Pazar Postası Derin mavi suların efendisi
Paylaş
Derin mavi suların efendisi

Fotoğraf çekmek, doğru anı yakalamak zordur. Anlamı bozabilecek birçok detay kareye girebilir. Suyun altını fotoğraflamak ise büyük beceri ve teknik bilgi ister. Aynı zamanda da iyi bir dalgıç olmayı gerektirir

MERVE ÖZAYTEKİN

mozaytekin@posta.com.tr

Türkiye’de iyi su altı fotoğrafı çeken çok kişi yok. Kerim Sabuncuoğlu su altı fotoğrafı çeken başarılı azınlıktan. Geçtiğimiz aylarda Türk Milli Takımı’yla adını dünyaya duyuran Kerim Sabuncuoğlu aslında büyük organizasyonlar düzenleyen bir şirketin sahibi. Hobi olarak başladığı su altı fotoğrafçılığında dereceler alınca Milli Takım’a da kendini kabul ettirmiş.

Dünya Şampiyonası’nda geniş açı dalında ikinciliği elde etmiş, gümüş madalyayı almaya hak kazanmış. Yıllardır fotoğrafa ve su altına gönül veren Kerim Sabuncuoğlu hayatını ve suyun altındaki yaşamı anlattı. Ben onu ilgiyle dinledim. Siz de seveceksiniz.

Su altı fotoğrafçılığına nasıl başladınız?

Su altı, dalış hobimdi. Fotoğraf da. Bir zaman sonra ikisi bir araya geldi.

Dalmaya nasıl başladınız?

Çocukluğum İstanbul-Çiftehavuzlar’daki evimizde geçti. Sahilde büyüdüm, dalmaya başladım. 5 yaşında şnorkeli takar, balık avlardım. Yaşım gelince tüplü dalış brövelerini aldım. Karada fotoğraf çekiyordum, suyun altında da fotoğraf çekmeye başladım.

Bildiğimiz fotoğrafçılıktan su altı fotoğrafçılığının farkı ne?

Suyun altında fotoğraf değerleri teknik anlamda değişiyor. Suyun altı tıpkı tozlar içinde kalmış karanlık bir ev gibi... Flaş, ışık ayarı öyle yapılmalı ki sudaki partiküller fotoğrafta çıkmasın. Ayrıca denizin dibinde ışık yok. Bu da renklerin kaybolması demek. Su altı fotoğrafçılığına başladığımda eğitim de yoktu, internette yeterli bilgi de. Ünlü su altı fotoğrafçısı Alptekin Baloğlu bana el verdi, çok yardımcı oldu.

İyi fotoğraf çektiğinizi nasıl anladınız?

8 sene önce ‘Her Şeye Rağmen Yaşayan Marmara’ adlı yarışmaya katıldım. İlk katıldığım yarışmada deniz şakayıkı diye bir hayvanın fotoğrafıyla juri özel ödülü aldım. “Eee oluyormuş” dedim. Sonra birçok yarışmadan iyi ödüller geldi.

Dünya Sualtı Fotoğraf Şampiyonası’nda Türk Milli Takımı’ndaydınız.

Takım olarak birinci seçildiniz. Aynı zamanda ülkemize dört madalya kazandırdınız. Siz de geniş açı kategorisinde ikinci oldunuz. Başarınızı neye bağlıyorsunuz? Şampiyona Dünya Sualtı Federasyonu (CMAS) tarafından her iki senede bir düzenleniyor. Türkiye Sualtı Sporları Federasyonu (TSSF) bu yıl büyük başarı gösterdi ve şampiyona şansımıza Bodrum’da, bizim sularımızda yapıldı. Ama jüri üyeleri Türk değildi. Tek Türk Alptekin Baloğlu’ydu. Türk Milli Takımımızda Orhan Aytür ve dalış badisi Asım Dumlu ikilisi en iyi fotoğrafı çekerek dünya birincisi oldular. Orhan Bilkent Üniversitesi’nde profesör, Asım diş hekimi. Ben organizasyon şirketi sahibiyim, benim dalış badim Birkan Babakol da call center sahibi. Yani asıl mesleğimiz deniz altında değil. Buna rağmen hepimiz büyük başarı gösterdik.

Yarışmaya nasıl hazırlandınız?

Yarışmada 5 kategori var. Balık, geniş açı, modelli geniş açı, makro, konulu makro. Yarışmadan önce federasyon noktaları belirledi. Gittik antrenmanlarımızı yaptık. O noktaya girip en iyi fotoğrafı çekip çıkartmak gerekiyor. Ama onun da başarı getirme garantisi yok. Sabah antrenman yapmış olabilirsiniz, kuradan akşamüstü çıkabilir. Hayalkırıklığı yaşanabilir. Çok şükür ki biz hepsinde dalmıştık. Tek hayalkırıklığını her dönem şampiyon olan Portekiz, İspanya ve Fransa yaşadı. Fotoğraflarımızı gördükten sonra tebrik ettiler.

Dalış badinizin doğru kareyi yakalamanızdaki etkisi ne?

Dalış badime hayatımı teslim ederim. Benim işim aşağıda en iyi kareyi yakalamak. O ise hem derinliğe, hem etrafa bakar. İyi kareyi görürse bana gösterir. Seyahate 200 kiloluk ekipmanla gidiyoruz. Suyun aşağısına inerken de kilolarca malzeme almak durumundayız. Badi benim elim kolumdur. Neye ihtiyacım varsa, sualtında konuşmadan anlaşırız, çıkarır bana verir. Aynı zamanda ışığımı tutar, modelliğimi yapar. Birkan neyi çekmek istediğimi bilir. İyi bir ikili olduk. Ve ben geniş açıda dünya ikincisi oldum. Ayrıca dört kategoride fotoğraflarım ilk 10’a girdi.

Bir dalgıçın deniz tatili nasıl geçer?

Yazlığımız da Bodrum-Torba’da. Yaz tatilinde şezlongda yatmaktan keyif almam. Suyun altında olmalıyım. Kuru durumam. Diyelim başka bir ülkeye tatile gideceğim. Önceden tekneyi, dalış noktalarını, dalış rehberini, her şeyi ayarlarım. Çünkü yurt dışındaki mevsimler bizimkiyle aynı değil. Bodrum’da bile antrenman yaptığım 1. gün ile 17. gün arasında balık çeşidi değişti.

Suyun altında en çok neyle karşılaşmak istersiniz?

Her sene sardalya göçü Afrika- Mozambik’te oluyor. 10 km boyundaki sahilden 6-7-10 metre boyunda bir balık kümesi geçiyor. Tonlarca balık arasında yunus, kılıç balığı, akyalar var. Bir yandan martılar atlıyor, diğer yanda botlu ağlı balıkçılar avlanıyor. Bu müthiş doğa olayını görmek istiyorum.

Görüp de unutamadığınız sahne?

Kızıldeniz’e indim. Tanesi 10-15 kg olan sinaritler çiftleşmeye gelmiş. Altında akyalar çift çift geziyordu. Akya gümüş rengi olur sanıyordum. Ama çiftlerden biri siyah biri beyazdı. Çiftleşerek geziyorlardı. Tam o esnada 100 kg bir orkinos geldi. Bir çifti kaptı gitti. Müthiş bir sahneydi. Canlı belgesel seyretmek gibi, çok çok heyecanlıydı.

Suyun altı nasıl?

Çok enteresan. Çok vahşi. Ona rağmen büyük ahenk var. ‘Avladığımı sonra yerim’ demez su altı canlıları. Acıktı mı yer. Gece ise bambaşka bir dünya var. Taşların arasındakiler çıkıyor, mercanlar kendini gösteriyor. Meşhur Nemo filmindeki palyaço balığı örneğin en efelenen balık. Gelir gözlüğüme çarpar, dayılanır.

Denizden ne çıksa yer misiniz?

Kaptan Cousteau der ki, “Ahtapotun evinizdeki köpek kadar akıllı olduğunu bilseydiniz yer miydiniz?”. Gerçekten ahtapot çok akıllı bir hayvan. Ben yememeyi tercih ediyorum. Suyun altında görseniz, siz de yemeye kıyamazsınız. Deniz kabuklarına gelince, evlerde süs olarak kullanılanlar benim için ceset. Çünkü deniz kabuğu aslında bir başka deniz canlısının yuvası olmaya aday. Çok kez deniz canlısının deniz kabuğuna yerleştiğine şahit oldum.

İstanbul’da suyun altı nasıl?

Marmara Denizi çok temiz değil ama daha kötüye gitmiyor. İlk 8 metrede göz gözü görmüyor. Kendi paletimi göremiyorum mesela. 8 metre sonra müthiş bir akıntı var. Su pırıl pırıl. Ama rengi yeşil. Mavi değil. Eskiden denizin rengi beyaza dönermiş balıktan, kaynaklar öyle diyor. Artık öyle bir beyazlık yok. Yassıada müthiş. Özellikle makro çekimler için acayip bir hayat var. Poyrazköy tarafında iyi yerler var. Bostancı’nın açıklarında ise Mandataşları vardır. Denizin dibinde bir kilise bulundu. İşin enteresanı kilisenin aynısı tam karşıya da yapılmış. Seneler sonra kiliselerden biri batmış. İstanbul çok çok zengin.

Sizin gibi fotoğraf çekmek isteyenlere tavsiyeniz?

Önce dalmayı öğrensinler. Brövelerini alsınlar. Fotoğraf makinaları kullanılmış olabilir. İkinci el alsınlar ilk denemelerde. Düzelmesini istediğim bir şey daha var. Dalış noktaları dalışa uygun hale getirilmeli. Şamandıralar konulsun. Mısır bile bu işi çözmüş. Bizde dalış noktaları çapa atmaktan delik deşik. Umarım o da yakında düzelir.

(18.09.2011 tarihli Pazar Postası'ndan alınmıştır.)

2

Haberin Devamı