Selcen Doğan Ağakay Dinlemekten korkmayalım
HABERİ PAYLAŞ

Dinlemekten korkmayalım

Beyza Bilgin, Türkiye’nin ilk kadın vaizi. Namaz kılınan, oruç tutulan ve Kuran okunan bir evde büyüyen Bilgin’in yaradılışa dair merakı onu Yüksek Kimya Fakültesi’nden çıkarıp, İlahiyat Fakültesi’ne götürüyor. İlahiyat profesörü olan Bilgin’i, televizyon programlarına çıkmaktan pek hoşlanmadığı için fazla tanımıyoruz ama ara sıra verdiği röportajları okuyunca ‘Keşke daha çok konuşsa’ diyoruz.
Çünkü Bilgin, bugüne kadar bize anlatılanlardan farklı noktalara değiniyor. Kur’an-ı Kerim ve başörtüsü, çokeşlilik, mezhepler, dinler ve yaradılış konularında bugüne kadar dinlediklerimizden farklı şeyler söylüyor.
Kadının nasıl giyinmesi, nasıl davranması, nasıl yaşaması gerektiği konularında genellikle ‘erkekler’in konuştuğu bir toplumda, Bilgin’in ve diğer kadın ilahiyatçıların seslerinin daha çok duyulması gerekiyor aslında.
Bu konuların ilmini, bilimini yapmış kadınlar daha çok konuşup daha çok dinlendikçe, ‘İslam’da Kadın’ konusu daha çok aydınlanacak ve illa ki bir şeyler değişecek, dönüşecek, evrilecek.
İş ki, dinlemekten korkmayalım...

Haberin Devamı

Doğallığı ve sıcaklığı özlemişiz

Ekranda Şener Şen’in yüzünü görmek bile insanın içine sıcaklık dolduruyor. Mesudiyeli Mesut’u, Züğürt Ağa’yı, Muhsin Bey’i, uçakla eve giren çılgın Vecihi’yi aynı anda görüyorsunuz sanki.
TTNET reklamları sayesinde, Şener Şen’e kavuştuk. Ama güzel olan şu ki, reklamlar da yaratıcı bir şekilde kotarılmış. Yani ‘Nasıl olsa Şener Şen var’ deyip kolaya kaçılmamış. İnternetten yeni saç modelleri araştıran berber mesela, bayıldım o saç modellerinin tanıtımına.
Son zamanlarda dikkatimi çeken bir başka reklam da Vodafone’un ‘Denizden babam çıksa yerim’ diyen genç ile ‘Denizden baban çıktı abi’ diyen arkadaşının diyaloğunu içeren reklamı. Çok sade, doğal ve komik. Özellikle denizden baba çıktıktan sonra iki gencin yüzlerinin aldığı hal görülmeye değer. Şatafatlı, özenti ve çeviri reklamlardan sıkılmışız. Sıcaklığı ve doğallığı özlemişiz belli ki. O yüzden de, duygularımıza hitap eden reklamları seviyoruz. Abartmadan, kasmadan kotarılmış, içinde yaratıcılık olan, sahte şirinliklerden uzak, ‘biz’den duygusu veren reklamlarla tüketicinin ürüne bağlanma şansı daha yüksek.
Reklamverenler ve reklamcılar bu noktalara dikkat ederlerse hedefi tutturmada daha isabetli olmazlar mı sahi?

Haberin Devamı

Başarıya ulaşmada on bin saat kuralı

Bu sene ilkokula başlayan oğlum, ilk dönem katılması için seçtiğim etkinlikleri beğenmediğini söyleyerek, ikinci dönem başka etkinliklere yazılabilmek için bana baskı uygulamaya başladı.
Okulun yaklaşımı sanat, spor, el becerileri, mantık, folklor vs. gibi farklı alanlardan birer etkinlik seçmemiz yönündeydi. Böylece çocukların ilgi alanlarını anlayabilecektik. Tabii bazı etkinliklere katılım, sadece heves etmekle değil, yetenek testini de geçmekle mümkün olacaktı.
Neyse ki hayattaki en büyük tutkusu futbol olan bizimkinin seçtiği etkinlik için şimdilik- bir yetenek testi gerekmiyordu (!) O an Malcolm Gladwell’in popüler kitabı ‘Outliers’ta okuduğum ‘Başarı için 10.000 saat kuralı’ aklıma geldi. ‘Doğuştan gelen yetenek’ diye bir şeyin kesin olarak var olduğu konusunda hemfikir olan uzmanlar, başarıya giden yolda, esas farkın yetenekle değil, çalışma süresiyle yakalandığında da hemfikirdiler.
Beş yaşında kemana başlayan üstün yetenekli çocuklar arasındaki fark, ilerleyen yıllarda arkadaşlarından çok daha fazla çalışanlar lehine büyüyordu. 20 yaşına geldiğinde 10.000 saatlik toplam çalışma süresini yakalamış olan bir genç virtüöz olabiliyordu. Aynı saat kuralı piyanistler, basketbolcular, roman yazarları, buz patencileri ve satranç oyuncuları gibi değişik dallarda çalışan insanlar için de geçerliydi. Çünkü gerçek ustalığa erişmek için beynin aldıklarını özümsemesi ve yerleştirmesi gerekiyordu ve bu yerleştirme de en az 10.000 saatle mümkündü.
Bazı anne babaların sırf kendi içlerinde ukde kaldı diye, çocuklarını, ilgi ve yetenekleri olmadığı halde piyano, keman, bale gibi etkinliklere zorlamaları ne kadar yanlışsa, çocuklardan, sırf çok yetenekli oldukları için kısa zamanda üstün başarıya ulaşmalarını beklemek de yanlış. Zamane sabırsızlarına esas öğretmemiz gereken, başarıya giden yolda farkı yaratanın, yeteneğin üstüne konulan ‘uzun, çok uzun çalışma saatleri’ olduğu.

Haberin Devamı

Haftanın notları

-Başbakan Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan, milletvekili olacağı yönündeki söylentileri yalanlayarak ‘Babam hiç sıcak bakmaz’ demiş.
(Aslında biz alışığız böyle şeylere. Sadece siyasette değil, diğer alanlarda da, babalar, çocukları, eşleri, akrabalarının hep beraber koltuklarda oturmasına. O yüzden olsa gerek, Sümeyye Hanım da, babası Başbakan iken milletvekili olmasının etik olmayacağını söylemek yerine, babasının bu duruma sıcak bakmayacağını söyleyivermiş. Bir de sıcak baksaymış...)
-İngiliz sanatçı Jason de Caires Taylor, Subaquatic Müzesi ile tasarladığı ve Meksika’nın Pasifik Okyanusu kıyısındaki kenti Cancun açıklarına yerleştirdiği 400 insan heykelinden oluşan sergisini tanıtmış. Taylor, heykelleri yaparken okyanusu kirletmeyecek ve doğal dokuyu bozmayacak malzemeler kullanmış. Mercanlar da zamanla heykellere doğal rengini verecekmiş.
(Serginin fotoğrafları o kadar güzel ki, insan bakmaya doyamıyor. Zamanla doğayla bütünleşip mercan rengini alacak olmaları da cabası. Yer üstündeki heykellerle başımız beladan kurtulmadı, acaba biz de mi başlasak deniz altına heykeller yapmaya? İlla bir şeyleri taklit edeceksek, böyle güzellikleri taklit edelim bari).

Sıradaki haber yükleniyor...
holder