Gözde Hatunoğlu Bildiğiniz tüm anti kahramanları unutun: Joker geliyor
HABERİ PAYLAŞ

Bildiğiniz tüm anti kahramanları unutun: Joker geliyor

Haberin Devamı

Tartışmalar vizyona girmeden başladı

Venedik Film Festivali’nde büyük ödül olan Altın Aslan’ı kaptı.

Başrol oyuncusu Joaquin Phoenix’in insanüstü performansıyla çok konuşuldu.

Joker karakterini oynadıktan kısa süre sonra hayatını trajik bir şekilde kaybeden Heath Ledger ve Joaquin Phoenix sürekli kıyaslandı.

Filmin gösterime girmesine kısa bir süre kala şiddet övgüsü içerdiği ve ayaklanmalara sebep olabileceği tartışmaları başladı ve dağıtımcı şirket Warner Bros sıkıntılı günler yaşadı.

Yani bir film daha gösterime girmeden adından ne kadar bahsettirebilirse o kadar bahsettirdi adından Joker .

Bildiğiniz tüm anti kahramanları unutun: Joker geliyor

Manipule ediyor

Burada bizi ilgilendiren kısım elbette filmin etrafında oluşan bu auranın koca bir balondan ibaret olup olmadığını düşünmek.

Ve naçizane bununla ilgili fikrimizi sinemaseverlerle paylaşmak…

Bu satırları yazarken filmin online ortamlara henüz düşmüş soundtrack’ini dinliyorum bir yandan.

İskandinav müzisyen Hildur Guðnadóttir’in bir araya getirdiği notalar gerçekten insanın içine işliyor.

Filmden sahneler gözümde canlanıyor ve itiraf etmek gerekirse kendimi duygusal olarak filmden uzaklaştırmakta zorlanıyorum.

Aslında Joker’le ilgili bahsedebileceğimiz ilk olumsuzluk bu olabilir: Film neredeyse tamamen insanı içine hapsetmek, seyircinin filmle ve içindeki hikâye/kahramanla kuracağı empati duygusunu manipüle etmek ve başrol oyuncusunun muazzam performansına yaslanmak üzerine kurulu.

Bu filmden kötü bahsetmemiz için sebep değil belki ama, izlerken de izledikten sonra değerlendirirken de aklımızda tutmamız gereken bir gerçek.

Bildiğiniz tüm anti kahramanları unutun: Joker geliyor

Karakter filmi

2019 yılı yapımı, yönetmen koltuğunda Tod Phillips’in oturduğu ve başrolünde Joaquin Phoenix’in Joker’e hayat verdiği Joker filminde Robert De Niro ve Frances Conroy gibi iki usta oyuncuyu daha izleme şansına sahip oluyoruz.

Tüm Batman külliyatından faydalanan, çizgi romanlar ve onların film uyarlamalarının çoğundan ufak tefek parçalar alan Joker filmi bir yandan da aslında bu mecraların hiçbirinde yeri olmayan farklı bir Joker karakteri yaratıyor, izleyiciye tanıdık bir çevre ve arka planda bir başka anti-kahramanın oluşum, gelişim ve değişim sürecini anlatıyor.

Arthur Fleck, Gotham şehrinde annesiyle birlikte yaşayan, bir yandan çalışıp bir yandan da onun bakımını üstlenen yalnız, mutsuz ve itilmiş bir adam.

70 ve 80’lerin New York’unun bire bir benzeri olan Gotham şehri kötü yönetilen, insanların sokakta sefil olduğu, zenginlerin ise her şeye gözlerini kapatarak keyif çattığı kaos içinde bir yer.

Arthur bu şehrin ‘kaybedenler’inden biri.

İkinci sınıf, görmezden gelinen, yok sayılan…

İleride bir kötülük timsaline dönüşmesinin, Batman’in antitezi bir anti-kahraman olmasının altında yatan en önemli sebeplerden biri de bu.

Scorsese etkisi

Arthur’un Joker’e dönüşme hikâyesi olarak adlandırabileceğimiz, kimi yerde klişelere hapsolan (yerlerde tekmelenen, herkes tarafından dalga geçilen, toplum içinde sürekli utandırılan bir kaybeden portresi klişesi yani), bir karakter filmi olan bu yılın bombası, çizgi roman uyarlamaları dünyasında örneklerine çokça rastladığımız bir ‘orijin’ yani başlangıç öyküsü aslında.

Ancak bütün bu çizgi roman referansları sizi şaşırtmasın.

Joker aslında tümüyle 70’ler Hollywood’una damgasını vurmuş “Taxi Driver”, “The King of Comedy” gibi Martin Scorsese filmlerine benziyor.

Hatta belki biraz fazlaca…

Bildiğiniz tüm anti kahramanları unutun: Joker geliyor

Yönetmen Tod Phillips bu bağlantıları reddetmiyor.

Hatta filmde Robert De Niro’ya (yukarıda bahsi geçen Martin Scorsese filmlerinin yıldızı olan hani) rol vererek adeta bu büyük yönetmene, onun sinemasına ve döneme damga vurmuş olan filmlerin atmosferine saygı duruşunda bulunuyor.

Joaquin Phoenix olmasaydı...

Filmin olay örgüsünü çok fazla anlatıp seyir zevkini bozmak gibi bir niyetimiz elbette yok.

Ancak şunu bilmek yeterli: Joker’in daha önce izlediğimiz Batman filmleriyle bağlandığı noktaları görmek seyirci olarak haz duymanızı sağlayacaktır.

Bir karakter filmi olarak tanımladığımız Joker, gerçekten de merkezine aldığı karakteri her yönüyle, tüm yüzeysel ve karanlıkta kalan taraflarıyla mükemmel şekilde anlatıyor, kötülüğün kalbine, derinlerimizde sakladığımız travmalara, çocukluğumuza, ailelerimize, içimizde biriken nefretin ve acının akacak yer bulamayınca, yani sağlıklı bir sağaltımı olmazsa neye dönüşeceğine mercek tutuyor.

Ve bunu Joaquin Phoenix’in insanı efsunlayan, gözlerini ayıramadan izlediği, ürkütücü gerçeklikte, patlayıcı etkiye sahip pırıl pırıl oyunculuğundan yardım alarak yapıyor.

Joaquin Phoenix olmasa Joker filmi olamazdı desek belki biraz abartmış oluruz.

Ama yine de Joaquin Phoenix dışında hangi isim bu performansı sunabilirdi aynı rolde diye düşününce bir isim bulmak hiç de kolay değil…

Filmi özel kılan ama aynı zamanda da tartışmaların odağına taşıyan tarafı yarattığı karakteri ‘yaratan’ toplumsal kodları, bir çeşit sosyal histeri olarak adlandırabileceğimiz olaylar zincirini ele alış biçimi.

Filmin okumasını yaparken şiddeti merkezine alan ve bu şiddeti meşrulaştıran bir film gibi ele almak mümkün.

Ama madalyonun öbür yüzünde, anlatılan her şeyin odağında zaten var olan, başkaları ya da başka şartlar yüzünden oluşmuş bir şiddetin, toplum içindeki bireyleri nasıl şekillendirdiğinden dem vurduğunu söylemek de mümkün.

Kimsenin bir film yüzünden bir anda şiddet meraklısı olup eline taşlar ve sopalar almayacağını öngörüyor mantığımız.

Ama bir yandan da 21. yüzyılın getirdiği karmaşa dolu hayatlarımızın her anına işleyen bir şiddetle dolu olduğumuz, her an patlamaya hazır (mecazi) bombalarla çevrili bir dünyada yaşadığımız bir gerçek.

Bildiğiniz tüm anti kahramanları unutun: Joker geliyor

Ezcümle, karşımızda estetik açıdan çok albenili, oyunculuk performansı açısından muazzam bir etkileyiciliğe sahip, kusurları olsa da iyi yönetilmiş, bazı izleyiciler tarafından yanlış anlaşılmaya müsait noktaları da olsa olsa yılın en önemli filmlerinden biri duruyor.

Salondan çıktığınızda etkilenmemiş olma ihtimalinizin çok düşük olduğu, sadece Joaquin Phoenix için bile seyredilmeye değer, sinemasal açıdan değerli bir film var.

Üzerine bolca düşünmek, konuşmak, tartışmak gerek.

Bu zihin egzersizlerinden hem sinema hem de yaşadığımız dünya adına önemli sonuçlar çıkaracağımız kesin.

Şimdiden iyi seyirler…

Sıradaki haber yükleniyor...
holder