Cumartesi Postası Yetkin Dikinciler: Etek giyme, gece geç gelme dediğin an ilişki biter

Yetkin Dikinciler: Etek giyme, gece geç gelme dediğin an ilişki biter

Paylaş
Yetkin Dikinciler: Etek giyme, gece geç gelme dediğin an ilişki biter

O ne söylese kulağa şiir gibi dokunuyor. Ses tonu, diksiyonu inanılmaz etkileyici! Ama usta oyuncu için söylenecek iyi sözlerin listesi hayli uzun. ‘Babam ve Oğlum’daki performansı yıllardır hafızalarda. ‘Profesyonel’ adlı tiyatro oyunu kapalı gişe devam ediyor. ‘Deliler’ filmi vizyonda. 23 Aralık’ta ise ‘Sır: Şeb-i Arus’ gösterisinin sunumunu gerçekleştirecek. Söz Yetkin Dikinciler’de...

OYA ÇINAR

Haberin Devamı

oya.cinar@posta.com.tr

23 Aralık’ta Volkswagen Arena’da Tasavvuf müziği eşliğinde bir Mevlevi Ayini, sema Töreni gerçekleşecek. siz de sunumunu yapacaksınız...

Bu benim için sır, bir paylaşım... Beni arayıp içerikten bahsettiklerinde çok heyecanlandım. Ben de gündelik hayatın telaşından uzaklaşıp kendiyle baş başa kalmaya çalışan bir insanım. İnsanları da birazcık telaşlardan uzaklaşmaya davet edeceğiz. Anlatmaya çalışmanın nafile olduğunu, anlamaya çalışmanın önemli olduğunu paylaşacağız.

Tasavvufla ilgili misiniz?

Bence yeryüzünde yaşayan ne kadar insan varsa hepsi tasavvufla ilgilidir zaten. Ben de her insanın hak sahibi olduğu bir yere doğru yolculuk etmeye çalışıyorum, yani kendime. Hepimiz bir şekilde dervişlerin çilehanede yaptıklarını yapmaya çalışıyoruz. En azından 40 gün bir lokma ve hırkayla kendi başımıza kalmaya çalışıyoruz.

Haberin Devamı

Çünkü bize her şeyi giydirdiler. Çok şey yedirdiler. Yediriyorlar ve yedirecekler. Bunların arasında kendimize ait bir var oluş alanı arıyoruz. Var oluşunu merak eden her insanın buluşma noktası tasavvuf zaten.

Muhafazakar bir yanınız var mı?

Muhafaza etmek kökünden hareketle cevap verirsem insan kendi geçmişini muhafaza eder tabii. Ama kendi geçmişinden bahsederken gelişimin muhafaza edilmesinden bahsediyorum. Benim için muhafaza insanın yarını için bugün yapabildikleridir.

Bu da gelişimin ta kendisidir. Hayatım boyunca bana verileni olduğu gibi kabul etmeyeceğim. Araştırma, soru sorma, sorgulama duygumu hep muhafaza edeceğim.

Ödüllü bir oyuncusunuz. ‘Babam ve Oğlum’daki oyunculuğunuz hâlâ hafızalarda... Başarı insanda zamanla ego büyümesi yaratıyor mu?

Ego büyümesini severim. Bence egosu olmayan insana insan demek zor. O zaman o, yığınlardan bir parçadır sadece. İnsanın egosu tabii ki büyüyecek, kendini büyütecek.

Kendi istediği gibi bir insan olacak, başkalarının istediği gibi değil. Ama egosantrik olmak başka. Özellikle dalkavukların çok olduğu bir yerde ben merkezci olmak çok tehlikelidir.

Sizinle ilgili bir ‘düzgün insan’ algısı var. Fazla sakin görünüyorsunuz. Bu bir imaj mı, yoksa gerçekten göründüğünüz gibi misiniz?

Haberin Devamı

Bu tip yargıları insanı ‘evcilleştirme’ çabası olarak görüyorum. Misal “Yetkin asla bunu yapmaz” dememek lazım. İnsan her şeyi yapar. Ne yaşarsanız yaşayın, “İnsan yaşadığı son günü görmeden nasıl yaşadığı hakkında hüküm vermemeli” der bir tragedya.

Bunu bir iltifat olarak alıyorum, o ayrı konu. Yetkin diyince insanların aklına tatlı, naif bir şey geliyorsa evet, bu benim yaşam biçimim. Ama her zaman öyle olacağım diye bir şey yok. Başıma gelenlere karşı tepkim beni durgun denizlikten çıkarabilir. Bazen de dalgalı, fırtınalı olabilirim. Ona da kimse şaşırmasın!

Peki, fırtına koptuğunda sizi ne sakinleştirir?

Gerçekçi düşünmek beni sakinleştirir. Sığınaklara girmem. Yalan ve ilizyon sığınaklarını sevmem, gerçeklerle yüzleşirim.

"TACİZE UĞRADIM" DİYEN BİR KADINA, "DOĞRU MU SÖYLÜYORSUN?" DEMEK KİMİN HADDİNE!

2014’ten bu yana Aslı Orcan ile evlisiniz. Sizinki iyi bir yol arkadaşlığı mı yoksa aşk mı?

Aşksız olmaz! Biz zaten bu yolu birlikte yürüyorsak bunun içinde arkadaşlık da sevgi de vardır... İtişmek de ayrı düşmek de çatışmak da vardır. Ama onun özü aşktır. Aşk bunların bütünüdür zaten.

Haberin Devamı

Mayıs’ta baba oldunuz. Kızınız Lal doğdu. Nasıl bir his babalık?

Babalık annelik gibi içgüdüsel olarak başlamıyor. Zamanla idrakına varıyorsun. Çoğu anne babanın düştüğü bir tehlike var. Onlar bizi temsil etsinler diye değil, kendileri olmak için varlar.

Ben de bize benzeyen yanları olsa da aslında kendine benzeyen bir birey görüyorum ve bundan çok mutluyum. Sadece mutlu, huzurlu ve vicdanlı olmasını hayal ediyorum.

Aslı Orcan da oyuncu ama o kendini geri planda tutuyor sanki. Kendi tercihi mi?

Bu güne kadar hiç konuşmadık bunu. Kimsenin birbirinden böyle bir talebi yok. Bizi öne çıkaracak ya da geride tutacak şey işimizdir. Aslı’nın şu an geride durması anne olmasıyla ilgili. Bebeğimizi emzirdiği için evde. Ve bana sorarsanız hayatının rolünü oynuyor Aslı şu an. Öyle bakınca da aslında en önde.

Evliliğinizde daha baskın olan, dominant olan taraf kim?

Haberin Devamı

Bence dominantlık başlı başına ilişkiyi zora sokar. Erkek ya da kadın fark etmez. İnsanlar flört ederken birbirlerine alan tanıyor. Sonra ilişki legalleşince önerilerde bulunmaya başlıyorlar. “Şunu yapma, gece geç gelme, etek giyme”gibi... Bu öneriler başlayınca birliktelik bitiyor aslında. Dayatmaya dönüşüyor.

Sizin benzer önerileriniz hiç olmaz mı?

Asla! Bana yapılmasını da sevmem. Benim bu tarz bir önermem ancak iklim koşullarıyla ilgili olur. Üşüyeceğini düşünüyorsam “Üzerine bir şey al” derim. Ya da gerçekten yakışmadığını düşünüyorsam “Yakışmamış” derim. Ama son karar giyinenindir.

ERKEK EGEMENLİĞİNİN SEMİRTİLDİĞİ BİR DÖNEMDEN GEÇİYORUZ

Biz taciz mağdurlarının bile ‘makbul’ olanını arıyoruz. “Üzerinde ne varmış? Saat o sırada kaçmış?” gibi...

İşte en tehlikelisi. Estağfrullah yahu! Sana ne! Sen kimsin! “Üzerinde ne vardı? Saat kaçtı?” ne demek! Tacizin saati olur mu? Maalesef erkek egemenliğinin semirtildiği bir dönemden geçiyoruz... Tacize uğrayan, mağdur olan kadına “Doğru mu söylüyor?” diye bakıyoruz. Önce şikayeti dikkate alalım. Delil aramayalım.

“Sen bu şikayette, bu çığlıkta isen önce bir gel, bizimle güvenli bölgede dur, biz seninleyiz” diyebilelim. Doğru mu söylüyor, yanlış mı? Onu sonra anlarız. En başta bunu sormak kimin haddine! “Tacize mi uğradın? Peki, ispatın var mı?” Bu olmaz.

Genel olarak maruz kaldığımız erkek şiddetinin temelinde sizce ne var?

Güç sarhoşluğu, güç şuursuzluğu... Güç şu an erkekte. Çocukluktan başlıyor. Bir çocuğa “Aman şimdiden hayatın güçlüklerine hazırlansın” diyerek kötüyü göstermeyi doğru bulmuyorum. Bence önce insanlara iyinin mümkün olduğunu anlatmak, iyiliği zerk etmek gerekiyor. O zaman ileride ne yaşarsa yaşasın şiddeti değil huzuru seçecektir.

Özellikle çocuğumla kurduğum bağda bunu çok önemsiyorum. O bilmeli ki başına ne gelirse gelsin; ister aldatılsın, ister işten kovulsun, ister haksızlığa uğrasın... Onu sevgiyle bekleyen bir yuvası var. Şiddet temel olarak sevgisizlikten kaynaklanıyor, bu net.

BİLGİLİ BİR KİŞİNİN BEĞENİSİ BİLGİSİZ BİR YIĞINA BEDELDİR

Kişisel gündeminizde neler var? Kafanızı nelerle meşgul?

Hayatın ta kendisi var, tüm insanların yaşadığı dertler benim de dertlerim. Anlamaya çalışıyorum, dinlemeye çalışıyorum. Oyuncu olmanın gereklerinden biri de hayatta kalmak. Kendinize kurtarılmış bölge yaratmamak, hayatın içinden çıkmamak... Eğer kendinize kurtarılmış alanlar yaratırsanız kurtarılmış tiyatrolar, kurtarılmış filmler yaparsınız ve sadece kurtulanlar gelir.

Halbuki amacınız herkes olmalı. Herkesten bir şey olabilir diye bakmalısınız. “Bilgili bir tek kişinin beğenisi bilgisiz bütün bir yığına bedeldir” der Hamlet bir oyununda. Siz anlatmak istediğinizi anlatın, herkes anlamak zorunda değil, ama bir kişinin değeri vardır. O bir kişi aslında herkestir zaten. Ve siz o kişinin kim olduğunu bilmediğiniz için herkes değerlidir bu anlamda.

KUTSALLARI SEVMEM

Sizin kutsallarınız neler?

Bir şeyi kutsallaştırmak demek, onu oraya hapsetmek demek. Kutsal kavramına bakışım bu. Değer vermek ayrı, kutsallaştırmak ayrıdır. Bir hizmete dönüştüğü noktada kutsaldan hiç hoşlanmıyorum. Kutsalları sevmem, kutsallaştırmayı da!

Çünkü insan kendini bile tarif etse o tarif ettiği kişi değildir. Tarif sözcüklerden ibaret bir anlam arayışıdır. Tarif ettiğiniz yerde mutlaka bir şeyi atlarsınız. Kutsal ise her şeyi tarif eder bize.