İnci Tulpar 19 MAYIS'TA ANKARA VE ANITKABiR
HABERİ PAYLAŞ

19 MAYIS'TA ANKARA VE ANITKABiR

Haberin Devamı

Bazen fırsat bulup iki günlük kısa mesafeli yurt içi geziler yapabilmek ailece paylaştığımız bir mutluluk. Bu hafta sonu da 19 Mayıs’ın anlam ve önemine uygun olarak, çocuklara Anıtkabir’i gezdirmek istedik. Hem eşimi, hem de beni küçükken ailelerimiz Anıtkabir’e götürmüş. İkimiz de bu geziyi ‘mutlu çocukluk anılarımıza’ katmışız.

Çocuklarımız da ilerde böyle bir anıya sahip olsun istedik ve istikameti Anıtkabir olarak belirledik. Yolculuk sırasında, öğle yemeği için Bolu tünelinden çıkıp Yurdaer Mutfak Sanatları Merkezi’nde durduk. Gerçekten sanat yapıyor adamlar! Mönüden bazı yemekleri sayınca nedenini siz de anlayacaksınız: Yufkalı kaz şeridi, etli borani, vişneli etli yaprak dolması, cevizli erişte ve daha neler neler... ‘Tad avcısı’ okuyucularıma tavsiye ederim. Ankara’da yollar, çevre düzenlemesi, yapılar ben görmeyeli çok gelişmiş, güzelleşmiş. Şehir yoğun bir kalabalık sergilemese de parklar, dondurmacılar, pastaneler yine cıvıl cıvıldı.

Anıtkabir’e ulaştığımızda giriş için uzun bir sıra ile karşılaştık. Bizim gibi düşünüp gelen ailelerin sayısı fazlaydı. Aslanlı Yol’un aslanlarına, arkeoloji öğrencileri bakım yapıyorlardı. Burada gezi yazısına bir parantez açalım; Aslanlı Yol’daki 24 aslan heykeli “24 Oğuz boyu”nu, aslanların çift olması “birlik ve bütünlüğü”, kedi gibi yatar pozisyonda olması da “barışseverliği” temsil ediyor. Arkeoloji, bu ülke için en önemli sanat tarihi dallarından biridir. Geçmişte zengin medeniyetlere yurtluk yapmış bu toprakların ve denizlerin dibinde, insanlık açısından çok önemli arkeolojik eserler var. Bunların bulunup çıkarılması, korunup kollanmasını devletin en önemli sorumlulukları arasında görüyorum. Modern Türkiye’nin çağdaş, güzel gençleri heykeller üzerinde, kızgın güneş altında dikkatle çalışıyorlardı. Parantezi kapayalım.

Mozolenin önüne vardığımızda, yine yoğun bir kalabalık ile karşılaştık. Ata’nın kabri 40 tonluk yekpare mermerden yapılan sembolik lahitin yaklaşık 7 metre altındaki mezar odasında bulunuyor. Atatürk Selçuklu-Osmanlı kümbet mimarisine göre yapılmış sekizgen şeklindeki mezar odasında, “vatan toprağında” yatıyor. Sezen Aksu gibi ben de ‘insanları kategorize etmeyi’ sevmediğim için, ziyaretçilerin dış görünüşlerinin tasviri yapmayacağım. Yalnız ‘her tip kılık kıyafet mevcuttu’ diyeyim ki gözünüzün önünde bir canlandırma olsun. Yanı sıra insanların Anıtkabir’de duygusallaştığı bir gerçek. Şahsen tecrübe etmiş oldum.

Atmosferden ve diğer ziyaretçilerden etkilenmemek mümkün değil. Türk milletine gömüleceği yer konusunda vasiyette bulunmayan Atatürk’ün yıllar önce bir gezi sırasında Rasattepe’yi gezerken ağzından dökülen “Bu tepe ne güzel bir anıt yeri...” Radyolarda dönen bir banka reklamında, kadın nişanlısına gelecekle ilgili planlarından bahsediyor; “4 odalı ev, 4 çeker araba, e tabi 4 tane de çocuk!” Bu reklamı her duyduğumda aklıma Amerika’da devam eden bir kampanya geliyor.

Bir internet sitesi, Amerikalıları ‘daha az harca, daha çok biriktir, gereksiz eşyaları bağışla’ kampanyasına davet ediyor. Kısacası ‘Hayatınızı sadeleştirin’ diyor. Bu yaklaşım, devam eden ekonomik kriz, işsizlik, düşen ev fiyatları ve artan kredi borçları arasında debelenmekte olan Amerikalılar arasında o kadar ilgi görmüş ki Dört dörtlük sözleri, Anıtkabir’in yeri olarak bu noktanın seçilmesinde etken olmuş.

Bu tepede, M.Ö 12. Yüzyıl’da Anadolu’da devlet kuran Frig uygarlığına ait tümülüsler (mezar yapıları) varmış. Anıtkabir’in Rasattepe’de inşa edilmesine karar verildikten sonra bu tümülüslerin kaldırılması için arkeolojik kazılar yapılmış. Bu tümülüslerden çıkarılan eserler, Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmekteymiş. Bu seferki gezimizde Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne zaman ayıramadık. Gelecek sefere ‘mutlaka uğranacaklar listesi’nde baş köşeye yazdık. Ankara! Tekrar görüşene dek kal sağlıcakla.

Masalların tadı

Masalları sever misiniz? Siz de benim gibi masalları seven bir yetişkinseniz, bir kitapçıya girdiğinizde çocuk kitapları bölümüne mutlaka uğruyorsunuzdur. Çocukluk okumalarım ‘Küçük Karabalık’, ‘Şeker Portakalı’, ‘Küçük Prens’ ve daha nice masal kitaplarının tadı hâlâ damağımda iken, yeni bir masal kitabı ile tanıştım.

Daha doğrusu önce www.birdolapkitap.com adlı harika bir edebiyat sitesi ile tanıştım, ardından da onların önerdiği pek çok güzel kitapla... İşte, yazar Alkım Yaka’nın ‘Sakız Cinleri’ isimli kitabı da ‘birdolapkitap’ sitesinde önerilen yeni masal kitaplarından biri. Hemen bir tane edindim. 8 yaşından itibaren tüm çocuklar ve çocuk ruhunu koruyan yetişkinler tarafından ilgi ile okunacak bir kitap.

Hatta birkaç kez okunarak, sadece hikâyesi değil, felsefesi hakkında da düşünülmesi gereken, babaların çocuklarına verdikleri hediyelerde bile, çocuklarının istek ve kişilik özelliklerinden çok, kendi çocukluklarını ve beklentilerini yansıttıklarını irdeleyen bir masal. Bu bağlamda; baba-çocuk birlikte okunduğu zaman her ikisine de pek çok katkıda bulunabilecek temalı bir hikâyesi var. Uyku öncesi, pek güzel bir ‘çocuğumuzla vakit geçirme’ olanağı sunuyor.

Dört dörtlük

Radyolarda dönen bir banka reklamında, kadın nişanlısına gelecekle ilgili planlarından bahsediyor; “4 odalı ev, 4 çeker araba, e tabi 4 tane de çocuk!” Bu reklamı her duyduğumda aklıma Amerika’da devam eden bir kampanya geliyor. Bir internet sitesi, Amerikalıları ‘daha az harca, daha çok biriktir, gereksiz eşyaları bağışla’ kampanyasına davet ediyor.

Kısacası ‘Hayatınızı sadeleştirin’ diyor. Bu yaklaşım, devam eden ekonomik kriz, işsizlik, düşen ev fiyatları ve artan kredi borçları arasında debelenmekte olan Amerikalılar arasında o kadar ilgi görmüş ki internette arattığınız da ‘Hayatınızı basitleştirmenin yöntemleri’ adlı pek çok kitap, makale ve tavsiye ile karşılaşıyorsunuz.

Bu tavsiyeler; birbiri ile uyumlu basit giysilerden oluşan bir gardırop ile başlayıp evde internetsiz, sokakta cep telefonsuz yaşamaya kadar uzanıyor. Sağlıklı ve evde beslenme, doğada spor, evinizi işyerinizin yakınına taşıyıp zaman ve ulaşım ücretlerinden tasarruf, kitap ve dergileri kütüphanelerde okuma gibi pek çok madde de elbette bu listelerde. Belki hepsini bir anda yapmak mümkün değil. Ama bazılarını deneyebiliriz. Çünkü etraflıca düşününce olayın sadece maddi olmadığı, aslında arkasındaki felsefede ciddi bir ‘yaşam enerjisi tasarrufu’ avantajı da barındırdığını düşünüyorum. ‘Azıcık aşım, kaygısız başım’ diyenler, dört dörtlük kredi reklamını duysalar ne derlerdi acaba?

Sözcüklerin gücü

Ülkemizde yeni uygulanan ‘sosyal mesaj verme’ videolarını televizyon ve internette görmüşsünüzdür. Örneğin Sağlık Bakanlığı ‘Sigarayı Bırakma Kampanyası’ çerçevesinde bu yöntemi etkili bir şekilde kullanıyor. Bu tip videolu kampanyalardan biri de ‘Uluslararası Af Örgütü’ tarafından gerçekleştirilmekte.

Serinin adı ‘Power of Words-Sözcüklerin Gücü. Uluslararası Af Örgütü Türkiye sitesinde ‘kelimeler değişim yaratabilir’ adıyla kayıtlı. Türkçe altyazısı var. İlistürasyon olarak hazırlanmış bir klip ile, sözcüklerin mutluluk, dostluk ve sevgi getirebildiği gibi, insanın başına dert açabileceğinden de bahsediliyor. Zimbabweli insan hakları savunucusunun hükümet aleyhine söyledikleri nedeni ile kaçırılmasını, Çinli gazetecinin e-mesaj yüzünden 10 yıl hapse mahkum edilmesini, İranlı binlerce genç insanın ‘adil bir seçim süreci’ talep ettikleri için hapsedilmesini anlatan bir video bu...

Herkesi ‘kendi sözcüklerini’ kullanarak haksızlığa karşı otoritelere mektup yazmaya davet ediyor. Ülkemizde www.acileylem.org sitesine girdiğinizde sivil toplum örgütleri destekli ‘af’ çalışmaları hakkında bilgi alabiliyorsunuz. Bazen Tayvanlı bir gencin infazına, bazen İranlı bir kadının recm cezasına, bazen haksız olduğuna inandığınız ülkemizdeki bir uygulamaya karşı sadece ve sadece ‘sözcüklerin gücü’ ile itiraz ediyorsunuz. Sözcükler sihirlidir. Kelimelerin gücüne inanan insanlar, dünyada mutlak değişimler yaratabilirler, en azından ‘insan eliyle oluşan zalimliklere’ karşı bir duruş sergileyebilirler.

( 14.05.2011 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır. )



Sıradaki haber yükleniyor...
holder