Hakan Çelik

25 Temmuz 2024, Perşembe 07:00

THY yeni hizmetleriyle küresel ligde yükseliyor

Dünyanın en büyük savunma ve havacılık zirvelerinden biri olan Farnborough Airshow 2024’ü Türk Havacılık ve Uzay Sanayii’nin (TUSAŞ) davetlisi olarak takip ettim. Fuara bu yıl Türkiye’den Aselsan, Alp Havacılık gibi önde gelen savunma sanayi kuruluşları katıldı.

Türk Hava Yolları da (THY) kendi şalesinde yeni ürün ve hizmetlerini tanıttı ve uluslararası ziyaretçilerini ağırladı.

Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu ve İcra Komitesi Başkanı Prof. Dr. Ahmet Bolat ve Genel Müdür Bilal Ekşi, Genel Müdür (Mali) Yardımcısı Doç. Dr. Murat Şeker, Genel Müdür (Ticari) Yardımcısı Ahmet Olmuştur, Basın Müşaviri Yahya Üstün’ün de aralarında bulunduğu yönetim ekibiyle yemekte bir araya gelme fırsatı bulduk. Ödüllü yemek ve ikramlarıyla küresel çapta THY’ye birçok ödül kazandıran iştirak şirketi Turkish Do&Co’dan Attila Doğudan ve Şeyda Güven de sohbete katıldı.

Halen dünyanın en büyük filolarından birine sahip olan THY, iddialı büyüme hedeflerini korurken bir taraftan da doğru, verimli ve ihtiyaçlarla tam örtüşecek şekilde filo planlaması yapmaya özen gösteriyor. Pandemi sonrasında artan turizm faaliyetleri, yeni uçak taleplerinde ciddi artışa neden oldu. Bununla birlikte uçak imalatçıları bu talebe beklendiği kadar hızlı yanıt veremiyor. En büyük uçak üreticilerinden Boeing, 737 Max ve kısmen 787 Dreamliner uçaklarında kendisini gösteren kalite ve mühendislik sorunları nedeniyle havayollarının uçak seçiminde ikilemde kalmasına neden oluyor.

TÜRKİYE’YE BÜYÜK KATKI

Tarihi değeri yüksek Taştepeler bölgesine büyük önem veren THY bu temayı bir süredir Türkiye’nin uluslararası tanıtımında kullanıyor. Ahmet Bolat, sohbetimizde Anadolu’da buğdayın kullanımının 12 bin yıl öncesine kadar uzandığını hatırlatarak yolcuların bu yöntemlerle yaklaşık 3 bin yıl önce kullanılan ekmeği tatması için hazırlıkları tamamladıklarını söyledi. UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası bekleme listesinde yer alan Elazığ Harput ile ilgili de özel çalışma yaptıklarını anlattı. Herkese ücretsiz internet hedefini de yakında hayata geçirmiş olacaklarını vurguladı.

Ahmet Bolat, dijitalleşme alanında oldukça yol alan ABD’li United Airlines’ın ardından dünyanın en iyi ikinci havayolu olmayı hedeflediklerini ifade etti. Ayrıca Sabiha Gökçen Havalimanı’nda Rolls Royce ile Motor Bakım Merkezi kuracaklarını müjdeledi. Ahmet Bolat, “Atatürk Havalimanı’nda kalsaydık toplam uçak sayımız 350’yi geçemezdi. Oysa sadece pandemiden bu yana filomuza 126 uçak kattık” diyerek İstanbul Havalimanı’na geçişin büyüme hedeflerine ciddi katkı sağladığının altını çizdi. Bununla birlikte uyguladıkları tedbirlerle 150 milyon dolar tasarruf ettiklerini belirtti.

23 Temmuz 2024, Salı 07:00

Türk sanayisi için çok önemli bir adım

Türkiye’nin üretim gücü, ihracat kapasitesi ve lojistik anlamda önemli bir ülke olarak konumlanması adına stratejik bir gelişme yaşanıyor. Konu otomobil sektörüyle ilgili. Geçtiğimiz günlerin sevindirici ve çok konuşulan haberi Çinli dev şirket BYD’nin yeni yatırım için Türkiye’yi seçmesiydi. Bu kez olumlu gelişme Fransa- Türkiye ortaklığından geldi. Neredeyse 55 yıldır bir başarı hikâyesi olarak Türkiye’de üretim yapan bu ikili şimdi dev bir adım daha atıyor. Fransa merkezli küresel otomobil üreticisi ve Türkiye’nin en saygın kurumlarından OYAK, 1969 yılında başlattıkları birlikteliklerini yeni bir hamleyle taçlandırıyor.

Tamamen yenilenen ve modern bir kimlikle karşımıza çıkan yeni Duster, Renault etiketiyle Türkiye’de, Bursa’da üretilecek. Yeni modellerin Türkiye’ye gelmesi için büyük gayret gösteren MAİS Genel Müdürü Dr. Berk Çağdaş Bursa’daki bantlardan inen Duster’ın Türkiye yollarına çıktığını ve kendi segmentinin satış şampiyonu araçlardan biri olacağının altını çizdi. Berk Çağdaş’ın söylediği gibi geçmişte de zaten çok beğenilen bir araç olan Duster yerli üretim olmanın avantajıyla önümüzdeki dönemde üstünlüğünü koruyacak gibi görünüyor. Hiç kuşku yok ki bu yatırımın Türkiye’ye getirilmesinde Oyak Holding’in başarılı ve istikrarlı yönetim grafiğinin etkisi büyük. Oyak İcra Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Süleyman Savaş Erdem, Fransız tarafıyla yürütülen görüşmelerde Türkiye’nin önemli bir otomobil üssü kimliğinin korunmasını sağlamıştı.

KALPLERDE YER EDİNDİ

Oyak Renault Otomobil Fabrikaları Oyak Holding ve Renault Group ortaklığıyla 1971 yılında üretime başladı. Geçmişten günümüze kadar üretilen Renault 12’den Renault 9’a ve son dönemde Megane’a kadar olan modeller Türk halkının gönlünde farklı bir yer edindi. Renault 12, Yeşilçam filmlerinde jönlerin tercih ettiği, bazı filmlerde ise polislerin vazgeçilmez aracı olmuştu. Yarım yüzyıllık tarihte bu başarılara imza atan Oyak Renault Bursa’da yaklaşık 600 bin metrekarelik bir alana kurulu. Bu fabrika şimdiye dek 7 milyondan fazla otomobil üretti.

Renault Clio ve Clio E-Tech Full Hybrid modellerini üreten Oyak Renault, yıllık 390 bin araç üretim kapasitesiyle üretim ve performans açısından Renault Group’un en verimli fabrikalarından biri. Ayrıca üretiminin yaklaşık yüzde 80’ini ihraç ediyor. Kuruluşundan bu yana Oyak Renault, Türkiye’nin uluslararası rekabet gücüne önemli katkılarda bulundu. Yaklaşık 6 bin çalışanı ile Türkiye’nin otomobil ihracatının üçte birini karşılıyor. Renault Grubu CEO’su Luca de Meo yaptığımız sohbette Bursa Oyak fabrikasının kendileri için müstesna bir yere sahip olduğunu söylemişti. Kompakt sınıfta bir arazi aracı olan Duster, Renault ve OYAK ortaklığının yapacağı 400 milyon euroluk yatırımın çok önemli halkasını oluşturuyor.

4X4, E-Tech Full Hybrid ve Eco-G motor seçeneklere sahip olan Duster teknik donanım özellikleriyle Türkiye’de üretilen en önemli modellerden biri olacak. Renault Duster, markanın 2027 yılına kadar Türkiye satışlarının üçte birini elektrikli ve elektrik destekli modellerle oluşturma hedefine aktif katkı sağlayacak. 145 hp güç üreten E-Tech tam hibrit motor seçeneğiyle ortalama 5 litre/100 km yakıt tüketiyor. Hem günlük şehir içi sürüşe hem de uzun mesafeli yolculuklara uygun kompakt bir imkân sunan 4,34 metrelik uzunluğa, 520 litreye varan bagaj hacmine sahip.

20 Temmuz 2024, Cumartesi 07:00

Sarıgül'e yönelik ahlak dışı hamle

Mustafa Sarıgül Türkiye siyasetinin en deneyimli isimlerinden biri. Cumhuriyet Halk Partisi’nde (CHP) gençlik kollarından bu yana farklı düzeylerde önemli görevlerde bulundu. Siyasetteki başarısını çalışkanlığına, mücadeleci kimliğine ve insanlarla iyi iletişim kurmasına borçlu. Türkiye’de deprem konusunun pek konuşulmadığı dönemlerde Şişli’de çok ciddi bir dönüşüm hamlesine öncülük ederek çok sayıda konut ve okulun depreme hazır hale getirilmesi için seferberlik başlatmıştı. Hatta büyük yıkıma yol açan Van depremine ilk koşanlardan biri olmuştu. Sarıgül insanların zor günlerinde yanlarında olan bir başkan olarak da akıllara kazındı. Hiç tanımadığı insanların bile yakınlarının cenaze törenlerine katıldı, en kritik zamanlarda lojistik destek sağladı. Şişli Belediye Başkanlığı sırasında farklı, özgün ve sıra dışı bir ‘Sarıgül markası’ yarattı. Türkiye sınırlarının ötesinde dikkat çeken bir yerel yönetim örneği ortaya koydu. Türkiye’nin dört bir köşesinden vatandaşların kendisini rol model olarak görmesi ve “Çare Sarıgül” sloganlarını Anadolu’nun farklı köşelerinde duvarlara yazması bir tesadüf değil. Sarıgül’ün, cemevlerinin, kiliselerin, sinagogların ihtiyaçlarını tek tek tespit edip yerine getirdiğine ben tanık oldum. Farklı inanç grupları tarafından da takdir edildi. Hatta bu yönüyle de tanınan bir isim olduğu için Papa 16. Benediktus, İstanbul’u ziyaretinde Harbiye’de Mustafa Sarıgül’ün misafiri olmuş ve barışı simgeleyen beyaz güvercin uçurmuşlardı. Sarıgül, Türkiye Değişim Partisi’ni (TDP) kurduğu günden itibaren de yapıcı ve kaliteli bir muhalefetin örneğini sergiledi. Parlamenter sisteme dönüş, kapsamlı af paketi, turizm, tarım ve endüstrinin geliştirilmesi gibi başlıklarda ciddi hazırlık raporları paylaştı. Şimdiki kabineyi ve kimi icraatlarını eleştirmekle beraber hiçbir zaman yıkıcı ve kırıcı bir ton kullanmadı ve hep diyalog kanallarını açık tuttu. Kemal Kılıçdaroğlu ile beraber mücadele ettikleri döneme vefalı tutumunu hiç kaybetmeden şimdiki Genel Başkan Özgür Özel ile de açık ve samimi bir diyalog köprüsü kurdu. Mustafa Sarıgül’ün son dönemdeki büyük başarı hikâyesi hiç kuşku yok ki Erzincan’dan milletvekili seçilmesi ve CHP’nin Doğu Anadolu’yla ilgili makus talihini kırması oldu. Muhafazakâr bir toplum yapısına sahip Erzincan gibi bir ilde Sarıgül söylemleri, enerjik ve çalışkan yaklaşımıyla bariz bir fark yarattı. Üzücü maden kazası sonrasında da TBMM’de başlatılan araştırma sürecinin bizzat içinde oldu, bütün siyasi partileri bir araya getirmeyi başardı. Remzi Kitabevi’nden çıkan ve bir anlamda hayat hikâyesini anlattığı ‘‘Ne Bir Eksik Ne Bir Fazla’ kitabında büyük zorluklarla büyüdüğünü, siyasette mücadeleyi öğrendiğini, insanları kırıp dökmeden ilerlemeyi esas edindiğini anlatıyor. Paylaştığım bu bilgileri şundan ötürü hatırlattım: Mustafa Sarıgül kendisine yönelik ahlak dışı bir hamleyle karşı karşıya. Türkiye siyasetine damgasını vuran, “Önce Türkiye, güler yüzlü demokrasi ve diyalog” diyen ve pek çok cephede yönlendirici etkisi olan bir ismi bu yolla durdurmak ve sahanın dışına itmek istediler. Sarıgül, görüntülerin kendisine ait olmadığını açıkladı, tehdit edildiğini ve şantaja maruz bırakıldığını söyledi. Daha önce MHP ve Muharrem İnce de hedef alınmıştı. Türkiye’de kaset ve görüntü yayarak siyaseti dizayn etme dönemlerinin geride kalması gerektiğini düşünüyorum, iğrenç tezgâhlarla ortaya atılan kasetleri elimin tersiyle bir kenara atıyorum.

18 Temmuz 2024, Perşembe 07:00

Türk iş dünyası ABD hedefine odaklandı

Türkiye kamuoyunda uzunca bir süredir “Ankara-Washington ilişkileri” dendiğinde akla önce devlet başkanları arası görüşmeler, özellikle de zirve toplantıları geliyor. Liderden lidere temasların çok önemli olduğuna şüphe yok, hele ortak bir dil ve tutum yakalanabiliyorsa. Ancak geçmişte çoğunlukla ihmal edilen başka boyutlar var. O da kurumlar arası ilişki. Nitekim Amerika Birleşik Devletleri gibi yerleşik yapılara sahip ülkelerde bu ikinci boyut çok belirleyici oluyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ABD’deki muhatabı konumundaki Kongre üyeleri, eyalet yönetimleri, medya, iş dünyası ve lobi kuruluşlarından bahsediyorum. Sözünü ettiğim yapılar uluslararası ilişkilerde bir yumuşak güç etkisinde bulunuyor ve yönetimleri ciddi şekilde etkiliyor. ABD Kongresi, Temsilciler Meclisi ve Senato olmak üzere iki ayrı yapıdan oluşuyor. Yetki ve sorumlulukları farklı ancak her iki grup da seçimle işbaşına geliyor. Yasa çıkarabildikleri için ülke yönetiminde çok belirleyici durumdalar. Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) bünyesindeki Türkiye-ABD İş Konseyi’ni (TAİK), Washington ile Ankara arasındaki bağların güçlendirilmesi açısından stratejik önemde görüyorum. TAİK Başkanlığı görevini Türk iş dünyasının genç ve saygın temsilcisi Murat Özyeğin yürütüyor.

Özyeğin TAİK üyeleriyle birlikte ABD’nin önceki Başkanı Donald Trump ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın birlikte koydukları 100 milyar dolar dış ticaret hedefine ulaşılması için yoğun çaba içinde. Bu hedef, Joe Biden’ın başkanlığı sırasında da teyit edilmişti. İlgili mekanizmaların harekete geçirilmesi için talimat verilmişti. Halen iki ülke arasında ticaretin toplam hacmi 32 milyar dolar civarında. TAİK 100 milyar dolarlık rakama, kademeli şekilde ulaşılabilmesi için her biri Türkiye’nin tanınmış kuruluşlarından oluşan üyeleriyle faaliyetler yürütüyor. Halen 14.8 milyarlık dış satımla ABD en fazla ihracat yapılan ikinci ülke. Türkiye’nin ABD’ye ihracatı son 5 yılda yüzde 60 oranında artmış. Türkiye’deki ABD kaynaklı yatırımların tutarı da 14.3 milyar doları buluyor. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile Ticaret Bakanı Prof. Dr. Ömer Bolat TAİK tarafından Citi işbirliğinde 22 Nisan’da New York’ta gerçekleştirilen 14. Türkiye Yatırım Konferansı’nda, Amerikalı fon yöneticileri ve kredi derecelendirme kuruluşlarının yöneticileriyle bir araya gelmişti. 13-15 Mayıs 2024 tarihlerinde ise İstanbul’da Trade Winds etkinliğine 100’e yakın ABD’li şirket katıldı. Bu kapsamlı buluşmada ABD’nin Ankara Büyükelçisi Jeff Flake ve İstanbul Başkonsolosu Julie Eadeh de hazır bulundu.

İKİ KRİTİK TEMAS

Murat Özyeğin Washington’da ABD Ticaret Bakanlığı ve Ticaret Temsilciliği’nin yanı sıra Amerikan Kongresi’ni ziyaret etti. Kongre üyeleri Lloyd Smucker, Dan Meuser, Scott Perry, Pete Sessions ile bir araya geldi. Görüşmelerde ticaretin artırılması ve yatırımların teşviki ele alındı. American-Turkish Business Roundtable (ATBR) ve National Defence Industrial Association (NDIA) işbirliğiyle ayrı bir etkinlik daha gerçekleştirdi. Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in de konuşma yaptığı bu stratejik toplantıya önde gelen savunma sanayi kuruluşlarının üst düzey yöneticileri ve Türkiye’nin yeni Washington Büyükelçisi Sedat Önal katıldı. Özyeğin’in Kongre üyeleriyle gerçekleştirdiği görüşme trafiği ve Bakan Güler’in bizzat kritik mesajlar verdiği savunma toplantısı, ilişkileri güçlendirme adına çok yapıcı girişimler oldu.

16 Temmuz 2024, Salı 07:00

Efsane bir güvenlik sisteminin çöküşü

Amerika Birleşik Devletleri muazzam bir kutuplaşma içinde. Siyasi tansiyon çok yüksek. Seçmenler tamamen bölünmüş durumda. Demokrat Parti ve Cumhuriyetçi Parti iki ana ekseni oluşturuyor. Her iki kampın tarafında yayınlar yapan farklı yayın organları ve düşünce kuruluşları var. Bu kesimler özellikle medya üzerinden birbirlerini ihanetle suçluyorlar. Özellikle son birkaç seçimde bu kamplaşma çok sert kırılmalara yol açtı. Bu atmosferde ABD, kasım ayında başkanlık seçimlerine hazırlanıyor. İşte tam da siyasi gerginliklerin tırmandığı bu ortamda ABD eski Başkanı Donald Trump, Pensilvanya eyaletinin Butler isimli yerleşim biriminde halkın önünde miting yaptığı sırada vuruldu. Trump mutlak bir ölümden döndü. Kulağını sıyırıp geçen merminin Trump’ın kafatasını parçalamaması mucize olarak gösteriliyor. Thomas Matthew Crooks isimli saldırganın ateşlediği silah, mitingi takip eden bir kişinin ölümüne, iki kişinin de ağır yaralanmasına neden oldu.

AKIL ALMAZ HATALAR

Amerikan filmlerini hatırlayın. Bir tarafta federaller (FBI), gözlüklü ajanlar, diğer tarafta eyalet ve şehir polisleri, siyah limuzinler, 8 silindirli dev arazi araçları. Emrinde uçak, helikopter, deniz aracı olan güvenlik güçleri. Hollywood bize yıllarca bu yapının ne kadar yenilmez olduğunu, her zorluğun üstesinden gelebildiğini anlattı. Trump’a yönelik saldırı ise bu sistemin müthiş bir çöküşü olarak kayda geçti. Tıpkı dünyanın en büyük uçak üreticisi Boeing’in, rakipsiz kaldığı dönemde para kazanma hırsına bürünüp Airbus gibi dişli bir rakiple karşılaşınca da çuvallaması gibi. Dünyanın en büyük ordusuna, en zengin araç gereç ve mühimmata sahip Amerikan güvenlik güçleri yeri geldiğinde kendi başkanlarını bile koruyacak kapasiteyi ortaya koyamıyor.

Üstelik bu sadece Donald Trump ile de sınırlı değil. Bugüne kadar dört Amerikan başkanı görevleri sırasında suikasta kurban gitti. Trump’a yönelik saldırıdaki kolektif hatalar Amerikan güvenlik sisteminin sorgulanmasına yol açacak, hatta belki başta Secret Service olmak üzere bazı birimler lağvedilecek ya da köklü reformdan geçirilecek. Asıl görevi başkanları, ailelerini, ülkeye gelen yüksek profilli ve yabancı heyetleri korumak olan Secret Service ağır şekilde çuvalladı. İç güvenlikten sorumlu olan Federal Soruşturma Bürosu (FBI) ve yerel polis de öyle. Koordine ve hazırlıklı değillerdi. Trump’a saldırının gerçekleştiği an ise “Bir koruma görevi nasıl yapılmaz” derslerinde okutulacak nitelikte hatalarla doluydu. Çatılardan seke seke gelen ve uzak bir mesafeden atış yapan saldırgan nasıl fark edilmedi? İddia edildiği gibi silahını ateşlemeden üç dakika önce görüldüyse neden keskin nişancı tarafından vurulamadı.

NATO ZİRVESİNDEKİ FİYASKOLAR

Eklemek istediğim bir husus daha var. Washington’daki NATO zirvesi için haftalar öncesinde akreditasyonlarını tamamlayan bazı Türk basın mensupları, NATO giriş kartları olduğu halde “Pasaport bilgisi yanlış girildi” gibi gerekçelerle zirvenin yapıldığı binanın önünden geri çevrildiler. Secret Service ajanları da gazetecileri “Madem buraya ait değilsiniz gidin buradan” diye kaba bir şekilde caddenin diğer tarafına gönderdi. Olay üzerine Türkiye’nin NATO Nezdinde Daimi Temsilcisi Büyükelçi Levent Gümrükçü devreye girdi. Şikâyetçi olacaklarını ve bu durumu takip edeceklerini ifade etti. Bakalım NATO ve Secret Service ne cevap verecek?

13 Temmuz 2024, Cumartesi 07:00

Lider eşlerinin NATO'da yumuşak güç diplomasisi

ABD Başkanı Joe Biden’ın eşi Jill Biden, başkanlık yarışından çekilmemesi için Joe Biden’ı ikna etmeye çalışıyor. Parti içinden ve dışından gelen “Adaylıktan vazgeç” baskılarına karşın Jill Biden’ın bu tutumu da yakından izleniyor.

Jill Biden, gözlerin Biden Ailesi’ne çevrildiği bir ortamda lider eşlerini ABD ve dünya tarihi açısından önem taşıyan Camp David’de ağırladı. Eşler Washington’a karayoluyla yaklaşık 2 saat uzaklıktaki bölgeye helikopterle seyahat etti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, Jill Biden’ın ev sahipliğindeki resepsiyona da katıldı. Ulusal Amerikan Tarihi Müzesi’ndeki etkinlikte, bina girişinde Jill Biden tarafından karşılandı.

Davetliler, daha sonra “Entertainment Nation” başlıklı sergiyi gezdi. Emine Erdoğan resepsiyona katılan diğer devlet ve hükümet başkanlarının eşleriyle sohbet ederek çevre, kültür, eğitim gibi konularda bilgi paylaşımında bulundu. Davet sonunda lider eşleri ev sahipliği için Biden’a teşekkür etti. Amerikan İhtilali’nden başlayarak siyaset, kültür, bilim ve teknoloji alanından kesitler sunan Ulusal Amerikan Tarihi Müzesi, Amerika’nın sömürgelerden bugüne kadar olan tarihsel geçmişini ve sosyal gelişimini yansıtıyor. Müzede, Amerikan Milli Marşı’na ilham kaynağı olan Amerikan bayrağından Thomas Edison’un ampullerine, Yıldız Savaşları filmindeki C-3PO kostümünden Dallas dizisindeki J.R. Ewing’in şapkasına kadar çeşitli parçalar sergileniyor.

TEK TARAFLI YAKLAŞIM

Emine Erdoğan’ın ağırlandığı Camp David’in dünya tarihi açısından önemi çok büyük. Burada Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat ve İsrail Başbakanı Menahem Begin arasında 12 gün süren gizli pazarlıkların ardından ABD Başkanı Jimmy Carter’ın gözetiminde Camp David Sözleşmesi gerçekleşmişti. 17 Eylül 1978’de kritik bir sözleşme imzalanmıştı. Bu sayede ilk kez bir Arap ülkesi İsrail’i resmen tanımış ve varlığını meşru olarak kabul etmişti. Doğrusunu söylemek gerekirse o dönemde ABD yönetimi uluslararası sorunların, özellikle Ortadoğu meselesinin çözümünde daha güçlü bir varlık gösterebiliyordu. Bugün İsrail-Filistin meselesine tamamen tek taraflı yaklaşıyor olması nedeniyle Ortadoğu kan gölüne dönmüş durumda. Sadece İsrail ile ilgili konularda değil Türkiye’yi çok rahatsız eden PKK-YPG meselesinde, Irak-Suriye başlıklarında ve İran ile ilgili yaklaşımında da ABD olaylara at gözlüğüyle bakmaya devam ediyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Filistin’deki insanlık dramını en güçlü şekilde dile getiren dünya lideri durumunda. Sadece bu dönemde süren çatışmalar açısından bunu söylemiyorum. Önceki dönemlerde katıldığı Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantılarında da haritalar ve grafikler üzerinden Ortadoğu’da nasıl adilane barış çağrısı yapıyordu. Emine Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler ve benzer nitelikli uluslararası örgütler nezdindeki buluşmalarda sürdürdüğü temasları çok önemsiyorum. Bir anlamda insani yönü güçlü ve güzel yumuşak diplomasi örnekleri olarak görüyorum. Emine Erdoğan gittiği ülkelerde, kadın, çocuk, doğa, çevrenin korunması, insan hakları gibi başlıklarda çok yoğun faaliyetlere imza atıyor. Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ve İstanbul’daki yerleşkelerde ev sahipliği yaptığı etkinliklerde de genel olarak Türkiye’nin, ayrıca geleneksel Türk aile ve toplum yapısı hakkında bilgilendirici mesajlar paylaşıyor.

11 Temmuz 2024, Perşembe 07:00

Washington yanıyor!  

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD’nin başkenti Washington’da Türkiye’yi temsil ettiği NATO zirvesini takip etmeye devam ediyorum.

Önce şunu söyleyeyim: Washington resmen yanıyor. İki nedenden ötürü. Birincisi politik, askeri ve stratejik gelişmeler, ikincisi de kelimenin tam anlamıyla hava şartları.

Rekor sıcaklık ve nem seviyesi yüzünden dışarıda bir süreden fazla kalabilmek neredeyse imkânsız. Zaten biraz daha kuzeydeki New York’ta sıcak hava dalgası nedeniyle nehrin geçişinde kullanılan köprü bile sıkıştığı için ulaşıma kapandı. Durum o derece vahim.

Bugün de ülkenin doğu kıyılarını etkileyecek hortum, dolu, sağanak ve fırtına bekleniyor. Siyasi gündem ve NATO ile ilgili gelişmelere gelince. Birincisi ev sahibi ülkede yönetimin durumu çok sıkıntılı. Başkan ve Demokrat Parti’nin Başkan Adayı Joe Biden’ın üzerinde yarıştan çekilmesi yönünde çok yoğun bir baskı var. En sıkı destekçileri ve yakın dostları bile adaylıktan vazgeçmesinin kendisi ve ülke açısından yararlı olacağını telkin etmeye çalışıyor.

Biden’in sağlık sorunları ve mental kapasitesindeki düşüş uzun süredir tartışma konusu olmaya devam ediyordu. Ancak özellikle CNN International’da Cumhuriyetçi Parti adayı Donald Trump ile çıktığı münazaradaki çok kötü performansından sonra “Çekil” sesleri iyice yükseldi. Ülkenin önde gelen yayın organları The Washington Post, The New York Times ve CNN gibi medya kuruluşlarında bu yönde t onla makale ve yorum gördüm.

Hatta burada, esprili şekilde “NATO 75 yaşında Biden ise 81” yorumları bile yapılıyor. Diğer taraftan NATO zirvesi de gerçekten önceki yıllara göre çok daha kritik konuların ele alındığı bir zirve. Liderlerin gündemi de bir o kadar sıkışık.

Avrupalı liderlerin bir kısmında “Ya Trump seçilirse” korkusu yaşanıyor. Zira önceki Başkan Trump, NATO’ya yükümlülüklerini yerine getirmeyen Avrupalı ülkeleri cezalandırmakla hatta “Putin’in önüne atmakla” tehdit etmişti.

Trump seçilirse gerçekten Avrupa ve ABD arasındaki güvenlik dengesinde işler iyice karışacak. Zirvede NATO’nun Batı bloğundaki neredeyse tek konu Ukrayna-Rusya savaşı. Özellikle Avrupalı üyeler, Rusya’nın bunca ambargoya rağmen direnmeye ve saldırılarına devam etmesine şaşırıyor ve bu durumdan endişe duyuyor. Bazı Avrupalı müttefikler ise Ukrayna’ya yapılan yardımlardan ve mülteci akınından yorgun.

09 Temmuz 2024, Salı 07:00

Küresel barış ve istikrar için Türkiye vazgeçilmez

Tarihi nitelikteki NATO zirvesi Amerika Birleşik Devletleri’nin başkenti Washington’da bugün başlayacak. İttifakın 75. yılında bulunması, üçüncü dünya savaşı riskleri, küresel düzeyde yükselen yabancı düşmanlığı ve devam etmekte olan çatışma ve istikrarsızlıklar düşünülünce bu zirve gerçekten kritik önemde. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’yi temsil edeceği zirveyi ben de takip ediyorum.

Erdoğan’ın zirve marjında yapacağı temaslar büyük önem taşıyor. Cumhurbaşkanı Amerika’ya gelmeden önce Kazakistan’da Şangay İşbirliği Örgütü Zirvesi’ne katılmıştı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da BRICS toplantılarında Türkiye’nin bu örgütün çalışmalarını yakından takip ettiğini söylemiş ve daha fazla katkı vermeyi arzu ettiğini ifade etmişti. Bu son gelişmeler nedeniyle bazı kesimlerde “Acaba Türkiye sırtını Batı’ya mı döndü, NATO ile ilişkileri iyice zayıflayacak mı?” gibi sorular soruluyor. Ben aynı fikirde değilim.

Zira Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderler, Hakan Fidan’ın da bakanlar seviyesinde yoğun gayretleri küresel istikrar ve barış için çok önemli. Ortadoğu’da akan kanın durması, Ukrayna-Rusya savaşında ateşkes ve kalıcı anlaşma umudu için Ankara yoğun çaba içinde. Diyalog kurmadan meseleleri halletmek mümkün değil. Erdoğan’ın çabasını da bu doğrultuda atılan adımlar olarak görüyorum ve destekliyorum. Türkiye NATO’ya sırtını dönmüyor ve ben dönebileceğini de düşünmüyorum. Nitekim dünyanın önemli araştırma ve düşünce kuruluşlarından PEW’un yaptığı son anket Türk halkının büyük kesiminin NATO ile ilişkilerin güçlenmesine destek verdiğini gösteriyor.

ERDOĞAN-BIDEN GÖRÜŞMESİ

ABD Başkanı Joe Biden, NATO zirvesine iyi bir ev sahipliği yaparak hem liderler düzeyinde olumlu bir izlenim bırakmak hem de ülkesi içinde kamuoyu desteğini yükseltmek istiyor. CNN’de Donald Trump ile gerçekleştirdikleri münazara sonrasında parti içinden ve farklı çevrelerden çekilmesi yönünde telkinler yükselmeye başlamıştı. Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden, NATO zirvesi marjında bir yan görüşme gerçekleştirecek. Burada Erdoğan’ın PKK uzantılarına ABD’nin verdiği desteği derhal kesmesi ve F-16 teslimat programının pürüzsüz şekilde yürütülmesini talep edeceğini tahmin ediyorum.

Bununla birlikte Erdoğan özellikle Gazze’deki insanlık dramının altını çizecek ve çatışmanın bölgesel bir savaşa dönüşmemesi için somut adım atılmasını isteyecektir. Erdoğan, Beyaz Saray’da Biden’in vereceği yemek davetine katılacak. Burada da konuların tekrar ele alınması mümkün olabilir. Ukrayna-Rusya savaşı çok korkunç boyutlarda devam ediyor. Üstelik bu savaşın Avrupa’nın diğer ülkelerine yayılması ve hatta bir nükleer savaşı körükleme tehlikesi var. Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in de muhataplarıyla özellikle sahadaki bu korkunç tırmanışın önüne geçilmesi için yoğun temaslar yürüttüğünü biliyorum.

Cumhurbaşkanı Erdoğan öteden beri Rusya’nın yaptırımlar yoluyla köşeye sıkıştırılmasının bir çözüm olmadığını, bunun ötesinde bazı girişimlere ihtiyaç duyulduğunu vurguluyor. Bu görüşlerini NATO zirvesinde de paylaşacak ve Türkiye’nin verebileceği katkıları hatırlatacak. Bu süreçte NATO ülkeleri Ukrayna’ya F-16 ve Patriot bataryaları dahil daha fazla silah ve mühimmat temini için çalışıyor. Buna karşılık Rusya’nın daha fazla sertleşebilecek olması nedeniyle bu savaşın kısa süre içinde sona erme ihtimali azalıyor. O nedenle NATO zirvesinden çıkacak kararda -Türkiye’nin de katkısıyladiplomatik çabalara daha fazla şans verilmesi mesajı çıkmasını umuyorum.