Nazlı Erdol 'Şerefine Tayyip'
HABERİ PAYLAŞ

'Şerefine Tayyip'

İnsan azıcık da olsa ortak bir geçmişe sahip olduğu biriyle nasıl da gururlanıveriyor… Burada ‘ortak geçmiş’ten kastım aynı sıralardan ve aynı orkestra odasından geçmek. Ediz Hafızoğlu’nu Kabataş Erkek Lisesi okul orkestrasından tanıyorum, uzaktan. O lise defterini kapatıp üniversite hayatına adım atmaya hazırlanırken ben lise 1'de (ya da hazırlıkta emin değilim) sudan çıkmış balık gibi geziniyordum. Sonra aradan yıllar yıllar geçti ve gördüm ki dinlediğim pek çok grup ve müzisyenin arkasında davulları o çalıyor. İşte bahsettiğim gururlanma burada devreye giriyor!

Bugüne dek farklı türlerde pek çok önemli müzisyene davuluyla eşlik eden Ediz Hafızoğlu, bu kez kendi şarkılarını yaptı. Yıllar sonra yollarımız tekrar kesişti ve Hafızoğlu’yla geçtiğimiz günlerde hem dijital ortamda hem de basılı olarak Lin Records etiketiyle yayınlanan Nazdrave albümünü, kurduğu plak şirketini, müzik hayatını ve aklımızdan çıkmayan ‘Gezi’ sürecini konuştuk.

Haberin Devamı



Başka bir röportajda "Nazdrave adı kendi içinde bir protesto gibi de düşünülebilir" demişsin. Protesto edilecek elbette çok şey var. Senin proteston neye ya da nelere?


Nazdrave, 'sağlığa', 'şerefe' demek Bulgarca. Benim doğup büyüdüğüm yer olması dolayısı ile zaten benim için çok şey ifade ediyor. Ama Gezi’den beri zaten 'Şerefine Tayyip' diye kadeh kaldırıyoruz, bir de bu demek o zamandan beri, benim için en azından. Ülkeyi bu hale sokan bu kişiyi protesto ettiğinde zaten aslında olan biten her şeyi protesto ediyorsun. Roboski, Reyhanlı, Gezi döneminde katledilen-öldürülen tüm o gençler, insanlar… Geçenlerde yaşanan Dolmabahçe bombacısı komedisi... Taksim Meydanı’nda TOMA’larla molotof eğlencesi yaşanan o anlar geldi aklıma, belinde tabanca ve telsizli ‘gösterici’ kılıklı sivil polis gibi… Hangi birine güleceğimizi şaşırdık son yıllarda ama zaten bu düzmeceleri körü körüne kendilerine bağlı yandaşlarının akıllarına sokmak için düzenliyorlar, onlar da inanıyor… Yapacak bir şey yok. Aç susuz, bir çuval kömüre muhtaç ama “Erdoğan ne yapsa arkasındayız” diyen bir kör ve sağır topluluk yarattılar… Diyorum ya, bir Türk olarak Bulgaristan’da da azınlıktık, buraya geldik burada da azınlığız, bir şey değişmedi o anlamda hayatımızda…

Tam kayıtlara başlarken ayağını kırmışsın. Bu durum süreci nasıl etkiledi? Ve albümün kayıt sürecinden bahsedebilir misin, nasıl geçti?

Talihsiz bir kaza geçirdim, motorumla konser dönüşü eve giderken arkamdaki arabaya makas atan ve ben yokmuşum gibi üzerimden geçen bir araba yüzünden tam kayıtların ortasında her şey durdu, uzun süre kırıklarla yatmak durumunda kaldım. Gezi ile birlikte tüm müzik motivasyonumuzu yitirip o dönemi tamamen öyle geçirdik. Zaten albümün neredeyse tamamını kaydetmiştik aslında ama sonra albüm çıkmadan konserler vermeye başladık. Konserlerde çalan sabit bir kadro olduk, Elif Çağlar Muslu, Ceylan Ertem, Barış Doğukan Yazıcı, Engin Recepoğulları, Cenk Erdoğan, Mehmet Cem Tuncer, Ercüment Orkut ve Orhan Deniz’den oluşan... Baktık provaları yapıp konserleri çaldıkça parçalar daha da iyi tınlamaya başladı, “hadi” dedik “bu albümü baştan tekrar kaydedelim.” Girdik Babajim Stüdyosu’nda ve iki günde canlı canlı her şeyi bitirdik.

Haberin Devamı

Albümdeki tüm besteler benim, bir şarkıya söz yazdım, onun dışında Elif ve Ceylan’ın sözleri var söyledikleri parçalarda. Albümde üç şarkıcımız var; Ceylan Ertem, Elif Çağlar Muslu ve herkesin dizi müziklerinden sesini yakından tanıdığı Eylem Aktaş. Alp Ersönmez bir parçada basgitar, Doruk Gönentür de bir parçada trompet çaldı, Tunç Çakır ise tüm perküsyonları üstlendi. Sonra Miks ve Mastering aşamasına gelindi, onu da Almanya’da yaşayan yakın arkadaşım Hüseyin ‘Burgermeister’ Köroğlu yaptı, harika oldu. Hem genel olarak çalım hem de albüm sound’u içimize sindi ve nihayet albüm hem dijital’de hem de basılı olarak çıktı. Konserlerde bu kadroda tek değişiklik Ceylan Ertem’in olmaması, artık Ülkü Aybala Sunat ‘Nazdrave’ kadrosunda.

Albümü, Ediz Hafızoğlu adını ilk kez duyan birine nasıl anlatır, nasıl tarif edersin?

İçinde caz, funk, arabesk ve pop öğelerinin olduğu, doğaçlamalarla dolu bir caz albümü diyebilirim kısaca.

Haberin Devamı

HEDEF ALBÜMÜ DOĞRU TANITMAK

Nazdrave’den nasıl bir beklentin var? Ve de Türkiye’de pop yapmayan bir müzisyenin beklentisi ne kadar yükselebilir mesela? İki farklı soru olsun iç içe…

‘’Nazdrave’’ hem albümün adı hem de grubun adı oldu aslında. Hepimizin beklentisi bu albümü iyi bir şekilde dinleyicilere ulaştırmak, doğru bir şekilde tanıtmak, sonra da olabildiğince fazla seyirciye canlı canlı konserler çalmak.

Pop yapmayan bir grubun ne kadar yükselebileceğine ancak seyirci karar verebilir, biz albümü çıkardık, bizden günah gitti :) Ama ben kendi adıma umutluyum. Nedeni ise son birkaç yıldır bunun örneklerini yaşıyor olmamız. Jülide Özçelik, Jehan Barbur, Birsen Tezer, Ceylan Ertem ve birçok kişi ve grup ciddi yol kat ettiler bu popüler kültür haricinde. Biz de bu ortamdan çok uzak değiliz, sadece biraz daha müziğin caz tarafına yakınız…

Pek çok orkestra ve farklı solistlerle çalışıyorsun. Nasıl hissettiriyor? Her davulcuda böyle midir bu süreç?

Bu karşılıklı çalan ve çalınan grupların tercihleri doğrultusunda gelişiyor aslında. Herkese göre değişiyor. Ben çok farklı müzik türlerini çalarak mutlu oluyorum, bazıları tek bir şey çalarak mutlu oluyor, bunun bir tek yolu yok yani.

Çalıştığın her orkestrayı, her müzik türünü aynı şekilde benimseyebiliyor musun?


En iyi yaptığım şey olabilir. O yüzden ya çalıyorum ve onu çaldığım için mutlu oluyorum, ya da mutsuz olacaksam çalmıyorum, ne kendimi ne de insanları üzüyorum. Çaldığım gruplarda da mutsuz hissetmeye başladığım anda bir şeyleri değiştirmek yerine bırakıp başka bir yöne gitmeyi tercih ediyorum. Enerjim yüksek, nasıl herkesi mutlu edebiliyorsam, bir anda herkesi mutsuz da edebiliyorum, biraz tehlikeli bir durum yani, akıllıca hareket etmem gerekiyor…

DARBUKADAN DAVULA

Babanın darbuka çalmayı öğretmesiyle başlamış, dedenin saz ısrarıyla ilerlemiş davul yolculuğu. Biraz anlatır mısın nasıl ilerledi, bugünlere geldi? Sazdan davula?

Yedi yaşımda dedem bir gün Sofya Radyosu’nda çalan önemli bir bağlamacının dut ağacı olan sazını almış çıkageldi eve. Köyde de ders verenler vardı. “Ders almaya başlıyorsun” dedi, ben de başladım. Evde zaten darbuka vardı, babamın davul merakı da varmış gençliğinde biraz da çalmış, ondan da darbuka çalmayı öğrendim olabildiği kadar. Biliyorsunuz Bulgaristan’da rejim çökünce her şey evrilmeye başladı. Dedem yazardı, kısa hikayeleri ve denemeleri vardı. 50’li yıllarda da Türkçe öğretmenliği yapmış köyde, sonra malum yasaklanıyor, ardından 1991 yılında ülkedeki ilk Türk sanat topluluğunu kurdular arkadaşlarıyla. Köydeki neredeyse herkes bu oluşumda yer aldı, annem koroda, babamla biz darbuka çalıyoruz… O dönemde yüzden fazla konser çaldık yanlış hatırlamıyorsam tüm ülkede, yarışmalarda birincilikler aldık. Sonra ‘94 sonunda Türkiye’ye göçtük, ben Kabataş Erkek Lisesi’ne girdim, dört yıl yatılı okudum hatta. Lisede de davulla tanıştım. Orkestra seçmeleri oldu, beni aldılar ve çalışmaya başladım. Sonra üç sene kadar Mimar Sinan’da Endüstri Ürünleri Tasarımı okumama rağmen müzikle daha çok alakalıydım, Bilgi Üniversitesi sınavlarına girip tam burs alarak okul değiştirdim ve bugün bu ortamda böyle işler yapıyorum işte…

Gençliğinde, özellikle ortaokul ve lise döneminde müziğe merak sarıp, akabinde bunu sadece hobi olarak devam ettiren, haftada bir cover grubunda çalarak bu açlığını bastırmaya çalışan çok kişi var. Sen lisede orkestrada çalarken, bunun mesleğin, hayatın olacağını biliyor muydun? Önce Mimar Sinan -Endüstri Ürünleri Tasarımı’nda okuduğuna göre sanırım bilmiyordun?

Yok biliyordum :)

Ben hep biliyordum da işte aileyi de sakinleştirmek lazım ya. Resim çizmeye başlayıp gece gündüz çalışarak onlar mutlu olsun diye bir bölüm okudum ama iyi ki okumuşum, çok şey öğrendim, çok iyi dostlarım oldu Mimar Sinan döneminden. Sonra baktım bizimkiler de biraz sakinledi, ben de çalıp kendi paramı kazanıyorum, o endişeleri gitti, doğru kafamdaki yola geri döndüm…

Sen kimleri dinliyorsun, yerli ve yabancı? Ve seni kimler etkiliyor? Mesela bir caz davulcusu ile favori rock grubunun davulcusu aynı yerde mi?

O kadar çok değişiyor ki. Müzeyyen Senar, Neşet Ertaş, Mamar Kassey, Freddie King, Foo Fighters, Erkan Oğur, Dire Straits, Coldplay, Arturo Sandoval, Pantera, Megadeth… Sürekli modum değişiyor, o anda ne çekerse canım onu dinliyorum.

Davulculara gelince kimin ne tarz çaldığının bir önemi yok. Sonuçta bu tarzların hepsi etiket. Oysaki herkes müzik çalıyor, iyi mi kötü mü ona bakmakta fayda var…

Bir davulcu olarak Whiplash’i izlemişsindir? Bence geçen yılın en iyi filmi!

İzleyemedim ne yazık ki, festival döneminde burada değildim, kaçırdım. Şu anda başka festivalleri de gezdiği için film, başka bir yerden bulma şansım da olmadı ama hikayeyi biliyorum, giden arkadaşlarım anlattı. Bu soruya filmi izleyince cevap veririm, duygusal bir film olabilir benim için, bakalım…

TÜRKİYE'NİN İLK ENSTRÜMAN DERGİLERİ

Kurucusu olduğunuz Lin Records’dan bahseder misin biraz? 2008’den bu yana aktifsiniz. Bir davulcu olarak, plak şirketi kurma fikri nasıl belirdi?

O yıllarda eşim Seval ile plak şirketinden dergiciliğe, ne yapabilirsek yapmaya çalıştık. İki dergi çıkardık, Drum&Bass Magazine ve Gitar Dergisi. Türkiye’de yayımlanan ilk enstrüman dergileri. Onların basılı hallerini bitirsek de bir ay içinde memleketin ilk video dergileri oluyorlar, tüm altyapılar hazır, içerik de tamam, herkese açık, müzik ile ilgili, enstrüman eğitimi videolarının, röportajların olduğu, müzisyenlerinin günlük hayatlarını görebilecekleri, ne yerler ne içerler izleyebilecekleri bir dünya yarattık.

O dönemde plak şirketi de kuruldu, sebebi basit, bizim albümlerimizi ya basmak istememeleri, ya da bitmiş albümü alıp tüm haklarımızı onlara devretmemizi istemeleri. Biz de kendimiz yapalım dedik ve bugüne kadar çok değerli yedi albüm yayınladık, sekizinci de yolda…

Önümüzde konserler var mı, seni ne zaman sahnede görebiliyoruz? Ocak, şubat aylarında mesela…


Nazdrave konserlerimiz şunlar şimdilik; 5 Mart ve 21 Nisan, Beyoğlu Hayal Kahvesi. Genel olarak takip etmek isteyenler www.edizhafizoglu.com adresinden ajandamı takip edebilirler. Zaten tüm sosyal medya mecralarında gerekli bilgilere ulaşabilirler...

Sıradaki haber yükleniyor...
holder