Şoray Uzun

22 Mart 2025, Cumartesi 07:00

Katula katula

Davut Güloğlu’nun çok güzel bir şarkısıdır: Katula Katula. Nakaratı ‘Ne oldi sana ne oldi boyle?’ şeklinde devam eder. Her takımdan bizim futbol taraftarlarına soruyorum; ne oldi sana ne oldi boyle? Pazar akşamı milli maçımız var biliyorsunuz değil mi? İlk maçı 1956’daki gibi 3-1 kazandık. Yoksa kendinizi yurt içi dandik tartışmalara fazla kaptırıp unuttunuz mu milli maçımızı? Hemen söyleyeyim, çok önemli bir karşılaşma ha! İki aşamalı. İlkini İstanbul’da Ali Sami Yen’de oynadık. Rövanşı deplasmanda oynayacağız. Play-off oynayacağız. Geçersek Uluslar Ligi’nde A Ligi’ne yükseleceğiz. Sınıf atlayacağız anlayacağınız. Sosyal medyaya bir baktım; bazılarının tek derdi, kendi tuttuğu takımının futbolcusu. Oynuyor mu? Oynamıyorsa onun yerine oynayan rakip (!) takım futbolcusunun formayı hak edip etmediğini tartışıyor. Formadan kasıt Ay-Yıldızlı milli formamız. Büyük çoğunluk milli takımı bırakmış, kendi tuttuğu takımın topçularının derdine düşmüş. Bazıları bir futbolcunun diğer arkadaşına bakışının fotoğrafını büyütüp üstüne iç seslendirme yapmış. Bir başka müptezel ilk 11’i bir takımımızın 11’i olarak gördüğünü yazmış. Bir başka hımbıl sempati duyduğunu sandığı takımın topçusunun sevmediği takımın topçusundan daha iyi performans gösterdiğini filan yazmış. Bu enteresan tipler sayesinde olay bir milli meseleden çıkmış, bu kutsal formanın fonda kaldığı bir takım senaryolar yazılır hale gelmiş.

HANGİ ARA BU HALE GELDİK?

Hangi ara bu hale geldik net hatırlamıyorum. Daha düne kadar adını sanını bilmediğimiz saygısız, terbiyesiz, kompleksli ama feci çıkarcı, konuşmaktan aciz cahil cühela tipler ne ara fikri merak edilen (!) tipler oldu? Bunların ayrıştırdığı taraftar kitleleri milli forma altında bile birleşemiyor. Yakın zamana kadar milli takımın özel bir yanı, insanları kaynaştıran bir tarafı vardı. Galatasaraylı Hasan’ın Brezilyalılara attığı çalım her takım taraftarı için gurur vasilesi, Beşiktaşlı İlhan Mansız’ın altın golü tüm ulus için büyük coşku vesilesiydi. Fenerbahçeli Rüştü’nün kurtarışlarını coşkuyla alkışlar, Trabzonsporlu Şenol Güneş’in getirdiği Dünya 3’üncülüğü ile gururlanırdık. Milli forma altındaki adamımızı geldiği takıma göre değerlendirmek aklımızın ucundan bile geçmezdi. Gelinen bu noktada; başarısızlıklarına kılıf arayan zengin ama doyumsuz, başarılarını hazmedemeyen zengin ama kompleksli, meşhur olmak için futbol kulüplerini kullanan zengin ama vizyonsuz yöneticilerin payı hiç de az değil. Bir kulübe yanlamış gazeteci pozlarındaki tiplerin yazdıkları ve (bunu pek düzgün yapamıyorlar ama) söylediklerinin payı da az değil.

YENİ NESLİN DE KUPASI OLMALI

Taraftarlıkta bağnazlığın dibine vurmuş, hayattaki mutsuzluğunu gönül verdiği futbol takımının başarıları ile unutmaya meyilli tiplerin bu yönetici ve gazeteci görünümlü tiplerden etkilememesi mümkün mü? Şimdi bir de yorumcu diye birtakım arkadaşlar ortaya çıktılar. Sosyal medyanın kolay ulaşılabilirliği sayesinde herkes her şeyi konuşuyor. Eskinin futbol konuşulan kahve muhabbetleri bile daha düzeyli, daha bilimseldi. Pazar akşamı milli maçımız var millet. O takımın alacağı sonuçlar her türlü taraftarlığın önünde. Geçersek A plus olacağız. Yok geçemezsek yerimizde saymaya devam ederiz. Burası Türkiye Cumhuriyeti. Takımı da Türk Milli Takımı! Bunun haricinde iş tutmaya çalışanların futbolumuza yaptığı tahribatın yanında elalem katula katula bir taraflarıyla gülüyor. Yeni neslin bir Avrupa, bir Dünya Kupası olmalı. Bu ülkenin takımı bir zamanlar üçüncüydü ama artık dünyanın bir numarası olmalı. Üzerinde tuttuğu takım forması, aklında hamaset, dilinde nefret olanlar az ötede... Milli Takım’ın maçı var!

21 Mart 2025, Cuma 07:00

Birlikte güzeliz

Tribünlerde on binlerce, ekran başında; Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi, Arabı, Süryanisi, Ermenisi, Rumu.. Ay-yıldızın altında asırlardır ortak ülküsü bu ülke olan milyonlarca Türk Milli Takımı taraftarı... Rakip, 1956’da 3-1 yendiğimizi anlata anlata bitiremediğimiz Macarlar. Antalyalı Uğurcan’a bakınca ‘biz zor gol yeriz abicim’ diyorsun. Ancak kendi hatamızla olursa. Kaptanımız Almanya doğumlu, aslen Bayburtlu Hakan Çalhanoğlu. Kanat boğamız Rizeli Barış. Diğer kanat İzmitli Kerem. Kazanmamız gereken maça baskılı başladık. Konya Meramlı Abdülkerim’in uzun pasında iki Hollanda doğumlu, Elazığ’dan göç, Lahey doğumlu Oğuz’un asistinde; Haarlem doğumlu, aslen Afyon Emirdağlı Orkun Kökçü harika bir plase yaptı ve öne geçtik. Onlara ilk koşanlar da; İstanbul Kartallı Eren Elmalı ile aslen Afyon Dinar kökenli Kenan Yıldız oldu. Hemen ardından da Trabzonlu Samet ve anne Trabzon Maçka, baba Iğdırlı Kaan geldi kutlamaya. Sakatlanan Kaan’ın yerine Yozgatlı işçi babanın Viyana doğumlu oğlu Mert Müldür girdi. Bu çocukların mezheplerini kimse merak etmiyor mesela.

* * *

Bizim golden sonra Macarlar orta alanı çok çabuk geçmeye başladı. Biz hücumdayken kaptırdığımız toplar da başımıza iş açmaya başladı. Bir türlü uzaklaştıramadığımız top geldi kalemize gol oldu. Bu Macarlar temaslı oyunu biraz yanlış anlamış. Heriflerin her gelişi faul. Tamam oyun aksın da, bunların ki kaportacı dokunuşları. 68’de parlayan yıldızımız Oğuz harika kesti, Kerem omuz başıyla golü yazdı. Aynı Kerem kısa zaman sonra bu defa göğsüyle Ankara Ayaşlı İrfan Can’a asist yaptı. 3-1 Bu skor 1956’da güzeldi, günümüzde kesmiyor. Taraftarımız her gol sonrası gururla 10. Yıl Marşı’nı söyledi. Barış’ın hemşehrisi Can Uzun ve Adana kökenli Deniz Gül de sonradan büyük destek verdi. Skoru bulunca bizi takım biraz şova kaçtı. Bu durumda açıklarımız oldu ama rakibin bulduğu fırsatı İznikli İsmail Yüksek harika çıkardı. Yazının başlığı ‘Birlikte güçlüyüz’ de olabilirdi ama bazen güçlü olursun bazen güçsüz. İnişler çıkışlar olur hayatta. Ama biz böyle birlikte güzeliz. Hem de çok güzeliz.

16 Mart 2025, Pazar 07:00

Tekkeyi bekleyen çorbayı içer

Eski bir sözdür yazının başlığı. Kabaca; sabrın, sadakatin, itikatın sonucunda hedefe ulaşıldığını anlatır. Buradaki tekke Fatih Tekke değil tabii ki, Trabzonspor’dur. Buradaki çorba da başarı. Peki Trabzonspor neyi bekleyip çorbayı içecek? Bir defa doğru adam için bu kadar beklemeyecek. Tekke daha önce faaliyete geçebilirdi. Neyse, geç olsun güç olmasın. İki takımı da peşin peşin tebrik ediyorum. İkisi de top oynamaya çıkmışlar. Tempo da olunca ilk yarı tadından yenmedi. Evvela Deniz Türüç, Arjen Robben gibi getirip vurdu ama gol direğe takıldı. Akabinde Visca’nın akıl dolu pasında Malheiro çevirdi, Trabzon’un Osimhen’i Simon Banza erken davranıp rakibinden önce vurdu. Başakşehir bu durumu kabul edecek değil ya; onların da Piatek’i var. Ligdeki çoğu pahalı forveti cebinden çıkartır! Üstelik daha da çalışkan. Kafayla vurdu, Uğurcan bir nevi ahtapot gibi uzadı. İki sarı kart devrenin sonunda saçma bir gerekçeyle geldi. Mücadele kora kor ama centilmenceydi.

* * *

İkinci yarı bu oyun devam eder mi; tempo düşer mi derken, Deniz Türüç ‘aynen devam’ dedi ama attığı golde kendi arkadaşı Umut ofsaytmış. Güzelim gole yazık oldu. 57’de Banza çok lazımmış gibi defansa yardıma gelip penaltıya sebep oldu. Piatek penaltıyı Deniz’den alıp kullandı ama Uğurcan bir kez daha ahtapota bağladı. Beraberlik gelseydi skor sıkıntıya girebilirdi ama kaptan gemisini kurtarmış oldu. Banza, Ozan’a asist yapıp fark ikiye çıkıp, Deniz Türüç de kırmızı kart görünce, maç o dakika bitti aslında. Mendy’nin golü işin tuzu biberi oldu. Fatih Tekke ile ilk maçında deplasmanda kazanamama sendromunu bitirdi Trabzonspor. Tekkeyi bekleyen çorbayı içecek. Hakem Mehmet Türkmen Fırat Aydınus’u andırdı bana. Umarım en az onun kadar başarılı olur.

15 Mart 2025, Cumartesi 07:00

Alın bu adamı...

Ligin sonuna yaklaştığımız haftalarda her maç final niteliğinde. Her rakip önemli. Daha önce konuşulduğu için yazıyorum. Rakip Antalya’nın ya da başka rakiplerin önceki maçlarında gösterdikleri performansların hiçbir önemi yok. İşin doğrusu bu kimseyi de ilgilendirmez. İsteyen takım istediğini zorlar, istediğini de zorlamaz. Bir şey diyemezsin. Maçın başındaki vaziyet ‘şampiyonluk stresi sarmış dört bir yanımı’ şeklindeydi. Herhalde bu stres nedeniyle tam yarım saat bir oyun tutturamadı Galatasaray. O vakte kadar futbol adına en klas hareket kaleci Kenan Piriç’den geldi. Yunus’a ceza sahası dışında attığı çalım çok şıktı. Son iki hafta formuyla eleştirilen Barış bu durumdan feci sıkılmış. Bir maç geri dönecekti, bu maç döndü.

* * *

Galatasaray tesislerinde bir yazı vardır; ‘Sizi buraya getiren yeteneğiniz, burada tutacak olan ise karakterinizdir’ yazar. Gol krallığına giderken, takım arkadaşı moral bulsun diye penaltıyı ona bırakmak; neresinden bakarsan bak çok kral hareket. Gerçek krallık bu bence. Tesadüfen kiralık geldiği takımda yaptıkları büyük olay. Derler ki ‘aşk tesadüfleri sever’. Osimhen çok büyük karakter. Bu sezon çere çöpe 30-40 milyon harcayan yönetim ne yapıp etsin bu adamı alsın. Ve Sanchez! hani derler ya; ‘çok rahat, çok profesyonel’ diye.. İşte öyle. Taraftar bazı futbolculara ‘baba’ lakabını koyar. Sanchez de bu lakabı sonuna kadar hak ediyor. ‘Revir adamı’ Jakobs ve devşirme beklerden sonra Eren Elmalı ilaç gibi geldi. Morata geçiş oyununda Mertens’den daha iyi değil ama daha çalışkan. Son olarak, Fenerbahçe- Rangers maçının hakemi olacak Norveçli’nin kepazeliklerinden sonra dün akşam Ozan Ergün’ün yönetimini görünce, sonuna kadar yerli hakem diyorum.

10 Mart 2025, Pazartesi 07:00

Futbola dönüş

Son iki sene üst üste şampiyon olmuşsun. Ligde lider ve dört puan öndesin. Her takımda ara ara inişler çıkışlar olur. Bence taraftarın Okan Buruk’a olan tepkisi; ‘şampiyonluğu kaybetme korkusu’ndan daha çok, şampiyonluğu ‘bu rakibe karşı kaybetme’ ihtimali. Ne demek bu? ‘Bize karşı bir tezgah var’ diyen Terim’e 10 maç ceza veren tayfa, ‘yabancı hakemdeki testis sizde yok’ diyene 2 maç veriyor.

Benzer penaltıların daha koftisini rakip defalarca almış ama ‘Mertens sınır dışı edilsin.’ Rakibin teknik ve idari yöneticileri işi gücü bırakmış, kendi takımlarından çok seni konuşuyor. Kötü de konuşuyorlar. Sportmenlik, centilmenlik, etik, metik hak getire. Türk futbol düzeyi tarihin hiçbir zamanında bu kadar yerlere düşmemişti. Yetkilileri ise kaşe kabanlarla protokolde maç seyretmelerinin haricinde görmüşlüğümüz yok. Her oynadığın takım sana karşı (neden diye soramazsın) çok hırslı. Devre aralarında kavga filan ediyor.

Saha içinde ise, Torreira ve Sara işi iyice ‘devlet memuru’ kıvamına bağlamış. Sorumluluk almak yok. Yan tarafa al gülüm ver gülüm. Barış ilk yarı oyunda yok. Bu çocuğu bırakın biraz hayatını yaşasın. Bir ara aklına gelirse ikinci yarıdaki gibi topunu oynar, dokunmayın bence. İlk yarıdaki oyun futbol değil, laubalilik şovu. Herkeste bir gevşeklik bir gevşeklik. Bu Jakobs’un bağları mı koptu? Neredeyse Icardi dönecek adam ortada yok. İkinci yarı başta Barış, takım futbola döndü. Osimhen topla ilk doğru buluşmasında golü attı. 90 dakika boyunca yapılması gereken bu. Artık her maç, her dakika çok zor. Futbolun içinde kalmak lazım. Futbola biraz dönünce kazandı Galatasaray. Gerekirse tesislerden çıkmayın.

04 Mart 2025, Salı 07:00

Gidin balığa çıkın

Deplasmanda kazanamama sorununu bu defa Konya’da çözmek istedi Trabzonspor ama ilk ataklar ev sahibindendi. Eski dost Yusuf’un ortasına Kramer’in kafası direkten dönmeseydi Konya öne geçecekti. İki takım da ‘aman yemeyeyim’ deyince ilk yarı gol sesi çıkmadı.

Son yarım saate kadar ne bir pozisyon ne de yükselen bir tempo izleyebildik. Oyuncu değişiklikleri bir ivme bir yenilik getirir dedik, o da olmadı. Bal yapmayan arı bile bir ses çıkartır. Bence iki takım da bal yapmak istemedi. 90 dakika boyunca olmayan tempo uzatmalarda ortaya çıktı. Son dakika içinde ortalık gereksiz yere çok karıştı. Ayıptır yahu. Öyle ciddi bir olay da yok. Kavga etmeye enerjiniz vardı da bu enerjiyi maçta niye göstermediniz? VAR’dan gelen penaltıyla kaybetti Trabzonspor.

Lundstram son saniye be! İş mi yaptığın? Trabzonspor’da futbolcu arkadaşlara tek tek bakıldığında hepsi yetenekli çocuklar. Neredeyse sezon sonu gelmiş, halâ bir arada oynama acemiliği çekilmez ki! İdman yapıyorsunuz tamam. Trabzon öyle çok büyük bir yer değil. Acaba saha dışında da görüşseniz mi diyorum. Gidin Boztepe’ye beraber çay için. Sahilde balık yiyin. Binin bir takaya denize açılın. Konuşun biraz. Böyle oynayacaksanız gidin balığa çıkın. Birbirinizi tanımanıza yardımı olur. Trabzon insanı ve Trabzonspor duygusaldır. Sizi bağrına basar. Bu sinerjinin çok şampiyonluk getirmişliği vardır. Benden söylemesi. Ozan için de; Trabzonspor’un neredeyse son fırsatı olduğunu, buna rağmen bu şansı iyi kullanamadığını söylemek gerekiyor. Son saniye bir de yalandan kendini atıyorsun.

03 Mart 2025, Pazartesi 07:00

Yine kayıp

Zihnen ve fizik olarak yıpranmış, yorgun bir Galatasaray, son dönemlerde kendisine ters gelen Kasımpaşa ve gündüz maçı. Üstüne, düşüşte olan bir futbol ve başta Torreira, sadece idare eden bazı futbolcular. Okan Buruk cezalı, İrfan hoca onun yerine öğretim üyesi kıvamında kenarda. Nasıl olacak derken; hiç gereği yokken, Gianniotis topu tutayım derken, Osimhen’in ayağına müdahalesi ile VAR’dan gelen penaltı. Sonrasında ‘Da Costa şov’ izledik keyifle. Da Costa’nın bir üst modeline lokomotif diyoruz. Mamadou Fall ona eşlik edebilseydi ilk yarı farklı olabilirdi.

Sara saçları kestirmiş. Bu hali ile Adana’da bizim Conolara benzettim. Futbolunda da bir kıpırdama olmuş ama 35’te kaçırdığı gol hiç yakışmadı. Muslera ilk yarı çok kurtarış yaptı. Kenarda Kasımpaşa Teknik Direktörü Burak Yılmaz’ı görünce insan ister istemez onun oynadığı zamana gidiyor. Hücum ederken bu kadar zorlanmıyordu Galatasaray. Orta sahanın futbol ukalalıkları bu zorluğun nedeni. Bu kadar gevelemeye gerek yok ki. Eskiler ‘ver Lefter’e yaz deftere’ derlerdi. Şu topu Osimhen ile buluşturun artık yahu. 

52’de Ben Quanes ile beraberliği buldu Paşa. Kaç kişinin arasında o kafayı vurdu sayamadım. 60’ta defansa çarpan top Muslera’yı yanılttı. O dakikalarda sanırsın Kasımpaşa şampiyonluğa oynuyor. Kurtarıcı(!) olarak giren Kutucu, golleri atanlar ise Sanchez ve Osimhen oldu. Takım öndeyken 8 milyonluk balon Cuesta saçma sapan ucuz bir penaltı yaptı. Son 10 dakika bu sarsak adamı niye alırsın oyuna? Ne oynamış bugüne kadar? Bizim topçuların yerli ve yabancı hakem ayrımı var. İki takım için de söylüyorum, yabancı hakemle yere bu kadar çabuk düşmüyorlar. Skor sezonun ilk yarısındaki gibi 3-3 oldu. Yani yine Paşa, yine puan kaybı.

28 Şubat 2025, Cuma 07:00

Fair Play'in önemi

Ziraat Türkiye Kupası’nda ‘tamam mı devam mı’ maçı oynadı Galatasaray. Sahada beklendiği üzere rotasyonlu bir kadro vardı. Maç sanki sakatlıklardan dönen ya da forma giyemeyen futbolcular için bir antrenman maçıydı. Kadro ilk defa beraber oynuyormuş gibi başladı. Zaten ilk defa beraber oynuyorlardı. Bu yüzeysel yabancılık hücum organizasyonlarında çok sırıttı. Kim kime pas atacak, kim boşa çıkacak belli olmadı. Ahmed Kutucu’nun topla buluştuğunda pas vermek yerine topla cebelleşmesini, topun ayağında büyümesini anlayamıyorum. Mertens’in bir iki güzel pası haricinde bir atraksiyon görmeden ilk yarı bitti. İkinci devre Galatasaray bir parça kıpırdayarak başladı. Belli ki Okan Buruk soyunma odasında maçın ve kupanın önemini bir daha anlatmış. Demirbay’ın kaçırdığı gole kenardaki Osimhen ondan daha çok üzüldü. Dilim varmıyor ama bu gevşekliği anlamak mümkün değil. Okan Buruk baktı ki gol gelmiyor, Osimhen kozunu oynadı. Oysa; madem gol lazım, Osimhen’le başlayıp skor aldıktan sonra onu kenara almak da bir yoldu. Sonra top tüfek ne varsa girdi oyuna Galatasaray’da. Beraberlik halinde çeyrek final için diğer maçın sonucu belirleyici olacaktı. Sevgili Okan hocam şu maçta sarı kart görmemeliydi. Madem bu kadar önemli bir maçtı en baştan, maçı bitiren kadroyla çıksaydınız. Tamam pazar günü lig maçı var ama bu futbolcular üç günde bir oynamaz mı? Gözler maçta, kulaklar Başakşehir-Eyüp maçında uzatmalara gitti. Başakşehir’le her şey aynı olunca fair play farkıyla Galatasaray çeyrek finale çıktı. Futbol yoktu ama fair play’in önemini anlamış olduk.