Özsel Tortop İsveç diyetiyle kolum bile kalkmadı
HABERİ PAYLAŞ

İsveç diyetiyle kolum bile kalkmadı

Haberin Devamı

Zayıflama macerama İsveç diyetinden başlamak istiyorum.

Türk kadınlarının başına Aylin Livaneli’nin sarıp geniş kitleleri peşinden sürükleyen bu diyet yüzünden ruhumu teslim ediyordum sevgili okur…

Nasıl mı?

O dönem çalıştığım televizyon kanalındaki yakın iki arkadaşımla başladık bu diyete. Karşılıklı sözler verdik, anca beraber kanca beraber dedik.

Gün gün, öğün öğün belliydi neler yememiz gerektiği…

Hepi topu 13 günlük bir diyetti zaten. Göz açıp kapayıncaya kadar geçerdi…

Üstelik 2 haftada en az 7 kilo zayıflama garantisi veriyordu. Bundan iyisi Şam’da kayısıydı.

Çalışma saatlerine denk gelen öğünlerde rejim çetesi üyeleri bir araya geliyor, yüzümüzü ekşite ekşite yiyorduk; tatsız tuzsuz avuç içinden küçük porsiyonlarımızı…

Zayıflayacağımız için mutluyduk…

Tek sorun vardı, açtık!

Zaman zaman açlık serzenişlerine teşebbüs ettiğimde çete üyeleri, “Bırakamazsın, oyunbozanlık edeyim deme sakın Özsel” diye kükrüyordu.

Çetenin en küçüğüydüm, söz dinliyordum.

Diyetin üç veya dördüncü günü hafta sonuna denk gelmişti...

Biraz halsiz hissediyordum kendimi…

Elimi kolumu kaldırmaya bile halim yoktu…

Annem kahvaltı masasını donatmıştı ama benim mönümde sadece bir dilim kızarmış kepekli ekmek ile tek şekerli sade kahve vardı.

Nasıl yani?

Nerede peynir, nerede domates-salatalık ikilisi, nerede yumurta, bal, reçel, sucuk?

Hepsi masadaydı ama bana yasaktı!

Annem her zamanki gibi “Boşver diyeti kızım, ye. Böyle diyet olmaz zaten. Hem sen şişman değilsin ki, kemiklerin kalın” dese de kararlıydım; ölmek vardı, dönmek yoktu.

Lafı fazla uzatmadan sadece ve sadece bir dakika sonraki sahneye geçiyorum.

Kahve ve kızarmış ekmek tam önümde. Şekerlik ise bir kol mesafesi uzağımda…

Hafifçe uzanıp, şekerlikten bir adet şeker almam gerekiyor.

Ama hayır yapamıyorum.

Halim yok…

Hafifçe eğilip elimi uzatmak, halter kaldırmak kadar imkânsız o an benim için.

Sadece eğilmek de değil, nefes almak bile yoruyor beni.

İçimden “Yapabilirim” diyorum, ardından “Yok… Yok hayır, uzanamayacağım galiba”.

Yaparım, yapamam, uzanırım, uzanamam derken, birden her yer simsiyah oluyor…

Gözlerim kararıyor, tansiyonum düşüyor.

Gece moduna geçiyorum ama çaktırmıyorum anneme!…

Neme lazım, İsveç’i başıma geçirir maazallah..

Ne yapıyorum?

Sıradaki ilk “Boşver diyeti…” ile başlayan cümleyi fırsat bilip, “Ee, haydi yiyeyim bari” diyerek yumuluyorum peynire, reçele, yumurtaya…

Ve an itibariyle hayatımdan çıkarıyorum İsveç diyetini…

Yıllar sonra hazırladığım bir dosya haberle öğreniyorum ki, diyetlerin en tehlikelisiymiş.

Zira çok düşük kalori alımına dayalı olan İsveç diyeti, vücutta aşırı su ve kas kaybına neden olduğu gibi, kişide halsizlik ve tansiyon düşüklüğüne neden oluyormuş. Yeterli vitamin, mineral, protein, karbonhidrat alınmadığı için çoğunluk benim gibi sonunu getiremiyormuş.

Verdiği en büyük zararsa, böbreklerde geri dönüşümsüz kronik sorunlar, kalp ritim bozukluğu ve harap bir psikolojiymiş.

Birkaç günlük macera bana ne kadar zarar verdi bilmiyorum ama siz siz olun İsveç diyetinden uzak durun.

Rejim çetesi mi?

Sanki İsveç’e gidiyorduk da, rotamı İsviçre’ye çevirdim. Aradan en az 10 yıl geçti, hala başıma kakıp duruyorlar.

Yarın: Şişmanlatan detoks: Lahana çorbası!

DİZİNİN İLK YAZISI İÇİN TIKLAYINIZ

Sıradaki haber yükleniyor...
holder