Salih Seçkin Sevinç’in son romanı ‘Ruhani’yi okurken kendinizi bir Zeki Demirkubuz kamerasının peşine takılmış, oradan akan görüntüleri izliyor hissedebilirsiniz. // Damla KARAKUŞ
Epsilon Yayınevi
176 sayfa
BİR CÜMLE: “Bizim çoban tam da buna sinirleniyordu işte; insanların heykellerle konuşmasına, onlara hediyeler vermelerine, onları sevip öpmelerine, adaklar adamalarına…”
“Yeryüzüne in” diye imzaladı yazarı Salih Seçkin Sevinç bana bu kitabı, “Ruhani”yi okuduktan sonra insanın nerede asılı kalacağına karar vermesi mümkün mü, bilmiyorum…
Roman boyunca kendinizi bir Zeki Demirkubuz kamerasını izliyor hissedebilirsiniz. Genel hatlarıyla pek çok fark edişin yaşandığı hayat düzleminde, enleminde mi boylamında mı yer alıyor bilemediğimiz bir akışta sürüp giden bu hikâyenin Demirkubuz’u, okurun ta kendisi oluyor.
Gönül gözünü açmak
Yazar, havalı hissettiren bu hakkı adeta bir yüce gönüllülükle sunmuş okuruna. Bize sadece kabul edip gönül gözünü dört açmak kalıyor. Ruhani, seçme şansının olmadığı tuhaf ismiyle tüm düşüncelerimizden süzülerek geçiyor. Sona yaklaşırken sorular dönüyor insanın aklında:
Bir hikâye kaç boyutludur? Kaç kez okunur, kaç kez anlaşılır?
Bazı bölüm başlıklarında ayetlerden alıntılarla karşılaştığımız dört bölümden oluşan romanda, zaman çoktan anlamını yitirmiş ve ona sayısız anlam yüklenmiş. Evrensel yaklaşım her bir cümlede kendini hissettiriyor ve bunu en başta bir açıdan okurunu rahatsız ederek yapıyor. Bu, sahici bir yolculuk; evvel ezel yaşanmışlıklara tanık olmuş bir varlıkla onu duyabilen ve kim olduğunu sona gelene dek anlayamadığımız, o varlığa Ruhani adını veren bir kadın arasında geçen konuşmalar, yol boyunca zihnimizi açık tutuyor. Bir o kadar da masalsı bir anlatı bu. Başka mekânlardan ve zamanlardan geçtikçe insan kendini sürüklenirken buluyor; en çok kendi ruhunda…
Doğru olan ne?
İlk birkaç sayfadan sonra çoktan seçmeli bir sınavda kendini aradaki boşluklara ait hisseden ve özenle yanlış yanıtı işaretleyen ruhumuzun açığa çıktığını hissedebiliyoruz. Doğru ne, hangi ses bize neyi anlatır, bu yol nereye varır gibi çelişkilerin tek bir yanıtı yok çünkü. Öyleyse doğru bir yanıtı olması mümkün mü? Yoksa insan doğrusunu bildiğine emin olduğu bir hikâyeyi kaç kez dinleyebilir ki!
Bu kitap bakış açını değiştirmeye açık olursan yaşamın sana başka hikâyeler de anlatacağını, mekanik seslerin sunacağı gülüşlerin de gözyaşlarının da kalbimizi “ev” hissettirebileceğini, gökteki yıldızlara doğru ellerimizi açıp konuşmaya başladığımızda bambaşka kapıların açılacağını gösteriyor. Şimdi biliyorum ki biz aradaki boşluklara aitiz. Ruhumuz çelişkili masalların kölesi. Siz en iyisi tüm seçenekleri işaretleyin
- Anita Taylor’ın ‘Moonbaker’ sergisi Vision Art Platform'da
- Milliyet Mimarlık Dergisi’nin 46. Sayısı Bu Pazar Bayilerde!
- Kapadokya’nın yeryüzü ve yer altı hikâyesi Milliyet Arkeoloji'de
- Sanat Sohbetleri’nin ilki Çanakkale Bienali’nde yapıldı
- ‘Çocuklar için kurduğumuz kitap kulübünde her hafta farklı yazarları ağırlıyoruz’