Murat Çelik

26 Temmuz 2024, Cuma 07:00

İzninizle...

Bizde bir adet var. İzin yapmamakla övünüyor çoğunluk. İzinsiz çalışmak bir maharetmiş gibi… Oysa çalışanlar için; izin, hak olmanın ötesinde bir ihtiyaç. Hele bizim meslekte. Gazetecilik başkalarının hayatını yaşamak demek aslında. Devleti yönetenlerin programlarına tabi olmak, onların belirlediği gündemin peşinde koşmak demek. Siyasetçinin, sanatçının, sporcunun, bürokratın; hülasa haber kaynaklarının yarattığı ortamlarda, onların takvimine göre yaşamak demek gazetecilik.

*

Herkes kendi mesleğinin, yaptığı işin zorluklarını yaşar, onu bilir. Bizim mesleğimizin -bence- en zor tarafı yukarıda özetlediğim hayat. Haberciliğin doğası gereği var olan başkalarına endeksli yaşama mecburiyeti. Hafta sonu için arkadaşlarınızla plan yaparsınız örneğin… Bütün hafta heyecanla cuma akşamını beklersiniz, cuma sabahı gelen bir açıklamayla gündem alt üst; sizin özel programınız da iptal olur. Kolay kolay söz veremez gazeteci. Önceden program yapsa da çoğunlukla uyamaz o programa.

Habercinin hayatı ‘son dakika’dır özetle.

Mesela, tatile çıkarsınız ailece… Siz keyifle gezip tozarken memleketin bir köşesinde öyle bir felaket yaşanır ki, tatili yarım bırakıp işinizin başına dönmek zorunda kalırsınız. Yılbaşınız yoktur, bayramınız, yazınız, kışınız yoktur gazetecilikte. Bizim hiç olmadı bunca yıldır. Vatandaş tatile gider, siz bazen yollardaki trafik yoğunluğunu, bazen tatil yörelerindeki durumu haber yapmak için görev başındasınızdır. Haber kaynaklarının tatilleri de çoğunlukla ‘haber’ niteliği taşıdığı için onların tatillerini izler, haber yaparsınız. Haber kaynakları tatildeyken siz çalışırsınız yani. (Bu duruma en iyi örnek spor ve magazin medyası.)

*

Dediğim gibi, herkes kendi mesleğinin zorluklarını yaşıyor ama hangi işi yapıyor olursanız olun; dinlenmek, yenilenmek, tazelenmek demek izin. İster aile ister arkadaşlarla. Ya da yalnız başına. Nasıl, nerede, ne şekilde olduğu size kalmış. Önemli olan rutinden kopmak, zihni boşaltmak, vücudu dinlendirmek. İzin dönemleri insanın kendine vakit ayırabildiği, rahatladığı, huzur bulduğu ve çalışmaya tekrar başlayacağı günler için enerji depoladığı zamanlar. İşe dönüşte verimliliğin artması gibi bir doğal sonucu da var iznin.

*

23 Temmuz 2024, Salı 07:00

Akropolis yok caciki var

Tzatziki’ler (caciki), ‘moussaka’lar (musakka), ‘kalamari’ler (kalamar), ‘garida’lar (karides), ‘baklavas’lar (baklava) havada uçuşuyor. Suyla karıştığında aldığı renkten tadına kadar neredeyse bizimkiyle aynı olan alkollü içeceğinden mezelerine, dürüm dönerinden tatlılarına; Yunan mutfağını ezberledik. Bizdeki adlarının sonuna gelen eklerle gayet ‘tanıdıkis’ olan ‘komşu’daki menülerde ne var ne yok hepimiz biliyoruz artık. Üstelik fiyatlarıyla. Asıl mevzu da bu zaten. Fiyatlar… ‘Komşu’nun son birkaç yıldır bu derece tercih edilmesinin öncelikli sebebi belli: Türkiye’ye göre çok hesaplı olması. Hem konaklama hem de yeme içme, bize göre çok ucuz.

Kimle konuşsam aynı… Kimi adalara, kimi ana karaya, kimi her ikisine de… O kadar çok kişi yaz tatilini Ege’nin karşı kıyısında geçirmiş, geçirmekte ya da geçirecek ki. Espriyle karışık, 2024’ün mottosu şu: Bu sene tatile Yunanistan’a gitmeyeni neredeyse dövüyorlar(!)

Sosyal medya Yunanistan seyahat rehberine dönmüş durumda. İpsala Sınır Kapısı’ndaki araç kuyruklarına takılmamak için tüyolar… İpsala yerine Pazarkule ya da Uzunköprü’yü mü tercih etmeli? Karşıya geçer geçmez kahvaltı için nerelere gidilebilir? Öğle yemeğinde en güzel zeytinyağlıları bulabileceğiniz adresler… Akşam üstü muhakkak uğranması gereken kafeler… Şezlong, şemsiye ücreti alınmayan plajlar… Hangi koyda denize girebilirsiniz? Akşam yemeğinde en taze, en ucuz deniz ürünlerini bulabileceğiniz mekanlar… Sirtaki eşliğinde yiyip içmenin en hesaplı adresi… Atina’da nerede ne yenir? Selanik’te nerede ne içilir? Hangi adanın hangi mekânında neyi kaça yiyebilirsiniz? Eleni Teyze’nin kabak kızartması… Yorgos Amca’nın barbunya pilakisi.

“Beş kişi şunları, şunları yedik, bunları bunları içtik; toplamda şu kadar hesap ödedik. İstanbul’da, Bodrum’da, Çeşme’de kişi başı verilen paraya beşimiz yiyip içtik” türünden paylaşımların ardı arkası kesilmiyor. İnsanlar haklı. Haklı olmasına haklı da… Benim kafamı kurcalayan şu: Yunanistan ve Ege Adaları’nda restoran, kafe, bar vb. mekanlar ve plajlar dışında yer yok mu? ‘Komşu’, sahilleri ve gastronomiden ibaret bir ülke mi? Ya da Yunanistan’a giden Türkler yemek, içmek ve arada denize girmek dışında hiçbir şey yapmıyor mu? Mitolojinin anavatanı Yunanistan’ın tarihi mekânlarından bahseden kimse yok mesela. Müzelerle ilgili kalem oynatan yok. Kültür-sanat etkinlikleriyle ilgili video çeken sosyal medya fenomenine hiç rastlamadım. Atina’ya giden Akropolis’i değil yediği musakkayı anlatıyor. Biz turist miyiz, Masterchef jüri üyesi sevgili Şef Mehmet Yalçınkaya mı, anlamadım.

19 Temmuz 2024, Cuma 07:00

TFF

Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Olağanüstü Mali ve Seçimli Genel Kurulu yapıldı dün Ankara’da. Sandıktan ‘sürpriz’ çıktı. TFF’nin yeni başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu oldu. Trabzonspor eski başkanlarından Hacıosmanoğlu, üç yıl için futbol federasyonu başkanı seçildi. Sadece beş oy farkla…

Mehmet Büyükekşi sistemli çalışmasına rağmen yeniden başkan seçilmeyi başaramadı. Böylece skandallarla dolu dönemini tamamlamış oldu. Tartışmalar, sıkıntılar ve kaosun ülke futbolundan eksik olmadığı son iki yıl geride kaldı. Her şey bir anda güllük gülistanlık olmayacak elbette ama İbrahim Hacıosmanoğlu ve yönetim kuruluna, futbol kamuoyundan büyük bir kredi açılacağı ilk dakikalardan belli oldu. Yeni başkan şanslı çünkü selefinden daha kötü bir yönetim sergilemesi gerçekten hiç kolay değil!

BEŞİKTAŞ ETKİSİ

Bir Beşiktaşlı olarak sonuçtan memnunum. Kazanan adaydan bağımsız, Büyükekşi kaybettiği için memnunum. Dolmabahçe’ye gelip dönemin Beşiktaş Başkanı’na parmak sallayacak kadar kontrolünü yitirmiş biri; o Beşiktaş’ın altı delegesinin oy kullandığı seçimi beş oyla kaybedip artık futbolu yönetmeyeceği için memnunum. Cumhuriyetin 100’üncü yılında yaşanan Süper Kupa skandalına imza atıp krizi yönetemeyen bir anlayış kaybettiği için memnunum. Saha içinde hakem yumruklandıktan sonra bağırıp çağırmaktan başka bir şey yapmayan biri için artık ‘eski’ sıfatını kullanacağımız için memnunum.

ALİ KOÇ’UN KONUŞMASI

Sandıktan çıkan sonuca da muhakkak etki etti ama etmeseydi bile; Fenerbahçe Kulübü Başkanı Ali Koç’un dünkü genel kurulda yaptığı konuşmayı – bir sporsever olarak – kayda geçirmek boynumun borcu.

Özellikle de konuşmanın son kısmını:

* Aday olma sürecinde ve muhtemel başkan adaylarının önünü kesme hamlelerinde klasik FETÖ modellemesi ve yöntemlerine üzülerek tanık olduk.

16 Temmuz 2024, Salı 07:00

Bir kahramanın bilinmeyen öyküsü

Dün 15 Temmuz’un yıldönümüydü. Önceki gün de Şehit Pilot Albay Gökhan Özen’in vefatının 40’ıncı günü… İşte bu iki günün hemen üstüne, Türkiye’nin ismini unutmaması gereken kahramanlardan birinin hikayesi bu. 5 bin saatten fazla uçuşu olan, yüzlerce pilot yetiştirmiş, idealist bir öğretmen pilotun hikayesi. 4 Haziran 2024’te Kayseri’de düşen eğitim uçağında şehit olan Hava Pilot Albay Gökhan Özen’in hazin ama bir o kadar onurlu hikayesi.

FETÖ’CÜ ENGELLEMELERİ

1976 yılında doğan Gökhan Özen henüz iki yaşındayken annesini kaybetti. Dört yaş büyük ağabeyi Muarrem Özen 1990 yılında Hava Harp Okulu’na girerken, o da aynı sene, 1990’da Kuleli Askerî Lisesi’ni kazandı. Halen Hava Kuvvetleri’nde görevli olan Pilot Albay Muarrem Özen “Eskişehir’de doğan her çocuk F-4 sesiyle anne karnında tanışıyor. Sevdamız bu yüzden sanırım” diye izah ediyor havacılık ve pilotluk tutkularını. Gökhan Özen, Kuleli’nin ardından 1994’te Hava Harp Okulu’na gitti ve meslek hayatı boyunca yaşayacağı gerçekle ilk günden tanıştı. Sağlık kontrolünde, göz muayenesinde elendi! “Benim gözlerim bozuk değil” dedi ve hakem hastanesinde itiraz muayenesine girdi. Sonuç haklılığını tescil etti ve Gökhan Özen, Hava Harp Okulu’na girdi. Okul döneminde sürekli maruz kaldığı mobbing uygulamaları mezuniyet aşamasında en üst seviyeye çıktı. İzmir Foça’daki kaçma-kurtulma eğitiminde, iki gün boyunca (eğitimin doğasındaki zorluğun ötesinde) adeta işkence gördü komutanlarından. Harp Okulu’ndan mezun oldu ama Teğmen Gökhan Özen’i yine sağlık muayenesinde elediler. Bu kez uçuşa kabul etmediler. Hayali olan pilotluğun önüne engel olarak, bu defa da boyun röntgen filmlerini koydular. Gökhan Özen’in 2008’de evlendiği eşi Şeyma Özen bir tıp doktoru. Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı. Dr. Özen o günleri şu sözlerle anlattı: Gökhan’a röntgen çekip ‘C5 ve C6 disklerinde mikron seviyesinde sıkışma var’ deyip uçuş raporu vermediler. Detaylı bir MR çektirdik ve söylendiği gibi bir durum olmadığını gördük ama maalesef sonucu değiştiremedik.” Teğmen Gökhan Özen, uçuşa kabul edilmemesini hem askeri hem sivil yargıya taşıdı. Askeri yargıda davayı kaybetti ve pilot olamadı. Hava Kuvvetleri’nden ikmal subayı olarak görev yapıp 2012 sonunda da emekli oldu.Bu ülkenin başarılı, vatansever ve Atatürkçü askerlerini sistematik şekilde hedef alan cemaat yapılanmasının mağdurlarından biriydi Gökhan Özen. Yıllar sonra FETÖ adıyla hıyaneti tescil edilen yapının, kimi gün sağlık kurulu, kimi gün askeri mahkemedeki mensupları vasıtasıyla hedef aldığı insanlardan biri…

VE 15 TEMMUZ...

2016 yılına gelindiğinde, askeriyedeki eğitim ve çalışma dönemi boyunca kendisine zulmeden FETÖ’cülerin 15 Temmuz başarısız darbe girişiminin ardından Hava Kuvvetleri’ne dönmek için gönüllü oldu, emekli Binbaşı Gökhan Özen. “Neden?” diye soranlara, “THY’de pilotsun, iyi kazanıyorsun, bu konforlu hayatı bırakmaya değer mi?” diyenlere cevabı şu oldu: “Beni askeri lisede de harp okulunda da devlet okuttu. Vatan borcu bu benim için. Devletime olan borcum.” Gökhan Özen gönüllü olarak dönmek için başvurduğunda henüz resmi çağrı yapılmamıştı. (Darbe girişimi sonrası Hava Kuvvetleri’nde pilot açığı ortaya çıkınca Millî Savunma Bakanlığı, TSK’dan ayrılıp sivile geçmiş pilotlara dönmeleri için çağrı yapacaktı.) Bu arada not düşeyim: O dönem göreve çağrılan emekli hava pilotların çoğu mecburen göreve dönerken, Özen ilk günden gönüllü olmuştu tekrar üniforma giymeye. Fakat o kriz günlerinde bile yine kötü bir sürpriz bekliyordu onu. Halihazırda THY’de pilottu ama mevzuat, TSK’ya ‘pilot’ olarak dönmesine izin vermiyordu. Hava Kuvvetleri’nde pilot sıfatıyla görev yapmamıştı çünkü. Oysa o, zamanında bir teğmen olarak haksız şekilde elendiği Çiğli’ye ‘öğretmen pilot’ olarak dönüp genç pilot teğmenleri yetiştirmek istiyordu. Yıllar evvel önce göz, sonra boynunda sorunları olduğu gerekçesiyle pilot yapılmayan Gökhan Özen, onca yıl sonra “Astronot bile olabilir” denilen sağlık raporunu aldı ve o dönem mevzuatta yapılan değişiklikle, pilot olarak Hava Kuvvetleri’ne döndü. Devre arkadaşlarının bulunduğu yarbay rütbesiyle Çiğli’de göreve başladı. 42 gün önce şehit olduğu SF-260D tipi eğitim uçaklarında ‘öğretmen pilot’ olarak...

09 Temmuz 2024, Salı 07:00

Üç yıl sonra Marmaris

Hatırlarsınız; yakın geçmişin en büyük orman yangınlarından biri Muğla’nın Marmaris İlçesi’nde, üç sene önce yaşanmıştı. 29 Temmuz 2021 tarihinde başlayan yangın ancak dokuzuncu günde, 6 Ağustos’ta kontrol altına alınabilmişti. Sekiz gün boyunca söndürülemeyen alevler tam 9 bin 52 hektar ormanlık alanı küle çevirmişti. İçmeler’den başlayan yangın Bayır, Osmaniye, Turgut, Orhaniye, Hisarönü mahallelerini etkisi altına almıştı.

Yine sıcak bir yaz yaşıyoruz. Memleket kavruluyor. Bu da yine ‘yangın mevsimi’ demek. Nitekim sadece kıyı şeridi değil, yurdun farklı bölgelerinden çok sayıda yangın haberi geldi son haftalarda. Bütün bunları ve orman yangını gerçeğini düşünerek geldim Marmaris’e…

Bozburun Yarımadası’nın yamaçlarında bugün hâlâ üç yıl öncenin izleri duruyor. Kömürleşmiş binlerce ağaç… Kimi yıkılmış, kimi yan yatmış, kimi ayakta ama simsiyah. İnsanın yüreğini burkan, canını acıtan gri-siyah görüntü tepeler boyunca devam ediyor.

Orhaniye’den Osmaniye’ye giderken, yol boyunca zihnimde hep üç yıl önce yaşananlar vardı. Ormanın içinden kıvrıla kıvrıla giden yolda, üç sene önce o sekiz gün boyunca hiç dinmeyen rüzgarın harladığı devasa alev bulutlarıyla baş edebilmenin neredeyse imkânsız olduğunu bir kez daha anladım.

Büyük yangının floraya verdiği hasar hâlâ gayet net gözlenebiliyor. Çamlar, ardıçlar, meyve ağaçları… Faunada meydana gelen kayıpsa ancak hafızalarda. Bölgedeki evcil ve yaban hayvanlarıyla arılardan büyük zaiyat vardı. Birçok bölgede yanan kovanlar, arıcılığı da olumsuz etkilemişti.

Detaylarına girmeyeceğim ama geçen üç yıl içinde devlet; yangından zarar gören bal üreticisi ve hayvancılık yapan köylüye maddi destek sağladı. Yanan ağaçların yerine yeni fidanlar dikildi, ağaçlandırma çalışmaları yapıldı. Her ne kadar şu an kaçı aktif bilmesek de yol boyunca kuyular açıldı. Orman içindeki ana yollar, iki yanından 10’ar metre genişletildi. Sık ağaçlık bölgelerde, yeni kontrol yolları açıldı. Yine ana yollara yakın bölgelerde, kuruyan otlar düzenli olarak temizlendi. Bunları takip ettik. Deprem gibi, orman yangınları da özellikle belli bölgelerde, tekrarlanan felaketlerden. Bu yüzden, öncekilerden ders alıp gelecektekileri daha az kayıpla atlatmak için hazır olmak zorundayız.

Ve tabiat… O da kendini onarıyor. Bölgede belki yüzlerce ağaç gördüm, gövdesi siyah-gri; tepesinden yeşermiş, yeni dallar, yapraklar vermiş. Kapkara gövdesinin içinden yaşam fışkırmış ağaçlar… Muğla kıyıları tam tabiriyle mavi ile yeşilin buluştuğu bir cennet. Yaralı ama umutlu bir cennet. İnsan unsurunun ne kadar önemli olduğunu görmüştük o acı günlerde. Bilinçli toplum olmanın önemini, dayanışma ruhunun kıymetini görmüştük. Denizlerden, ormanlara; cennetlerimizi korumak, doğaya sahip çıkmak hepimizin öncelikli görevi. Hiç unutmamamız gerekiyor bu gerçeği.

02 Temmuz 2024, Salı 07:00

Deniz çayırı, müsilaj, pina

Yıllık izin öncesi bıraktığım yerden devam ediyorum. İki hafta önce, 18 Haziran Salı günü, denizlerimizdeki son durumu ve Türkiye’nin ‘müsilaj’ gerçeğini, konunun uzmanının ağzından aktarmıştım. (www.posta. com.tr/yazarlar/murat-celik/ musilaj-2726346)

Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Sarı, 2021 yazında su yüzüne çıkan ‘müsilaj’ ve kirlilik konusunda şu önemli mesajları vermişti: 

Denizlerle kurduğumuz yanlış ilişkiyi değiştirmediğimiz sürece; müsilaj tekrarı kesin, tarihi meçhul bir ekolojik olay olarak Demokles’in kılıcı gibi ülkemizin üzerinde sallanıyor olacak.

Denizlerimizdeki risk sadece müsilaj değil. Kirlilik yükü azalmadığı sürece yeni bir takım ekolojik felaketlerle tanışma riskimiz var.

2021’de Bilim ve Teknik Kurulu kuruldu. Ardından 22 maddelik Marmara Denizi Eylem Planı hazırlandı. Hatırlarsınız, yüzey temizliği çalışmaları yapıldı. İyi başladık ama devamını iyi getiremedik. Eylem planının gereğini yapamadık maalesef. Riski yönetmediğimiz sürece krizler kapımızı hep çalacak. Hızlı bir şekilde, amasız, fakatsız, lâkinsiz, eylem planına geri dönmemiz lazım.

DENİZ ÇAYIRI

Bunları söyleyen Prof. Mustafa Sarı dün sosyal medya hesabından bu fotoğrafı paylaşıp isyan etti: “Erdek Narlı’da ‘plaj’ temizliği görünümlü deniz çayırı tahribi! Ne diyeceğimi bilemiyorum. Paralel evrenlerde yaşıyoruz. Oksijen krizi yaşayan denizin akciğerlerini söküyoruz. Yazık gerçekten yazık!”

Sarı’nın paylaşımını görünce, bu temizliği(!) yapanı merak ettim. Belediye miydi acaba? Değilmiş. Bölgedeki yazlıkçılar bir olup kepçe kiralamışlar ve kendilerince, plajlarını temizletmişler! O arada denize girerken rahatsız oldukları yosunları da kepçeyle söktürmüşler. Oysa o yosunlar deniz çayırı. Deniz ekosisteminde oksijeni artıran, oksijen üreten bitkiler. Daha berrak plajlar ancak deniz çayırlarını korumakla mümkün ve bu bitki koruma altında olan bir tür. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü deniz çayırlarını korumak için projeler yürütüyor. Durum böyleyken benim merak ettiğim şu: Plajlarını temizleten(!) Erdek Narlı yazlıkçılarıyla ilgili herhangi bir işlem yapılacak mı? Cezalandırmaktan bahsetmiyorum. Bakanlığın ilgili birimleri o bölgede yaşayan insanları uyarıp bilgilendirmelidir. Bu yolla, kıyı şeridinde yaşayan herkes bilgi sahibi olur ve insanlar bilinçlenir.