Pazar Postası Cemre Öktem: Bu homofobi bitsin artık, 2020’deyiz insaf! İnsanların kalbine müdahale etmek hadsizlik
Paylaş
Cemre Öktem: Bu homofobi bitsin artık, 2020’deyiz insaf! İnsanların kalbine müdahale etmek hadsizlik

Cemre Öktem, son dönemde televizyondan izlediğimiz en gerçek karakterlerden birine hayat veriyor. ‘Sefirin Kızı’nda bir ayağı aksayan Zehra rolünde hem güzelliği hem yeteneğiyle parlıyor. Kendini o kadar güzel ifade ediyor ki her anlamda umut vaat ediyor… Oya Çınar / oya.cinar@posta.com.tr

Cemre, şu sıra ‘Sefirin Kızı’nda Zehra olarak izliyoruz seni. Ama önce seni biraz yakından tanıyalım… Hikayen nerede başlıyor?

Haberin Devamı

İstanbulluyum ama ailem biraz karışık. Babaannem Halep göçmeni, annem Adanalı. Bir dedem Adıyamanlı, diğeri Yugoslavyalı. Annem ve babam ayrıydı. Beni anneannem ve annem birlikte büyüttü. İstanbul’da ama Adana kültürüyle büyüdüm o yüzden.

Karakter olarak Adanalılara benziyor musun?

Hiç benzemiyorum. Aldığım tek şey damak tadı ve lezzeti. Onlar gibi iyi yer, iyi de yemek yaparım. Ama öyle Adanalı inadım, sert bir yanım hiç yoktur.

KÜÇÜK KONTESLER GİBİYDİM

Nasıl bir çocukluk geçirdin?

Aşırı uslu, küçük kontesler gibi, “O zaman ben, bir çatal bıçak rica edeyim” kibarlığında bir çocuktum. (Gülüyor) Çok duyarlıydım ve empati duygum hep yüksekti. Benden yedi yaş büyük bir ablam var ama ikiz gibiyiz. Bazen fotoğraflarımıza bakanlar ayırt edemiyor.

Haberin Devamı

Annenin ve babanın ayrı olması nasıl etkiledi seni?

Çok küçüktüm, sekiz yaşındaydım ayrıldıklarında. Biraz da başarısız bir ayrılık yaşadılar açıkçası. (Gülüyor) O yüzden başlarda bayağı zor oldu benim için. Çocukluğum ve ergenliğim bu anlamda biraz keyifsiz geçti ama sonra çok farklı düşünmeye başladım. O sayede insanları daha iyi anlar ve gözlemler hale geldim. Şimdi “İyi ki ayrılmışlar” diyorum. Sonuçta mutsuz olan iki insanın, sırf ebeveyn oldukları için aynı evde yaşamalarını sürdürmeleri, onlar açısından ne kadar kötü düşününce. Şimdi ikisi de mutlu.

Oyunculuk merakı nasıl başladı?

Küçüklüğümden beri sürekli bir oyun hali içindeydim, her çocuk gibi ama o kadar gerçekmiş gibi yaşıyordum ki… Uzunca bir süre farklı farklı şarkıcı kadınları hayal edip, kendi kendime onları canlandırdım kafamda. “Bu akşam şurada sahneye çıkıyorum, repertuvarımda şu beş şarkı var, bugün üzgünüm biraz…” (Gülüyor) Hep bu kafalardaydım.

Sesin nasıl?

Şarkı söylemeyi çok seviyorum. Şan dersleri alıyorum bir yandan. Ama kendi kendime “Güzel” demeyeyim şimdi. Önce modellik yapmaya başladım aslında, amatör olarak. Kamera önü hoşuma gitti ama sonra kendimi sadece bir askı olarak görmediğimi fark ettim. Daha fazlasını yapmak istedim ve oyunculuk dersleri almaya başladım.

Haberin Devamı

ZEHRA O KADAR GERÇEK BİR KARAKTER Kİ…

‘Sefirin Kızı’nda canlandırdığın Zehra, çok gerçek bir karakter. Bir ayağı aksıyor. Dizilerde her şeyin o kadar düz olmasına alıştık ki engelli bir karakteri izlemek tüm hikayenin gerçekliğine hizmet ediyor aslında…

Beni en heyecanlandıran şeylerden biri de buydu zaten. Zehra’nın ‘topal’ bir kız olması ve buna rağmen kendi içinde bir yandan ne kadar üzülse de bir yandan bunu hiç engel olarak görmeden yaşamını sürdürmesi… Çünkü herkeste bir kusursuzluk ve güzellik merakı var ve televizyonlarda da çoğunlukla bu gösteriliyor. Buna karşın Zehra o kadar gerçek bir karakter ki çok mutluyum onunla bu duyguyu paylaştığım için.

Zehra, bu anlamda farkındalığını artırdı mı?

Artırmaz mı! O kadar enteresan bir şey ki nefesini etkiliyor, duruşunu etkiliyor… Dışarıdan ne kadar farkında olduğunuzu düşünseniz de o şekilde yaşamanın aslında nasıl bir şey olduğunu bilmiyorsunuz neticede. Bir yandan görünürde eksiklik gibi algılanan bir durumun, aslında hayatın içinde hem bir eksiklik olmadığını hem de ne kadar zorluklarla karşılaştıklarını gördüm.

Haberin Devamı

HEYECANLANINCA YÜZÜMÜ GÜLÜMSEYEREK MASKELERİM

Zehra dışarıdan çok özgüvenli görünüyor ama bu aslında bir maske. Senin var mıdır, hayatın içinde kendini maskelediğin durumlar?

Ben, heyecanlanınca yüzüme kocaman bir gülümseme oturur ve beni sadece öyle görürsün… Öyle durumlarda gülerek kendimi maskeliyorum sanırım. Hoş, normal şartlarda da gülmeyi çok seviyorum ve çok güler yüzlüyüm aslında. Neticede dünyada ne kadar vakit geçireceğimizi bilmiyoruz. O yüzden hep gülelim, birbirimizi yükseltelim… Böyle bakıyorum her şeye.

Peki ne olunca o gülümseyen ifaden gider ve karşındakine mesafe koyarsın?

Adaletin sarsıldığını, ayrımcılık yapıldığını, hayvanlara eziyet edildiğini gördüğüm an direkt mesafe koyarım karşımdakine. Hatta duvar örerim. İyi olmayan herhangi bir duyguyla karşılaştığımda bunu direkt sözlü olarak da ifade ederim.

CANIMIZI ACITSA DA GERÇEKLERİN KÖLESİYİM

İkili İlişkide tolere edemediğin şeyler neler?

Yalana gelemiyorum. Her konuda net olalım, dürüst olalım isterim. Gerçek can da sıksa, kötü de olsa gerçeği bilmek isterim.

Haberin Devamı

Bazıları gerçekle karşılaşmaktan kaçar, yüzleşmek istemez…

Ben gerçeklerin kölesiyim… (Gülüyor) O kadar netim bu konuda.

HAYATTA EN ÖNEMLİ ŞEYİN GÜZELLİK OLDUĞUNU VE BU SAYEDE HER ŞEYİN ÇOK GÜZEL OLACAĞINI ZANNEDİYORDUM

Dizide Zehra, cinsiyetinin ve cinselliğin pek farkında değil. Ama çoğu kadına onun geldiği bir saat var galiba. Çünkü “Kadınlığımı 30’larımda, 40’larımda fark ettim” diyen çok kadın var… Sana geldi mi mesela o kafa?

Geldi (Gülüyor) bu söyleyeceğim şey çok yanlış aslında ama ben, hep şunları duyarak büyüdüm: Ah benim güzel kızım, benim prensesim… Bence bir çocuğa büyürken sadece bunu yüklemek çok yanlış. O yüzden uzun süre, hayatta en önemli şeyin güzellik olduğunu ve bu sayede her şeyin çok güzel olacağını zannettim. Halbuki gerçek dünyada öyle bir şey yok. Güzellik gelip geçiyor. Çok daha kıymetli şeyler var.

Bu farkındalığa ne zaman ulaştın?

Liseye başlayınca çünkü ergenlik beraberinde çirkinliği de getiren bir şey. Bazı ergenler insafsızca çirkinleşmeden geçiriyor ergenliği ama (Gülüyor) ben çirkinleşerek geçirdim. Çok kilo aldım ve sonra “Bir saniye ya, bu yanlış, ben varım ve her şekilde değerliyim” düşüncesi geldi. O noktadan sonra başka güzellikleri keşfetmeye, aramaya başladım. Kendimdeki gerçek değeri aradım.

AŞK, HER ŞEYİNLE TESLİM OLMAK VE TESLİM ALMAK İSTEDİĞİN O AN

Aşkı nasıl tanımlıyorsun?

Bunu aşk diye tanımlayabilir miyim, bilmiyorum ama inandığım şey heyecan… O, gözün kapalı her şeyinle teslim olmak ve teslim almak istediğin an var ya… Midene kramplar girerken, aklından hiç “Acaba mı?” sorusunun geçmediği, aşırı beğendiğin ve aşırı beğenildiğin o süreç…

Gerçekten teslim olabiliyor musun peki?

Hemen! (Gülüyor) Beki de kötü bir özelik bu bilmiyorum ama hiç güven sorunu hissetmiyorum. Ben insanlarla ilişkiye yüzde yüz güven duygusuyla başlıyorum ve onlardan bunu kırmamalarını bekliyorum. Kırarlarsa da aşk olsun, ne diyeyim…

Sevgilin var mı?

Evet ama bu camiadan değil.

SEVDİĞİM HİÇBİR ŞEYİ PAYLAŞAMAM

Şu sıra izlediğin dizilerde, filmlerde çok beğendiğin, “Keşke ben oynasaydım” dediğin birileri var mı?

‘The Queen’s Gambit’te Anya Taylor-Jor’a kelimenin tam anlamıyla bayıldım. İzlerken sürekli “Helal olsun ya!” diyorum. ‘Bir Başkadır’da Öykü Karayel de aynı şekilde. O da eşsiz bir iş çıkarmış.

Kıskançlık duygusuyla aran nasıl?

Çok sevdiğim bir şey varsa, onu paylaşmak istemem. Her şeyde böyleyim ama. İş, dostluk, yemek, arkadaşlık… Sevdiğim şeyleri paylaşamam.

Sevgilini kıskanır mısın?

Çift olduğumda öyle yaşamıyorum. Romantik ilişkilerin özgürlükleri kısıtlamaması gerektiğini düşünüyorum. Neticede birbirimizden bağımsız da birer hayatımız var ve o kişi, o hayata sahip olduğu için onu seviyoruz biraz da. Bu yüzden o insan, o hayata devam etmeli. Karşımdakinden de aynısını beklerim.

Karakterini en iyi anlatan üç özellik ne?

Neşeli, gerçekçi ve çok anlayışlıyım.

Değiştirmek istediğin bir şey var mı?

Her şeye, hemen en olumsuz tarafından bakıyorum. Bu huyumdan hoşlanmıyorum.

BU SEVGİSİZLİĞİ AKLIM ALMIYOR

Gündemle ilgili konulara kafa yoruyor musun? Şu sıra seni en rahatsız eden konular neler?

O kadar çok şey var ki… Dünyadaki ve çoğunlukla Türkiye’deki homofobi canımı çok sıkıyor. İnsanların dili, dini, rengi bizi nasıl ilgilendirmiyorsa; ki maalesef bu bile hala tartışma konusu oluyor… Tanımadığımız insanların yatak odasına, kalbine müdahale etmeyi, o alana girmeyi çok hadsizce buluyorum. Kimin kimi sevdiğinin, kimin kiminle ilişki yaşadığının ne önemi var? Buna biz nasıl müdahale edebiliriz?

Gerçekten çok tuhaf değil mi?

Bu bakış açısına tahammül edemiyorum. Kadın cinayetlerine, trans cinayetlerine, faşistçe işlenen cinayetlere… LBGT hakları insan haklarıdır, artık 2020’ye geldik ya, insaf! Bunları tartışmayalım. Bir şekilde dışarıdan bakıldığında, herkesin kendinden güçsüz gördüğüne karşı kendi gücünü kullanmaya çalışmasını; kadınlara, hayvanlara, doğaya yapılan bu eziyeti, sevgisizliği aklım almıyor. Buna şahit olmak çok üzücü…

AÇIK BİR ŞEKİLDE İSTEMEDİĞİMİ BEYAN ETTİKTEN SONRA YAPILAN HER ŞEY TACİZDİR

Her zaman gündemde ama son dönemde taciz, farklı boyutlarıyla da çok tartışıldı. Senin için tacizin sınırı nerede başlar?

Açık bir şekilde istemediğimi beyan ettikten sonra devam eden her şey benim için tacizdir.

GÜÇ GÖSTERİLERİNİN OLMADIĞI BİR GELECEK HAYAL EDİYORUM

Geleceğe dair nasıl hayallerin var?

Kendi ütopyamda; silahların, cinayetlerin, sevimsiz güç gösterilerinin, sınırların ve ayrımların olmadığı bir gelecekte, huşu içinde yaşamayı hayal ediyorum… Ve tabii kariyerimle ilgili olarak o bahsettiğim, şarkıcıların taklidini yapmaya çalışan küçük kız çocuğunun aklından geçen her şeyi gerçekleştirmek istiyorum.