İnci Tulpar Kalbim Antep'te kaldı
HABERİ PAYLAŞ

Kalbim Antep'te kaldı

Haberin Devamı

Daha uçak alçalırken yeşilin ve kahvenin değişik tonlarını taşıyan tarlalardan oluşmuş bir ova görüyorsunuz... “Kuş uçuşu” derler ya, o hesap üstlerinden geçiyorsunuz... Adına ‘Barak Ovası’ demişler. Ağaçlar, dereler, göletler var içinde. Şaşırmayın, çünkü Antep’in ekonomisi tarıma ve hayvancılığa dayanıyor. Şehr-i Antep, dünyanın en eski kentlerinden.

Türkiye’nin 6. büyük ili. Antep’in el sanatları ve mutfağı haklı bir üne sahip. Kebap ve baklava deyince, akla Gaziantep’in gelmesi yerinde bir ün! Kebap yemek için, herkesin bildiği meşhur yerlerden başka bir mekân önereceğim size: Halil Usta. Yolunuz Antep’e düşerse, dünyanın en güzel müzelerinden biri diyebileceğimiz, varlığı ile övünebileceğimiz, Zeugma Mozaik Müzesi’ni mutlaka gezin. İçindeki eserlerin her biri ‘dünyanın 8. harikası’ olabilecek değerde...

Sonra da iki sokak arkadaki Halil Usta’ya varın. Hem lezzetli, hem mütevazı bir öğle yemeği yiyin. Yüzünüz kapıya doğru oturun ki gelen-geçen mahalle çocuklarının, Halil Usta’nın ellerine tutuşturduğu lahmacunları ne kadar sevinerek alıp yediklerini de görün. Dükkânın bereketi, Halil Usta’nın cömertliği ile çoğalıyor.

Daha sonra da ‘Eski Çarşı’ denilen, Antep el sanatlarının en güzel örneklerini, baharatçılarını, dokumacılarını, menengeç (fıstık) ve dibek kahvesi pişiren kahvelerini bulabileceğiniz eski şehre uzanın. Buralarda şehrin melodisini dinleyin... Evet, Antep’in bir melodisi var. Bakır ve sedef ustalarının çekiçlerinden aralıksız yükselen sesler, sokakların tınısı haline gelmiş. Antep halkı, hem misafirperver, hem hoşsohbet... Kadınlar, günlük hayatın içinde. Kaç-göç yok. Bol bol güleryüz, ikram ve sohbet var. Antepçe veya Antep ağzı ise günümüzde de varlığını sürdürüyor. Dil ile ilgili kaynaklarda, ‘Antep ağzı’nın Uygurca ile benzerlikler gösterdiği yazılı. Diyeceğim; gidin, görün... Ben sevdim, siz de seveceksiniz.

Kıskanmayalım!

“Hangi Mark?” diyenlere açıklayayım hemen; hani 20 yaşında Facebook’u kurup dolar milyoneri olan Mark!.. Hani ayağında spor terliklerle ekranlara röportaj verecek kadar genç ve rahat olan Mark... Hani, 29 yaşında Facebook’u halka açıp dolar milyonerliğinden dolar milyarderliğine yükselen Mark... İşte o Mark, 8 yıldır birlikte olduğu Çinli- Amerikalı doktor kız arkadaşı ile evlendi.

Her yıl yayınlanan ‘dünyanın en gözde bekâları’ listesinden adını sildirdi, Facebook’taki ilişki durumunu ‘evli’ olarak değiştirdi, üstelik de sayfasına koyduğu düğün fotoğrafını herkesle paylaştı! ‘Cık cık cık’! Şimdi, tüm dünyadaki kız anneleri Mark’ın kurduğu Facebook üzerinden, Mark’ın karısını çekiştiriyor! Hâlbuki ne şeker bir çift olmuşlar! Ne güzel yürütmüşler ilişkilerini uzun yıllar... Demek ki ikisi de aklı başında gençler. Gitmişler, rızalarını belirtip evlenmişler. Bize yakışan “Allah bir yastıkta kocatsın” deyip mutluluklar dilemektir; öyle kapı ardında, bilgisayar ekranında, Facebook sayfasında, Twitter hesabında dedikodu yapmak değil.

Panik değil de korku


İtalya’da 2 hafta içinde, aynı bölgede aynı büyüklükte 2 deprem meydana geldi. Toplam can kaybı 17. Basında haber olarak yer aldı ama yüreğimize pek değmedi. Çünkü biz deprem felâketine alışık bir ülkeyiz! 5.9 şiddet ve 17 ölüm, içimizdeki deprem korkusunu açığa çıkaramıyor artık! Bu ne kadar vahim bir durum, biliyor musunuz?

Doğal afetlerin küçüğü veya büyüğü olmaz. Hepsine uygun önlem alması gerekir insanoğlunun. Biz büyük felaketler ile karşılaşa karşılaşa ‘doğal afet’ bilincimizi mi kaybettik? Alıştık mı? Beklenen büyük İstanbul depremi kapıda olmasına rağmen her sabah kalkıp sadece o günü yaşıyoruz. Halbuki, iyidir korku... İnsanın gerekeni yapmasını, korumaya geçmesini, tetikte olmasını sağlar! Panik değil elbette bahsettiğim. Panik can alır, korku ve önlem ise can kurtarır. Doğayı yenmek değil, Doğanın içinde var olmak olmalı amacımız. Deprem planlaması ise, bu coğrafyada yaşamak için vereceğimiz en büyük sınav.

( 02.06.2012 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır. )

Sıradaki haber yükleniyor...
holder