Kanlıdivane

NEDİM ŞENER

Büyük kentlerde yaşayıp koku hassasiyeti aşınmış kişiler için bu tasvirlerle hayal kurması bile zordur. Ve ben hayatımda ilk kez Kanyteilis Antik Kenti’nde, tıpkı o çağ yazarların anlattığı gibi havadaki defne kokusunu hissettim.

POSTA gazetesi ekibi olarak Mersin'den Erdemli ilçesine giderken ziyaret ettiğimiz, bugünkü adı Kanlıdivane olan ‘Kanyteilis’ Antik Kenti, zamanın ve insanların tahribatına karşı el değmemiş haliyle insanı büyülüyor. 300 kilometreden uzun sahili, limonu, şehir içine girecek deniz havasını bir set gibi kesen, gökyüzüne bir ucube gibi yükselen 20 katlı yazlıklarıyla bilinen Mersin'in tarihi zenginliği nedense hep ıskalanıyor.

Sırtını Toroslara dayamış yamaçlara kurulmuş antik kentlerden ‘Kayhteilis’te milattan önce üçüncü yüzyıl ile milattan sonra 11'inci yüzyıla kadar hayat olmuş. Olba Krallığı’nın bir parçası olan kentte Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait bulgular bunu gösteriyor.

BENZERİ YOK!

Antik kentte yapılan arkeolojik kazılarda zeytinyağı işleme atölyeleri bulunmuş. Halen görülebilen pres ağırlık taşları, kırma tekneleri gibi araçlar, kentin nasıl önemli bir zeytinyağı merkezi olduğunu gösteriyor. Şehir 142 metreye 95 metre ebatlarına 50 metreye yakın derinliğe sahip bir obruğun etrafında inşa edilmiş. Sadece bu bile Kanlıdivane'yi yani ‘Kayhteilis’i görmek için yeterli bir sebep. Çünkü bir benzerini görmeniz mümkün değil. Kent ayakta, 2 bin yıl önce yaşamış olan insanlar ölmemiş sadece orayı terk etmiş gibi.