Eski CHP Lideri Deniz Baykal, il kongresi için gittiği Van’da ‘yumurta yağmuru’ ile karşılaşmıştı. Benzeri bir olayla karşılaşmamak için Kemal Kılıçdaroğlu’nun Van mitinginde geniş güvenlik önlemleri alındı. Ancak Kemal Bey'e dün 'Bingöl yumurtası' atıldı.
Daha önce de Kılıçdaroğlu, Kahramanmaraş’ın Elbistan İlçesi’nde ‘Sabah ola,‘hayır’ ola’ mitinginde konuşurken, üzerine bu ‘fakir proteini’ fırlatılmıştı.
Dün akşam, yazı işlerinde telaşlı saatler yaşanırken, Elif (Yılmaz) bağırıyor: “Kılıçdaroğlu’na yumurta atılmış”
“Çift sarılı mı?” diye soruyorum. “Evet… Evet…” diyor bu saatte ‘esprini yiyim’ tonlamasıyla. Mehmet (Coşkundeniz) devamını getiriyor:
“Sucuklu yumurtadır.”
Kılıçdaroğlu’nun, biran kafası karışıp, konuşmasını “Yumurta mı referandumdan çıktı, referandum mu yumurtadan” şeklinde sürdürebilirdi. Fakat hemen toparlayarak “Hükümet, ülkeyi yumurta ithal edilir hale getirdi” diyerek zevahiri kurtarabilirdi.
Aslında bu yumurtayı servis edenin kötü bir niyeti olduğunu sanmıyorum. ‘Gandi aşağı’, ‘Gandi yukarı’. Nerdeyse bir deri, bir kemik, rahmetli Ecevit gibi. Candaş (Tolga Işık), boyundan sonra (1.73) Kılıçdaroğlu’nu bir de kantara çıkarsa, kaç okka olduğunu da anlayacağız. Adam ‘hayır işlemek’ için, bu havalarda kent kent dolaşırken, yemek yemeğe fırsat bulamadığı gibi, bir de kilo veriyor. ‘Hayırsever’ bir vatandaşımız, kalabalığı yarıp, Kemal Bey’in yanına ulaşamadığı için ‘hava yoluyla’ yumurta gönderip jest yapıyor.
***
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Ana Muhalefet Lideri Kemal Kılıçdaroğlu arasındaki ‘havuz şakaları’ devam ediyor. Başbakan, Kılıçdaroğlu’na ‘havuz problemi’ sorar da, Kemal Bey, çözme mi? Çözer tabii.
Kılıçdaroğlu: Bizim dolarla, avroyla işimiz olmaz. İktidara geldiğimizde, suyun yönünü değiştirip, bütün ‘muslukları’ söktüreceğiz.
***
Başbakan’a ‘gözyaşı şişesi’
Başbakan Erdoğan, Anayasa değişiklikleri arasında yer alan, 12 Eylül’e ait, geçici 15. maddenin kaldırılarak, ‘darbe eşrafına’ yargı yolunun açılması ile ilgili, meclis grup toplantısında yaptığı konuşmada, idam mahkûmu gençlerin, infaz öncesi, ailelerine yazdıkları ‘veda mektuplarını’ okurken, sinirlerine hâkim olamamış, gözyaşlarını tutamayıp,‘ağlama molası’ vermişti.
Ağlamanın hiyerarşik bir kısıtlaması mı var? Yoksa kadın, erkek gibi bir kotası mı? Son derece insani bir dışavurum vaziyeti, insanın gözlerinin dolması…
Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva ağlayınca ‘muhalefet teşhisi’ konmuyor da, bizimki hüngürdeyince mi ‘çakma gözyaşı’dır diye hemen‘TSE damgası’ vuruluyor. Başbakanın ağlama tasarrufu olamaz mı hiç? 30 yıl gecikmeli ama 12 Eylül 2010 için biraz erken bir gözyaşı. Üç-beş puan faydası olurdu referanduma yakın ağlasaydı. ‘Gözyaşı kanaati önderleri’ ne demişti hatırlayalım:
Ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu, “Ağlama numarası yapıyor” derken, Devlet Bahçeli,”Sahte gözyaşları dökmesi, tiyatronun yeni bir sahnesidir” analizini yapıyordu. BDP ‘şeş başkanı’ Gülten Kışanak, işlenen bu‘cürüme’(!), “Timsah gözyaşları” diye taş atarken, ‘kronik emanetçi’, latifeleri ile bilinen DP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk, ehven-i şer bir ifadeyle “Yeni duymuş olabilir. Otuz yıl önceki bir konuya ağlayacağına, şehitler için ağlasaydı, kimse bu kadar üzerine gitmezdi” diyordu.
İçlerinden bir Allahın kulu çıkıp da “Başbakan, 12 Eylül’de yapılacak referandumda ‘hayır’ oylarını gözünün önüne getirip, sonuçta güven tazelemeyi gerektirecek ‘erken seçim’ gecesini tahmin ettiği için kendini tutamayıp, ağladı” dese siyasete zarafet katacak. Ama nerde?
Süleyman Demirel ile yaptığımız bir mülakatta “Siyasete renk katan mizahtır, mizah, siyasetin tuzu, biberidir” dediği gibi tadından yenmeyecek Ankara’nın. Ama şu anda önümüze konan ‘karavana’ gibi, ya tuzu az, ya biberi fazla.
“Sen ne yapardın?” diye soranlara ne mi derdim? “Roma dönemi ‘gözyaşı şişesi’ hediye ederdim.”
‘Ağlamak, ruhu çalkalamaktır’(MAB)