Artun Ünsal Köyden çıkan halkbilimci Sabri Koz
HABERİ PAYLAŞ

Köyden çıkan halkbilimci Sabri Koz

Sivas-Divriği’nin Kırkgöz Köyü’nde doğdu Sabri Koz. 1950’de... Anasının onbirinci çocuğuydu. Babasının bir su değirmeni vardı. Bahardan sonbahara kadar Çamşıh bölgesindeki dokuz köyün hizmetini görür, onların buğdayını öğütürdü. Nalbantlık da yapar, at, öküz, eşek nallardı. Kırkgöz bir Alevi köyüydü ama Sabri’nin ailesi değildi. Yine de onlar gibi, kışın sıcak ocağın yanında toplaşır, ana-babalarının yüksek sesle okuduğu “Kerbela Vakası”, “Hz. Ali’nin Cenkleri” ve “Kerem ile Aslı” gibi halk edebiyatı klasiklerini kimbilir kaçıncı defa dinlerler, duygulanırlardı. Baharda yağmurlar geldiğinde, anasının eteğine yapışır, Divriği Kalesi’nin tepesine çıkarlar, Taşbaşı’nda Çaltı Çayı’nın selle coşup kabarmasını seyrederlerdi. Acıklı öyküler dinleyip “ağlamaklı geçen” çocukluk günleri, onda duygusallık, duyarlılık ve edebiyat sevgisinin tohumunu atıyordu. Ortaokuldan sonra Sivas İlköğretmen Okulu’nun parasız yatılı sınavını kazandı. Ama nasıl? Matematikten sıfır, edebiyattan on almıştı. Umutsuz vak’a yani. Bereket, sınav kağıdını okuyan edebiyat öğretmeni ilginç bulduğu bu köylü çocuğa “kefil olmuş”, öteki meslekdaşlarını da ikna etmişti. Sabri, bu gerçeği aylar sonra, adını unutamadığı öğretmeni Hasan Salih İskender’in “Beni mahçup etme” demesiyle öğrenecekti. Yatakhanede Sabri’yi anasının diktiği uzun köylü donuyla gören arkadaşları başlarda ona çok güldüler ama o yılmadı. Okul, Sabri’nin yaşamında “büyük bir devrim oldu”. Okulun zengin bir kitaplığı vardı. Burada şiirle tanıştı, kendisi yazmaya başladı. Varlık Dergisi, Türk Dili Dergisi ile beslendi durdu. Artık edebiyat ortamına dalmış bir kitap delisiydi. Yaşar Kemal’in ‘İnce Memed’ini okudu, toplumsal eşitsizliğe dayanamayan “sol damarı” atmaya başladı. Mezun olunca, Adapazarı-Geyve’deki Akçakaya Köyü’nün ilkokuluna öğretmen atandı. Sadece üç ay kalabildi. Çünkü, İstanbul- Ziverbey’e taşınan Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü sınavını kazanmıştı. 1968 yazında Avrupa’da, ardından Türkiye’de başlayan öğrenci hareketleri nedeniyle, Sabri de kendini bir anda “devrimci ortam” içinde buldu. Bir çokları gibi geceleri gizli fabrika afişlemeleri yaptı, işçi-köylü gazeteleri sattı. Tutuklanmadı, ucundan sıyırdı. Zaten eline hiç silah almadı, teröre bulaşmadı. Enstitüde Orhan Şaik Gökyay, Cemil Yener, Çağatay Uluçay gibi çok değerli hocaları oldu. Şair Behçet Necatigil de. Ne var ki, Behçet Hoca, Sabri’nin tüm şiirlerini sabırla okuduktan sonra “Şiire hizmet edebilirsin ama büyük şair olamazsın. Başka şeyler yap. Mesela, folklor ve halk edebiyatı araştırmalarına yönel” tavsiyesine bulunacaktı. Hocasının sözünü dinledi ama şairlik içinde “hep bir ukde” olarak kalacaktı. Şiir yazmayı sürdürseydi... Belki...
Sabri, kendi kendine Osmanlıca öğrendi. Zamanla el yazması eserleri okuyacak kadar. Kiril alfabesini çözüp Azerice kitaplar okumaya çalıştı. Türk Folklor Araştırmaları Dergisi’nde yazıları çıkmaya başladı.

Haberin Devamı

O bir kitap kurdu

Haberin Devamı

Şimdilerde ilçe olan Maraş-Elbistan’ın Ekinbözü Ortaokulu’nda 1971-1975 yılları arasında hem Türkçe öğretmenliği hem yöneticilik yaptı. İstanbul’a atanmak istedi, Kasımpaşa Ortaokulu’nda Türkçe öğretmeni oldu. 1997’de emekliydi. 1987-1997 arasında Feriköy Özel Ermeni Ortaokulu’nda Türkçe öğretmenliği yaptı. Öğrencilerinden Ermenice harfleri öğrendi. Ermeni harfleriyle Türkçe yazılmış aşıknâmeleri okuyabilme fırsatını da böylelikle buldu. Bu çabalarında, tarihçi ve araştırmacı Kevork Pamukçuyan’dan da çok yardım görüyordu.
Hiç boş durmadı, Ana Britannica, Tarih Vakfı İstanbul Ansiklopedisi, Hüriyet Ansiklopedisi’ne katkıda bulunmanın yanı sıra, yayınevlerinde düzeltmenlik yaptı. Türk halk edebiyatının ölmez ustası Pertev Naili Boratav’ın Tarih Vakfı arşivinde görev almak, onun için “hayatının onuru” oldu. 1999’da Enis Batur’un daveti üzerine gittiği Yapı Kredi Bankası Yayınları, Sabri Koz için yeni bir okul oldu. Beş aylığına gelmişti, “Bir yere gitmiyorsun, kalacaksın” dediler, kaldı. Editör olarak bir çok değerli işe imza attı. Örneğin, on ciltlik “Evliya Çelebi Seyahatnamesi”nin orijinal metinden aktarılmasında “çorbada tuz misali” katkısı oldu. Titizlikle hazırladığı “Yemek Kitabı” tarih, halkbilimi ve edebiyatın harmanlandığı nefis bir çalışmadır. Şu sıralar, Çağatay Uluçay hocasının Harem’e ilişkin çeşitli yazılarını kitaplaştırıyor, Ziya Gökalp’ın “Tüm Eserleri”ni, Ömer Seyfettin’in geçenlerde bulunan kayıp “Günlük”ünü ve Tahir Alangu’nun “Türkiye Folklorü”nü yayına hazırlıyor. Ermeni harfleriyle Türkçe yazılmış altı yemek kitabını da ortak kültür tarihimizin belgeleri olarak günümüze aktaracak.

Haberin Devamı

Geçimsiz değil, huysuz

1977 yılında evlendiği resim öğretmeni eşi Zeliha Şükran’dan bir kızı ve bir oğlu oldu. Biri arkeolog, Dolmabahçe Sarayı’nda çalışıyor. Öteki ise kimya mühendisi. Sabri Koz, efendi ve nazik bir ademdir. Biraz da alıngandır. Vefasızlığa, değerbilmezliğe, haksız yere söz işitmeye dayanamaz. Gelgelelim, kırgın ya da küs olduğu kişi sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Kendi itirafıyla, “Geçimsiz değil ama huysuzum”. Çabuk kızar, çabuk durulur, sabun köpüğü gibi. Haklı olsa bile özür dilemekten çekinmez. “İnsan kaybetmek bana büyük yük olur” çünkü. Sabri Koz aşçı değil ama iyi yemeğe düşkündür. Yine de “gurme” havalarına girmez. “Oburluğu gurmeliğe tercih ederim.”
Çalışma hayatına gelince, “Becerikli değilim ama mükemmeliyetçiyim” der durur. Sabri Koz, her şeyden önce onu köyünden çıkarıp hayatın kucağına atan öğretmen kimliğiyle anılmak ister. Kitap meraklısı bir halkbilimci olarak da elbet. Kişiliğinin hamuru bunlar zaten. Okumaya, yazmaya devam. Durmamacasına. Duramaz ki! “Durursam biterim”...

Bu yazı 30 Nisan 2011 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır

Sıradaki haber yükleniyor...
holder