Kültür - Sanat Bir kişisel gelişim kitabından daha fazlası: El Yapımı Ruhlar
Paylaş
Bir kişisel gelişim kitabından daha fazlası: El Yapımı Ruhlar

'Kişisel gelişim kitabı' denilince çoğumuzun aklında aynı kalıp belirir. 'Şunu yap, bunu yap' cümlelerinin sıklıkla yer aldığı kitaplardan sıkıldıysanız, biraz daha derinlere inmek istiyorsanız, El Yapımı Ruhlar sizin için biçilmiş kaftan. Sıradan kişisel gelişim kitaplarıyla arasında ince bir çizgi bulunan El Yapımı Ruhlar kitabının yazarı Gürkan Sekmen, POSTA'ya konuştu. / Hazırlayan: Mine Bozkurt

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Kurumsal hayattan yazarlığa nasıl geçiş yaptınız?

Haberin Devamı

Aslında yazarlık denemelerim kurumsal hayattan ve kurumlara danışmanlık yapmamdan çok önce başladı. İlkokulda çizim yeteneğimi de birleştirerek çizgi romanlar çizer, kahramanlar yaratırdım. 1968’ de İstanbul Kadıköy’de doğdum. Ekranın henüz bizleri ele geçirmediği o yıllarda, bir çocuk olarak en büyük ilgi alanım çizgi romanlar ve radyo tiyatrolarıydı. Sanırım edebiyat sevgim böyle başladı. Kurumsal hayatın her basamağında, edebiyatın insanın kendisini ifade edebilme becerisine yaptığı katkıyı hissetmişimdir. Bir müşteriye derdini anlatırken de, bir çatışmayı yönetirken de ekibini bir hedefe inandırırken de…

'PANDEMİ BANA KİTABIMI BİTİRECEK VAKTİ BAHŞETTİ'

Gürkan Sekmen

2012 yılında genel müdürlüğünü yaptığım şirketten ayrılıp kendi şirketimi kurarak danışmanlık ve eğitmenlik kariyerime adım attım ve o gün bugündür iş liderlerine ve kurumlara yol arkadaşlığı yapıyorum. Yazarak ve konuşarak biriktirdiklerimi paylaşmaktan büyük keyif alıyorum. Geçen sene pandemi eğitim ve seminerlerime engel olsa da bana on yıldır üzerinde çalıştığım romanımı bitirecek vakti bahşetti. On bin saatin üzerindedir koçluk yapıyorum ve insan hikâyeleri biriktiriyorum. Tüm bu deneyimlerim kesişen hayatlar formatında bir hikâyeye evrildi ve sonunda zihnimden çıkarak kişisel gelişim romanına dönüştü.

Haberin Devamı

Peki neden bir kişisel gelişim romanı?

Kişisel gelişim dediğimiz alanının, klişe reçetelerle ve ayakları yere basmayan spritüal öğretilerle özünden uzaklaştığını düşünüyorum. Bireysel gelişim insanın potansiyelini keşfetme odaklı olsa da bu ona gaz vermekten ya da kişinin kendisini iyi hissettirmeye çalışmaktan çok öte bir şey. Belki önce işe insanın bizzat kendisini nasıl sabote ettiğini fark ederek başlamalıyız. İnsanın çok katmanlı ve karmaşık doğasını, psikoloji ve felsefe olmadan anlamamız çok güç.

Zihnimizin içinde, bilinçli varlıklar olduğumuzdan beridir süren bir iç savaş var. Bu iç savaşın taraflarını, roman kahramanları üzerinden anlatmanın ilginç bir fikir olduğunu düşündüm ve ortaya romanımın kurgusu çıktı; Bir tarafta egonun üstünlük arayışının sembolizmi olan Sinâ, diğer tarafta ruhun özgünlük arayışının sembolizmi olan Endelüs.

Haberin Devamı

KÜLT GRUPLARDA 9 AŞAMALIK OLAYLAR DÖNGÜSÜ

O zaman biraz daha El Yapımı Ruhları konuşalım mı?

Tabii ki. Kitabı, kötü adamın yarattığı iyi adam formatında kurguladım. Bu hikayeleştirme tekniğini çok severim. Olayın bir bölümü fanatik bir kült grupta geçiyor. Aslında okur bu kült grubun zihinleri nasıl adım adım dönüştürüldüğünü okurken, bir taraftan da insanın zihinsel defolarını keşfediyor. On yıldır tarihteki ve günümüzdeki kült grupları araştırıyorum. Hayretle fark ettim ki farklı coğrafyalarda ve farklı zaman dilimlerinde ortaya çıkmış olsalar da, bu gruplar insanların zihinlerini ele geçirirken çok benzer bir patern takip ediyorlar. Bu tip topluluklar insan zihninin zafiyetlerini istismar etmek için fikir birliği etmişçesine hep aynı adımları kullanmışlar.

Ben romanda bu adımları dokuz aşamalık bir olay örgüsünün içine yerleştirdim. Böylece her çeşit grup ya da toplumsal yapıda var olan ama tanımlamakta güçlük çektiğimiz “küçük grup sosyolojisini”nin dinamiklerini ortaya çıkarmayı amaçladım. Bu arada hikâye geçmiş ve gelecek arasında mekik dokuyor ve kesişen hayatlarla sürprizler yapıyor.

Haberin Devamı

Oldukça farklı bir hikâye ve kurgu. Bu kurgu içerisinde okuru başka neler bekliyor ve bu kurguyla neyi amaçladınız?

Hikâyenin bir bölümü bir felsefe okulunda geçiyor. Adı Erdem Okulu. Mottosu; “Kendime söz verdim: Yaşanmamış bir hayatta ölmeyeceğim.” Dokuz öğrenci hocalarıyla beraber, bizim için gelecek ama onlar için geçmiş bir zaman dilimini tartışıyorlar. Kendimizi bizden yıllar sonra yaşayacak olan genç insanların gözünden görmeye çalışmak ilginç bir düşünce deneyi oldu benim için. Bu, koçlukta da başvurduğum bir yöntemdir; kendimize farklı bir yerden, farklı bir zaman diliminden ya da farklı insanların gözünden görmeye çalışmak. Bunu yapabildiğimizde bazı kör noktalarımızın da farkına varmayı başarabiliriz. Kitapta bir kâhinlik denemesinden çok kendimizi ve günümüzü farklı bir gelecekten görme çabasını bulacak okurlar. Çünkü tarihin bize verdiği derslerden de biliriz ki, bazen bir dönemi en az anlayanlar o dönemi yaşayanlardır!

Haberin Devamı

KENDİN OLMAK VE KOPYA OLMAK ARASINDAKİ SEÇİM

Kitabınızın kapağında ‘Kendin olmaktan kopya olmaya dönüşümün hikâyesi’ cümlesi var. Bu cümleyle ne anlatmak istediniz?

Aslında bu ifade kitabın adına da gönderme yapıyor. El Yapımı Ruhlar. El Yapımı Ruhlar orijinal ve özgün varlıklar olarak doğan bizlerin içinde yaşadığımız zaman diliminin, coğrafyanın, aidiyetlerimizin ve korkularımızın tesiriyle nasıl kopyalara, el yapımı ruhlara dönüştüğümüzü anlatıyor. Romanın kahramanı da aidiyetleri ve aşkıyla inandığı doğrular arasında arafta kalıyor ve kendisi olmakla kopya olmak arasında bir seçim yapıyor.

'İÇİMİZDEKİ ORTAK KÖTÜ ARTIK DAHA HIZLI ORGANİZE OLABİLİYOR'

Kitabınızda modern hayatı nasıl yaşamamız gerektiğine dair bilgiler veriyor musunuz?

Romanda bir reçete ya da tavsiyeler manzumesi yok ama öncelikle ciddi bir modern zamanlar eleştirisi var. Üstelik de gelecekten! Belki bu hayatı nasıl yaşamamızdan önce nasıl yaşamamamız gerektiğine yoğunlaşıyor ve bilinçsiz tercihlerin bedelini gösteriyor. İletişim teknolojileri sayesinde artık içimizdeki ortak kötü, çok daha hızlı organize olabiliyor. Dışardaki kesintisiz gürültü, bizi iç sesimize yabancılaştırıyor ve kendimizle başbaşalığımızı elimizden alıyor. Beynimizin bağımlılık algoritmalarını ele geçiren kapitalizm, bizi tüketim müptelası yapıyor. Kapitalizm, tartışmaya açık olmayan yeni mutluluk ve başarı tanımları dikte ederek bizi şekillendiriyor. Bu filmi ileri sardığımızda okuyucu, insanlık olarak başımıza neler geleceğini “Doğumun Ölümü” günlerinde görüyor.

Gerçek benliğimizi bulabilmek ve özümüze dönebilmek için okurlarınıza ne gibi tavsiyeler verirsiniz?

Kitaptaki Erdem Okulu diyalogları tamamen bu konuya yoğunlaşıyor. Gerçek benliğimizi ve kim olduğumuzu anlamaya önce kim olmadığımızı anlayarak başlamamız gerektiğini öneriyor. Modern hayatın bize empoze ettiği hakim düşünce biçimleri, dayattığı itibar nesneleri ve bize biçtiği rollere şüpheyle yaklaşıp biraz zihnimizi arındırmamız, yalıtmamız ve derinleştirmemiz gerekiyor. Bu da giderek artan gürültünün içinde kolay bir şey değil. Belki de bazen iç dünyamızın karmaşasına girmemek için dışarıdaki gürültüyü isteyerek satın alıyoruz. Böylece bu iç kargaşadan ve çatışmadan kaçıp huzura kavuşacağımızı umuyoruz. Onunla yüzleşmek istemiyoruz. Örneğin kafa dağıtmak derken böyle bir ruh halini kastediyoruz.

ZİHİNSEL KARGAŞAYA ÇÖZÜM

Benim kitapta bu zihinsel kargaşaya çözüm getiren bir formülüm var. İnsanın bu iç dünyasındaki kakofoniyi çözecek ve kişisel bütünlüğünü inşa edecek bir öneri. Zihnimizde birbiriyle çatışan seslerin aslında ne söylediğine yoğunlaştığımızda bu seslerin temelde iki farklı kaynaktan geldiğini görüyoruz. Bunlar birbirinin antitezi olan iki farklı kaynak. Birine ruh, bilinç ya da sezgisel zekâ gibi isimler verebiliriz. Diğerine ise ego, nefis ya da benlik duygusu diyebiliriz. Bu sesler, bilinçaltımızdaki iki tohumdan çıkan iki farklı ağacın bilinç üstümüzde birbirine karışan dallarına benziyor. Bu tohumlardan biri sevgi diğeri de korku. Ama bilinç üstümüzde hangi duygu ve düşüncenin hangi kökten geldiğini anlamamız için çok güçlü bir iç gözleme ihtiyaç var. Çünkü bazen egomuzu erdemlerimizle, korkuyu sevgiyle karıştırıyoruz. Örneğin değersizlik korkusuyla ortaya çıkan onaylanma ihtiyacını sevgi arayışı zannedebiliyoruz. Kitapta bu karışan dallara çok örnek verdim ve bu iç kargaşayı basitleştirmek için şöyle formülize ettim; Ego üstünlük arar ruh ise özgünlük.

'KİTAPTAKİ KARAKTERLERİN OKURLARA AYNA TUTACAĞINA İNANIYORUM'

Kitabınızı okuyanlar ne gibi kazanımlar elde edecek?

Romanda olay örgüsü içine yerleştirilmiş iki tema var; birincisi sosyal dinamiklerin bizi şekillendirebilme gücü. Eğer ruhumuzdaki açılmamış hediye paketlerini açmayı başaramazsak, içinde yaşadığımız dönemin bizi nasıl bir yan ürüne dönüştürdüğünü göstermeyi hedefliyor. Böylece farkına varmadığımız şeylerin bizi yönetme gücünü açığa çıkarıyor. Bence bu farkındalık, kendimizi yönetebilmenin ilk kuralı.

İkinci tema kendimize dışardan bakabilmek ve bu çok katmanlı varoluşumuzu daha iyi anlamak. Bu amaçla romanda bir karakter analizi tekniği kullandım. Erdem Okulundaki dokuz öğrencinin her biri, Ennegram kişilik analizi tekniğindeki dokuz karakterden birini temsil ediyor. Bu karakterlerin hepsinin kendine has bir hikâyesi var ve romanın kahramanı Endelüs bu karakterlere koçluk yapıyor, yol gösteriyor. Okurlar bu karakterleri okurken kendi kişiliklerinden de izler bulacaklar ve kendilerini bu karakterlerden biriyle özdeşleştirecekler. Böylece bu karakterlerin onlara ayna tutacağına inanıyorum.

Peki, kitabınızı yakın zamanda sesli kitap formatında görme şansını bulabilecek miyiz?

Evet, bunu bende çok istiyorum. Okudukları esere ruh katan müthiş seslendirme sanatçılarımız var. Onlardan birinin sesinden romanımı dinlemeyi çok isterim. Bunun için yayıncım ilgili platformlarla bağlantı halinde.