Rükzan Sağır

25 Nisan 2024, Perşembe 07:00

Trilyon dolarlık zayıflama ilacı yarışı

Tontonluklarıyla ünlü olup sevilen isimler, ‘beden olumlama’ diye diye kilolarını normalleştirmeye çalıştı yıllarca. Sonra hop! Birden hepsi iğne ipliğe dönmeye başladı.

Oprah Winfrey, Jessica Simpson, Robbie Williams, Kardashian kadınları dahil pek çok yıldız da bu iğnelerle zayıfladı. Bu iğneler, ilaç, zayıflama ve gıda sektöründe büyük deprem yaratıyor. Öyle ki iğneler, şekerli atıştırmalıklara olan talebi de azalttı. Şimdiden gıda devleri ürünlerini yeniden planlıyor. Bu iğneler, başlangıçta diyabet hastaları için üretilmişti. İştahı baskılayıp tokluk hissi veriyorlar. Hastalar, ortalama yüzde 15-20 oranında zayıflıyor. Danimarkalı Novo Nordisk ilaç firmasının geliştirdiği zayıflama iğnesi Wegovy, ABD’de Haziran 2021’de satışa çıkmıştı. Dünya çapında satışları 2022’de 876 milyon dolardı. 2023’te 4.5 milyar dolara yükseldi. Bu yıl bunun iki katına çıkması bekleniyor! Amerikan ilaç şirketi Eli Lilly’nin geçen kasımda ABD’de piyasaya sürdüğü Zepbound zayıflama iğnesinin ilk yılında 2.9 milyar dolarlık satış yapması öngörülüyor! 2030’a kadar zayıflama ilaçlarının yıllık satışlarının 80 milyar dolara ulaşacağı tahmin ediliyor.

EN BÜYÜK İLAÇ ŞİRKETİ OLDULAR

Novo Nordisk’in piyasa değeri son üç yılda üç kattan fazla arttı, 560 milyar dolara çıktı. Avrupa’nın en değerli şirketi oldu! Eli Lilly’nin değeri de 740 milyar dolar! İğneler sonrasında 2023’ün başındaki değerinden iki kat fazla! Dünyanın piyasa değeri bakımından en büyük iki ilaç firması oldular. Sektörün ilk trilyon dolarlık şirketleri olma yolunda ilerliyorlar. Ama bunun için talebi karşılayacak kadar ilaç üretmeleri gerek. Bu da çok zor. Çünkü bir yandan da kendilerine rakipler çıkmaya başladı. Obezite, kalitesiz gıdalar nedeniyle özellikle daha fakir ülkelerin hastalığı haline geldi. Onun için bu ülkelerde enjeksiyon yerine, oral ilaçlara ihtiyaç var. Çünkü enjeksiyonlar için gereken soğuk zincir lojistikleri yok. Bu ülkeler de zenginlerin hizmetinde malum. Kilo, insan gücünden alınan verimde bir engel. Amerikan ilaç şirketi Pfizer ve İsviçreli Roche tarafından aralık ayında 2.7 milyar dolara satın alınan biyoteknoloji girişimi Carmot Therapeutics, ağızdan alınan zayıflama ilacı geliştiriyor. Bu ilaç ve iğnelerin yan etkileri bilim dünyasında dikkatle takip ediliyor. Ama hastalar memnun, şirketler memnun. E, bu iğneler neden toplumlarda COVID-19 aşıları gibi tartışılmıyor? Şekil şükül söz konusu olunca, tüm komplo teorileri nasıl da iptal oluyor ama.

Markaya yazdığınız yorum başınızı ne kadar derde sokar?

21 Nisan 2024, Pazar 07:00

'Adam dediğin sabah kalkar gider' devri nasıl sona eriyor?

Seda Sayan’ın yıllar önceki programında “Uyuyan adamdan nefret. Adam dediğin sabah kalkar, gider. Ne yatıp duruyorsun? Sevmem” sözleriyle dile getirdiği yatan adam isyanı, milyonlarca kadında yankı buldu. Biz kadınlar, uyuyan, miskin adam pek sevmeyiz. Tabii, feminen enerjisinde kadınlardan bahsediyorsak. İşte o adamların nesli birer birer tükeniyor.

Ofis kültürünün erkekliğe büyük zarar verdiği, onları hedonizme alıştırıp kas ve beyin gücü kullanmaktan uzaklaştırdığına dair tartışmayı daha önce yazmıştım. Onun yerine her geçen gün yaygınlaşan uzaktan çalışma kültürü, çiftlerin hayat dinamiğini değiştirmeye başladı. Örneğin hemşire ya da öğretmen bir kadın sabah kalkıp işe giderken, teknoloji girişimcisi kocası evde kalabiliyor. Kadın evden çıkarken kocası arkadan ona el sallıyor. ‘Uzaktan koca’ diye bir eş türü oluştu. Neyse ki durum, erkekliğe tehdit noktasında bir yerde değilhenüz-. 1950’lerde başlayan, ‘Şendul Şaban’ filminde de işlenen ‘cinsiyet rolü değiştirme’ akımı gibi bir şey değil bu yani.

YÜZDE 38’İ EVDEN ÇALIŞIYOR

Bugün halen erkekler ve kadınlar farklı iş türlerinde uzmanlaşıyor. Ev düzeni yönetiminde de kadın egemen. Ama bugün, uzaktan çalışmanın erkeklerin ağırlıklı yaptığı işlerde daha kolay olduğu da bir gerçek. ABD’de bir danışmanlık şirketinin araştırması, çalışan erkeklerin yüzde 38’inin tam zamanlı olarak uzaktan çalışma seçeneğine sahip olduğunu, kadınlarda bu oranın yüzde 30 olduğunu söylüyor. Uzaktan çalışma esnekliğinin en yüksek düzeyde olduğu sektörler kodlama ve teknoloji, mimarlık, mühendislik ve işletme. Bilgisayar veya matematik işlerinde çalışanların yaklaşık yarısı da tam zamanlı olarak uzaktan çalışıyor. Oysa evi yöneten, çocuğa öz ve duygusal bakım veren kadın için uzaktan çalışma çok daha manalı. Nobel ödüllü Claudia Goldin, bunu savunuyor. Son 200 yılda evden ücretli iş yapmak mümkün olduğunda, kadınların işgücüne katılımı en yüksek seviyeleri görmüş. Yani, sistemi, kadınların uzaktan çalışabildiği erkeklerin kalkıp işe gittiği şekilde düzenlemek, toplumsal refah için hala en sağlıklı yol.

KONUTTA ‘HAUTE COUTURE’ DÖNEMİ

18 Nisan 2024, Perşembe 07:00

Mutluluk ülkesinin sırrı olumsuz düşünceleri terleyerek atmak

Finlandiya mutluluk şovu yapmayı yedi yıldır sürdürüyor. En mutlu ülke olarak yedi yıldır zirvede. Gözlerimizin önünde musmutlu yaşayıp duruyorlar. Evet, yolsuzluk yok denecek kadar az, mükemmel bir ücretsiz eğitim sistemleri var, sağlık hizmetleri ve aile dostu politikaları aşmış, cinsiyet eşitliği ve refah düzeyleri yüksek.

Birbirlerine güven içinde yaşıyorlar. Zira dünyanın en dürüst ülkesi. Cüzdanınız kaybolsa, bulunması neredeyse garanti! Fika geleneği, tek seferde dört hafta izin kullanabilme hakları, fazla mesai oranının yüzde 1 olmasıyla en sağlıklı çalışma kültürü de onlarda. Peki bunlar ruhu doyurmaya, bir insanı mutlu etmeye yeter mi? Bunlar, Maslow Piramidi’nin en altındaki iki ihtiyaç tabakasını karşılar. Yani fizyolojik ve güvenlik ihtiyaçlarını. Ama mutlu olmak kolay şey mi? Bu kadar bireyselliğine düşkün bir kültürün hakim olduğu bir toplumda hem de? Ülkenin esas mutluluk kaynağı; çok şaşırtıcı bir gelenek: Sauna geleneği! 5.6 milyon nüfuslu ülkede 3.3 milyon sauna var. Yani her iki Fin’e bir sauna düşüyor. Tüm hükümet binalarında sauna var. 2020’de UNESCO’nun ‘insanlığın somut olmayan kültürel mirası’ listesine girecek kadar değerli bir gelenek bu sauna kültürü.

HERKES SAUNADA EŞİTLENİYOR

Bizim ülkemiz dahil pek çok ülkede, az sayıda kişi için pahalı bir hizmet olarak pazarlanan saunaların aksine, Finlandiya’da saunalar günlük hayatın bir parçası. Çoğu evde de var. Hatta yaşlı Finler’in çoğu saunalarda doğmuş. Sanayi devriminde ülkedeki işçi sınıfının temizlik ihtiyacı için yaygınlaşmaya başlamış. Saunaları kutsal bir alan ve huzur merkezi olarak görüyor ve kendilerini yakın hissedecekleri toplulukları bulma yeri olarak kabul ediyor Finler.

Kadınlar ve erkeklerin ayrı ayrı girdiği veya cinsiyet ayrımı yapılmayan saunalar var. Hatta aynı müzik türünü sevenlere özel saunalar bile var. Bazılarında siyaset, iş, din konuşmak yasak, bazılarında her konu serbest. İnsanlar saunada nasıl göründükleri konusunda endişe duymuyor. Herkes eşitleniyor ve statüden arınıyor. 1950’lerde halka açık saunalar azalmış. 70-80 ve 90’larda da apartman kültürü nedeniyle saunalar popülaritesini kaybetmiş. Ama son yıllarda yeniden yükselişte. Dijitalleşme hızından kaçışın adresi gibi. İş çıkışında stres atmak için uğrayan da var sosyalleşmek için giden de. Bir tür terapi. Biz Türklerin genlerinde de kodlu bu gelenek aslında. Hamam kültürümüz yeniden canlansa, mutluluk puanımız depar atar gibi geldi...

11 Nisan 2024, Perşembe 07:00

Yaşlanmanın yasak olduğu devlet kuruluyor

Brian Johnson’ı duydunuz mu? Kendisi teknoloji milyarderi. 46 yaşında. Yaşlanmayı tersine çevirmek için deneysel bir hayat yaşıyor. Yılda 2 milyon doları gençleşmek için harcıyor. 17 yaşındaki oğlundan kan nakli yaptırıyor. Ona ‘uzun ömür gurusu’ da deniyor. Gençleşmek namına en ileri teknolojide olan hizmetleri kullanıyor. Takipçileri de adeta müritleri gibi.

İşte o işadamı, geçenlerde ABD Florida’da önde gelen uzmanların katılımıyla düzenlenen uzun ömür zirvesinde konuştu. Arkasına aldığı bu rüzgarla yeni projesini açıkladı. Dedi ki “Yaşlanma karşıtları toplanıp kendi ulus devletimizi kuralım. Pizza, çörek, içki, tatlı yasadışı olsun. Çünkü ölüme yaklaştıran her şey, şiddet eylemidir. Bunları tüketmek de başlı başına şiddet eylemi sayılsın.” Devleti için fiziksel bir konum oluşturmayı yakın vadede mümkün görmüyor. Ama bunun küresel bir ağ olarak başlatılabileceğini planlıyor. Bu devlet yapılanmasına da herkes kabul edilmeyecek. ‘Yaşlanma karşıtı vatandaşlar’, yaşlanmayı geciktirip uzun ömür sürmeye kararlı olduklarını birtakım testlerle kanıtlamak zorunda olacak.

UZUN ÖMÜR SİMÜLASYONU

Dünyada sağlık ve zindelikle ilgilenen inanılmaz çok sayıda insan var. Ancak bir yandan da dünyadaki sağlık sistemlerinin çok yıpratıcı bir şekilde yapılandırıldığı da gerçek. Johnson, bu insanların ihtiyaç duyduğu altyapıya, testlere, terapilere, beslenmeye ve cihazlara erişimi tek bir çatı altında toplamak istiyor. Yaşlanma karşıtı uzun ömür simülasyonunda hayat nasıl olacak peki? Testler için belirli terapileri grup halinde satın alacaklar. Bu bir sağlık savaşı değil. Yeni ulusta vatandaşlar, hastalıkların ortaya çıkmasını önlemeyi amaçlayan bir bakım arayışında olacaklar. Vatandaşların sabah 5’te uyanmaları, erkenden saatlerce egzersiz yapmaları ve günde 2 bin 250 kaloriyi asla aşmayan bir diyete uymaları gerekecek. Johnson’ın yönetim biçimine dönüştürmek istediği yaşam tarzına “gastro faşizm” diyen de var, “akıl hastalığı” diyen de. Fikir kulağa çok çılgın ama insancıl gelse de uygulamada nasıl olacağını merak ediyorum. Şekerlemenin, abur cuburun sadece karaborsa pazar olarak sızabileceği bir ulus çok fantastik olurdu. Umarım kurulur ve genç kalma kararlılığım ile kriterleri karşılayıp ben de dahil olurum!

PSİKOLOG YERİNE FİLOZOF AKIMI

Komedyenler Pınar Fidan ve Seda Yüz’ün mizah yaptığı kişisel kanallarını zaman zaman izliyorum. Geçenlerde terapi konusunu yine çok zekice ele almışlardı. Terapisti de manipüle etmenin mümkün olduğunu, onun için ‘çok zeki’ bir terapiste ihtiyaç olduğunu söylüyorlar. Esprisini yaptıkları şey oldukça ciddi bir mesele. Deneyimlerine dayanarak mı bu noktaya değindiler, bilmiyorum. Ama dünyada ‘zeki psikologlar’a ihtiyaç her geçen gün artıyor. Çünkü çok sayıda kişi, kişisel gelişim dünyasına uzmanlık iddiasıyla katılıyor. Dolayısıyla zeka seviyesi yüksek bir psikologa denk gelmek, samanlıkta iğne bulmak kadar zor. Bu yüzden dünyada şöyle bir akım başladı:

04 Nisan 2024, Perşembe 07:00

Dünyanın en önemli mobilyası beyaz plastik sandalye

Yaşamdaki en kalıcı ve önemli nesnelerin listesini çıkarmak için bir ekip bir araya geldi. New York Times gazetesi, üç tasarımcı, bir müze küratörü, bir sanatçı ve heykeltıraş ile tasarım meraklısı bir aktristen oluşan uzmanları bir panelde topladı. Onlardan 100 yılın en önemli 25 mobilya tasarımını seçmeleri istendi. Ekip, bu listeye, dünyanın her yerinde bulunan monoblok (tek parça) sandalyeyi de koydu. Yani beyaz, plastik, her an her yerde karşılaşılabilecek olan beyaz sandalyeyi. Listenin 15’inci sırasında. Bence birinciliği hak ediyor. Dünyanın en yaygın sandalyesi olan bu tasarım, İstanbul’da havalı bir yemek davetinde de bir otelin balkonunda da Brezilya’da bir kenar mahalledeki yol üstü barında da karşımıza çıkabiliyor.

TANIDIK VE GÜVENİLİR

Hiçbir tasarım iddiası yok. Estetik değil. Konforu da tartışılır. Onu bu kadar özel yapan tek şey, ‘tanıdık’ olması. Bu tanıdıklık, güven hissi uyandırıyor. Kimin tasarladığını bilen yok. 20’nci yüzyıldan beri aramızda. Modern Sanat Müzesi’nin mimari ve tasarım küratörü Paola Antonelli, “Monoblok sandalye önemli. Tarih hakkında konuşmamızı sağlıyor. Sanat eserleri hakkında konuşmamızı sağlıyor. Karbon ayakizi hakkında konuşmamızı sağlıyor. Plastiğin tarihi hakkında konuşmamızı sağlıyor” diyor. Sahiden de o sandalyenin üzerinde otururken konuşulmayan, değinilmeyen konu yok gibi. Üzerine oturan herkesi eşitlemek gibi demokratik bir özelliği de var. Merak eden varsa listenin birinci sırasında 1968’de tasarlanan ‘sacco’ yani armut koltuk var. Yüksek koltuklara meraklı insanlığın zaman içinde alçalmanın, yere yakın olmanın kıymetini öğrenmesine ithafen olsa gerek...

YÜKSELEN YILDIZ: HUŞU BİLİMİ

8 Haziran 2023’te bu köşede ‘gökoloji’ akımını anlatmıştım. Yani gökyüzüne bakıp mutlu olma pratiği. Tabii mutlu olmaya niyetiniz varsa. Ben bulutların şovundan, güneşin doğup batışında oluşan renklerden, Ay’ın hallerinden mütemadiyen heyecan duyanlardanım. Üstelik gökyüzü ile bu tür bir ilişkide olmanın odaklanma ve sakinlik kazandırdığı, endişeleri hafiflettiği kanıtlı. İşte bu pratiği, etrafta gördüğümüz her şeye karşı hayranlık duyarak yürüyüşte de yapabiliyoruz. Buna ‘huşu yürüyüşü’ deniyor. Bu kavramı ilk kez birkaç ay önce canım dostum diş hekimi ve aktris Beyza Casim’den öğrenmiştim. “Günde 10 dakika, herhangi bir yerde, kulaklık, müzik olmadan, yavaşlayıp, farkındalıkla, çevredeki her şeyi ilk kez görüyormuş gibi bakarak yürümeye deniyor. Amaç, içimizdeki huşu duygusunu uyandırmak” demişti. Uygulamalı bir video ile de paylaşmıştı. O yürüyüş, artık araştırmacılar tarafından reçete ediliyor! ABD’nin California Üniversitesi’nden profesör psikolog Dacher Keltner, yaptığı deneyde iki ay boyunca huşu yürüyüşü yapanların endişe ve ağrılarının azaldığını açıkladı. Yani insan ne kadar huşu ve merak içinde yaşarsa sağlığı da o kadar iyi oluyor... Denemesi bedava!

GERÇEK ERKEK VÜCUDU NEYE BENZER?

Taylor Swift’in sevgilisi Travis Kelce, malum, bir sporcu. Amerikan futbolu gibi sert bir dalda. Çift tatile çıkınca Kelce’in üstsüz vücudu da dünyanın radarına girdi. Göbekli olması tartışma yarattı. ‘Bir sporcunun nasıl ‘baba göbeği’ olabilir?’ciler atağa geçti. Yoo. Tam olarak atletik bir erkek vücudu böyle olur. Aksini düşünenler, sürekli steroid kullanıp kendilerini aç bırarak ‘mükemmel vücut’ illüzyonu yaratan aktörler ve sosyal medya ünlülerinin etkisi altında fazla kalmış olanlar. Sağlığın zirvesi olarak sunulan ideal erkek bedenlerinin birçoğu, yalnızca olağanüstü sağlıksız yollarla elde ediliyor ve korunuyor.

31 Mart 2024, Pazar 07:00

Sağlıklı ve ruhani yaşam teşhircilerin eline düştü

Perşembe günkü köşemde, yogayı kullanarak teşhircilik yapanlardan bahsetmiştim. Bu, gözlemlerimden çok, bizzat duyduğum hikayelere dayanan bir tespitti. Yoga, spiritüel bir pratik olduğundan teşhircilik amaçlı kullananlar bir yandan da derinlik sahibi birey taklidini çok güzel yapabiliyor.

Zemin müsait yani. Bu konudaki tepkime birçok destek aldım. Marka danışmanı ve eğitmen arkadaşım Enda Şengünler, birçok kadın ve erkeğin bunun farkında olduğunu ve ahlakçılık yapmakla suçlanmamak için sessiz kaldığını söyledi. Böyle davrananların işin uzmanı eğitmenlere de saygısızlık ettiğini belirtti. Dijital sanatçı ve küratör Andrea Pecatikov da çok güzel bir katkıda bulundu. Bu hilekarlığa ‘thirst trap’, yani ‘açlık tuzağı’ adının verildiğini söyledi. Açlık tuzağı, takipçileri cinsel olarak baştan çıkarmayı amaçlayan türdeki sosyal medya paylaşımına deniyormuş. Takipçinin “açlığına” atıfta bulunuyor yani. Bu, iki taraflı bir durum bu arada. Karşı taraf niyetini örtbas etmek için yogadır, pilatestir, her türlü teşhircilik numaralarını gösterip sizin açlığınıza oynayabilir. Ama buna düşen de zayıf halkadır.

GELİŞMİŞLİK SEVİYESİ KRİTERİ OLARAK:
REZERVASYON YAPTIRMA VE İPTAL ETME ADABI

Bir restorandaki rezervasyonunuzu iptal ettirmeniz gerektiğinde arayıp bildirir misiniz? ABD’de yaptırdıkları rezervasyona gitmeyenlerin oranı yüzde 28’miş. Bizdeki istatistiği merak ettim. Rezervasyon iptali işletmeler için ciddi yüke dönüşmeye başladığından, artık Batılı ülkelerde iptal ücreti uygulaması yaygınlaşıyor. Bazı restoranlar iptal için kişi başı 100 dolara varan iptal ücretleri talep ediyor. OpenTable, Resy gibi rezervasyon uygulamaları var. Birçok restoran, sadece bu uygulamalar üzerinden rezervasyon onayı alıyor. Müşterilerden kredi kartı bilgilerini sisteme girmeleri isteniyor. Müşteri rezervasyonu 24 saatten az bir zaman kala iptal ederse ücreti karttan çekiyorlar. İngiltere’de bunu bazı kuaförler de yapıyor. Rezervasyon iptalini bildirmek ve bedelini ödemek, medeniyet seviyesi kriteri haline geldi. Bizde durum nasıl? ‘Frankie’ ve ‘Biz İstanbul’ restoranlarının kurucusu Kaya Demirer ve Doğuş Otelcilik ve Perakende’den İşletme Grup Müdürü Çetin Kolukısaoğlu’na sordum.

28 Mart 2024, Perşembe 08:08

Prensesler de kanser olur

İngiliz Prenses Kate'in kanser tanısı alması, 'uyanış çağı'ndaki dünya halkları için önemli bir sınav haline geldi. Gördük ki büyük çoğunluğun 'uyandığı' falan yok. 'Uyanış'tan kastım, görünmeyeni görmek, söylenmeyeni duymak, bilinmeyeni hissetmek... Aydınlanma isteği duymak, sağduyulu olmak. Kate kanserse de değilse de fark etmeyen bir gerçek var; henüz toplumlar bu hastalığa karşı yaklaşım konusunda korkunç bir cehalet içinde. Üstelik her beş kişiden birinin kansere yakalandığı bu çağda... Kate'in iki dakika 20 saniyelik konuşmaya sığdırmaya çalıştığı şey, sadece tanı aldığını açıklamak değildi.

Hayatından acımasızca çıkan kontrolü geri almaya çalışma çabasıydı. Bir kanser hastasının yaşadığı en büyük travma budur çünkü: Hayatının kontrolünü kaybetmek. Evet, büyük bir monarşinin temsilcisi de olsa insan olmasından ötürü bu hastalığa karşı geliştirilen en doğal tepkiyi geliştirmiş ve gizlilik içinde tedavi olmak istemiş. Bazı ünlüler veya sıradan vatandaşlar tedavi sürecini bir tür kahramanlığa dönüştürmeyi seviyor. Bu, modern dünyanın uydurduğu bir algı.

İngiliz Prenses Kate'in kanser tanısı alması, 'uyanış çağı'ndaki dünya halkları için önemli bir sınav haline geldi. Gördük ki büyük çoğunluğun 'uyandığı' falan yok. 'Uyanış'tan kastım, görünmeyeni görmek, söylenmeyeni duymak, bilinmeyeni hissetmek... Aydınlanma isteği duymak, sağduyulu olmak. Kate kanserse de değilse de fark etmeyen bir gerçek var; henüz toplumlar bu hastalığa karşı yaklaşım konusunda korkunç bir cehalet içinde. Üstelik her beş kişiden birinin kansere yakalandığı bu çağda... Kate'in iki dakika 20 saniyelik konuşmaya sığdırmaya çalıştığı şey, sadece tanı aldığını açıklamak değildi. Hayatından acımasızca çıkan kontrolü geri almaya çalışma çabasıydı. Bir kanser hastasının yaşadığı en büyük travma budur çünkü: Hayatının kontrolünü kaybetmek. Evet, büyük bir monarşinin temsilcisi de olsa insan olmasından ötürü bu hastalığa karşı geliştirilen en doğal tepkiyi geliştirmiş ve gizlilik içinde tedavi olmak istemiş. Bazı ünlüler veya sıradan vatandaşlar tedavi sürecini bir tür kahramanlığa dönüştürmeyi seviyor. Bu, modern dünyanın uydurduğu bir algı.

ALTERNATİF EVRENDE YAŞARLAR

Hastalık, mahrem bir durumdur. Eğer özellikle maddi yardıma ihtiyaç yoksa, aklı başında kimse bu kadar şahsi bir süreci dünyayla paylaşmak istemez. Nitekim kanser hastaları, bir tür Kanser Diyarı diyebileceğimiz alternatif bir evrende yaşar. Topluma karıştığı anlarda bile aslında istemeden toplumdan uzaktadır. Kate için de bu durum bir istisna değil. Kate Middleton dünyaya kanserinden bahsetti, çünkü kamuoyunu yatıştırmak zorunda olduğunu hissetti. Aktris Olivia Munn, bu ay meme kanserini atlattığını açıkladı. Yani tedavisi bittikten sonra dünyayla paylaştı. Oysa kansere karşı bu 'şimdilik bir kazanç'. Çünkü kanser, iyileşme ve kontrol yanılsamasını paramparça ederek kendi programıyla saldırmaya hazır bir canavardır. Bu hikayeyi şekillendirebilmek, büyük bir şans ve armağandır. Şimdi size bir kanser hastasının başa çıkmak zorunda olduğu birkaç zor soruyu sıralıyorum. Bundan sonra duyduğunuz tüm vakalarda aklınıza gelmesi ve kimsenin başına gelmemesi dileğiyle...

21 Mart 2024, Perşembe 07:00

İnce bir bedenin gelişmiş ekonomiyle ne ilgisi var?

Obezite, aşırı kilo, insanlığın en ciddi sorunlarından biri. Üstelik her geçen gün obez insanların sayısı artıyor. Eskiden aşırı kilolulara yapılan ayrımcılık, bugün sayıları artmış olsa bile azalmadı, biliyor muydunuz? Tüm o beden olumlama hareketleri, boşa. Peki, neden dünyada özellikle kadınlar için ince bir beden baskısı hakim? Bunun en iyi yanıtı, ekonomik verilerde yatıyor. Birazdan söyleyeceğim verilere bakarak bilhassa, iş dünyasında yer alan bir kadın için en mantıklı hareketlerden biri, ince olmak için mümkün olduğunca çok çaba göstermesi oluyor. Öncelikle, sayısız çalışmaya göre aşırı kilolu veya obez kadınlar, daha zayıf akranlarından daha az ücret alıyor. Erkeklerde, cüsseye göre ücret farkı çok az. ABD, İngiltere, Kanada ve Danimarka gibi gelişmiş ülkelerde durum böyle. Oralarda kilolu kadınların maaşları daha düşük. Kilolu olmanın, bir kadına, gelirinin yüzde 10’una mal olduğunu söyleyebiliyoruz!

ZENGİNLİK GÖSTERGESİ...

Sadece İsveç’te bir istisna var bu konuda. Orada obez erkekler daha az kazanırken, obez kadınlarda ücret farkı görülmüyor. Yüksek lisans derecesi sahibi bir kadının ücret primi yüzde 18 civarında. Şişman bir kadının, ortalama 30 kilo vererek, yani ‘normal’ kabul edilen kiloya gelerek kazanabileceği primin ‘sadece’ 1.8 katı. Ve ilginçtir ki aşırı kilo, sanıldığı gibi varlıklı olmakla değil yoksullukla bağdaştırılıyor. Amerika, İngiltere, Almanya gibi ülkelerde ve Güney Kore gibi zengin Asya ülkelerinde varlıklı insanlar yoksullara göre daha zayıf. Çünkü bu kişilerin kaliteli eğitime, iyi beslenmeye, spor yapmaya daha kolay erişimi olduğu, dolayısıyla daha sağlıklı olduğu varsayılıyor. İşgücündeki değerini zekaları ve eğitimleri ile ölçebilen kadınların, vücut yapılarına dikkat etmelerine gerek olmadığına dair kurgunun, şimdilik günlük hayatta bir karşılığını bulmak zor. En azından varlıklı kesimin yoksullardan daha zayıf olduğu zengin ülkelerde böyle...

KRALİYET AİLESİ’NİN GELİNLERLE İMTİHANI

Dünyanın en köklü monarşilerinden İngiltere Kraliyet Ailesi’nin 1200 yıllık itibarı, gelinleriyle yaşadığı skandallar nedeniyle hep sınanıyor. Anne Boleyn, Wallis Simpson, Lady Diana, Sarah Ferguson, Meghan Markle ve şimdi de Prenses Kate... Diğer gelinler aile tarafından bir şekilde ‘şeytanlaştırılsa da’ Kate, ailenin modern zamanlardaki tutkalı olarak görülüyordu. Hastalığı sonrası istirahate çekilip ortadan kaybolması, ailenin itibarını ummadıkları şekilde sarstı. Kate, Paskalya Bayramı’nda döneceğini söylemişti ama nafile... İnternette hakkında o kadar çok komplo teorisi üretildi ki ‘İyiyim’ mesajı vermek için fotoğraf paylaştı. Fotoğrafın fotoşop çıkması ailenin güvenilirliğine büyük darbe vurdu.

TIKLANMA ESNAFI

Şimdi de Nisan 2023’te yayınlanan ve (2022’de ölen) merhum Kraliçe Elizabeth’i 10 torunuyla birlikte gösteren fotoğrafla da oynandığı ortaya çıktı. Kraliyet’in son yıllarda yayınladığı tüm fotoğrafları ajanslar tek tek incelemeye aldı... Aile, fotoğrafları neden manipüle ettiğini açıklamaya zorlanıyor. Lady Diana’nın ölümünde de ailenin parmağı olduğu iddiası hatırlatılıp Kate’in başına bir şey getirildiği teorisi yayılıyor. Açıkçası Kate, şu an bu ailenin elindeki en önemli cevher. Monarşinin ‘kurtarıcısı’ olarak görülüyor. Ona, tüm diğer üyelere olduğundan daha iyi bakılıyor olsa gerek. Hiçbir şey kesin değilse bile, internetteki bu yaygarada içeriklerden ‘tık’lanma başına para alan dijital esnafın parmağı olduğu kesin.