımları seviyorlardı. Bu cümlelerde çok önemli bir sırrın sembolik anlatımı olması gerekiyordu.

Haberin Devamı

Yıllar sonra, eski bilgelik konusunda uzman olan bir araştırmacı bu sırrı çözdü. Burası gerçekten büyük bir bilgelik okuluydu ve bu cümlelerde büyük bir sır yatıyordu.

“Ali topu at” derken, çok mükemmel bir sembolizm kullanılmıştı. Ali eski zamanlardan kalma bir erkek adıydı. Top ise tam bir kürenin sembolüydü. Dünya da bir küreyle gösteriliyordu. Dünyaya ait, maddi bedene ait dürtülerin ise dünyanın şekli olan küreyle, dolayısıyla bir topla sembolize edilmesinden daha doğal bir şey olamazdı. “Ali topu at” demek, aynı zamanda bu bilgelik okuluna gelenlerin topu atmalarını, yani dünyaya ait olan dürtülerini, tutkularını, saplantılarını dışarıda bırakmalarını belirtiyordu. Bu çok ustaca hazırlanmış cümle, okulun temel düsturu olmalıydı. Ancak olay bu kadar kuru ve sıkıcı değildi. Bu büyük bilgeler insanın kendini tamamen bu dünyadan soyutlamasını istemiyordu. Bu yüzden dişil, yani pasif güçlerin önemini biliyorlardı. Dolayısıyla bu dünyaya ait duyguları pasif olana yükleyecek, aktif olanı bilgeliğe yönlendireceklerdi. Aynı zamanda erkek olanın dünyasal olanı dişi olana vermesi de bilgelik yolunda önemli bir adımdı. Bu nedenle “Ali topu at “ cümlesi, “Ayşe topu tut” cümlesiyle ilintiliydi. Ayşe bir kadın ismi olduğundan erkeğin attığı dünyayı kadının aldığını sembolize ediyordu.

Eski insanların bu derin sembolizmi, bilim adamlarını oldukça şaşırtıyordu. Diğer iki cümle ise bu görüşü oldukça destekliyordu. “Koş Ali koş”, bilgelik peşinde giden aktif yönün durmadan, dinlenmeden bu yolda koşması gerektiğini anlatıyordu. “Oyna Ayşe oyna” derken ise, pasif olan yön Dünya’dan nefret etmeden, soyutlanmadan, zevk alarak burayı deneyimlemeyi anlatıyordu. Bir şekilde bilgelik hem kutsal olanı hem dünyasal olanı yaşamaktı. Ve eski insanlar bunu dört cümleyle açıklayabilmişti.

Bilim adamları şükretti. Eski kadim bilgiye ulaşabiliyor ve gizli olanı açığa çıkartabiliyorlardı. Eski insanlar zorlu yollardan geçiyorlar ama hem dünyasal olanı hem kutsal olanı yaşayabiliyorlardı.

Artık yeni insanlar da topu atacaktı, tutacaktı, koşacaktı, oynayacaktı; böylece kadim bilgi de canlı kalacaktı.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder