Kerem Akça Rotterdam’dan iki yerli filmin eleştirileri
HABERİ PAYLAŞ

Rotterdam’dan iki yerli filmin eleştirileri

49. Uluslararası Rotterdam Film Festivali’nde üç yerli film görücüye çıktı. Geçen hafta değerlendirdiğim Ercan Kesal’ın “Nasipse Adayız”ının yanı sıra Deniz Tortum imzalı “Maddenin Halleri” ve İbrahim Karatay’ın kısası “Şiddetin Gölgesi” dünya prömiyerlerini yaptı. Bunlardan biri deneysel kuşağımızın varlığına dikkat çekerken, diğeri ise ağır tempolu taşra güzellemesinin dinmediğini duyurdu.

‘Maddenin Halleri': Deneysel ve distopik bir otopsi

Filmin notu: 5

Rotterdam’dan iki yerli filmin eleştirileri

“Maddenin Halleri” (2020) belki de “Gen”in (2006) gerçekçi ve deneysel kardeşi gibi. Bir hastanedeki ameliyatlar ile cerrahi motiflerin iç içe geçtiği, kamera kaydırmasıyla bakış açısından her şeyin gerilimli hale geldiği zihin açan bir ‘otopsi’yi keşfe çıkıyor. Aslında günümüzle babasının dönemi arasında bağ kurmuş Deniz Tortum.

Haberin Devamı

Bu da son düzlükte Erdoğan’a uzanan bir eleştirel boyut da getiriyor. Maddenin hallerini arşınlarken kameranın koridorda usul usul kaydırılması ise hastaların ‘anestezi’ye sokulması algısı yaratıyor. Bu sayede deneysel belgeselin bitiş karesi, anlamlı bir nokta koyuyor aslında.

“Zayiat” (2013) ve “Anadolu Turnesi” (2018) adlı çalışmalarıyla bilinen yönetmen, bu kez Cerrahpaşa Hastanesi’nin uzuvlarında dolaşıyor. Ülkemizdeki hastane temsillerine en deneysel ve sıra dışı temsili ekliyor belki de. Gerçekten de gözlemlemekten vazgeçmezken bizi gizemli bir arayışın içine sokuyor.

“Maddenin Halleri”nin işlevsel bir şekilde ‘gerçeklik-hayal’ ve ‘özel-resmi’ arasındaki dengesizliği yansıtarak bir gündüz düşüne doğru yürüdüğü gözüküyor. Bir hastane objesinin neredeyse gözlemleyen kameraya dönüşüp ‘hayalet’ yerine geçebilmesi veya cerrahi öğelerin siyah-beyaz bir madde dışavurumuna dönüşebilmesi mümkün olabiliyor. Finalde son noktasının siyah-beyaz bir pencere görüntüsüyle gerçekleşmesi ise ‘otopsi’ esasları açısından şaşırtmıyor elbette…

Emre Yeksan’ın “Yuva”sındaki (2018) yan bölüm niyetine izlenen VR çalışması “Selyatağı”dan daha ileri gitmiş Deniz Tortum. Anna Maria Aslanoğlu-Aslı Erdem’in vizyonuna da eşlik etmiş. Bir hastanenin koridorlarının günümüz ile geçmiş arasında gidip gelen bir paralel evren cerrahisi olarak noktalanması gerçekten vizyon işi.

Haberin Devamı

Ülkemizde daha iyi deneysel çalışmalar izledik. Ancak burada da hastaneye bilimkurgusal yaklaşım hatırda kalacak bir gözlemcilik ve vizyon içeriyor. Tortum gibi yetenekler yerli sinemaya lazım. Aksi takdirde popüler filmlerin de sanat filmlerinin de en geleneksel olanına hapsolup birbirinin kopyası yapıtlar izleriz.

Rotterdam’dan iki yerli filmin eleştirileri

‘Şiddetin Gölgesi': Yama gibi duran bir taşra fetişizmi

Ülke sinemasının son 20 yılından aşina olduğumuz bir ‘suç ve ceza’ hikayesi… Bu kez 12 Eylül sonrasında 80’lerde yaşanan bir olay arka plana yerleştiriliyor. Hollanda’da yaşayan yerli kısa filmci İbrahim Karatay, yanına Soner Alper, Selim Güntürkün gibi isimleri yapımcı olarak alıyor. Onlardan da bir ‘yerli damar’ yaratmaya çabalıyor. Bir adamın taşradaki yalnızlığa ve suça odaklanmasını ele alıyor.

“Şiddetin Gölgesi”nde, Mustafa Uzunyılmaz müthiş bir performans sergilemiş. Filmin önüne geçiyor. Gerçekten de kontrolü ele geçiriyor. Onun taşra tiplemesi enfes bir bütünlükle, alkışı hak eden bir kavrayış gücü ile sunuluyor. Bunun ötesinde de bizi olup bitene inandırma şansı yakalıyor.

Haberin Devamı

Ama filmin Batı’ya güzel gözükme adına ‘zorlama’ duran ‘taşrada minimalist suç’a kayarak ‘hesaplı’ olmayı tercih ettiği net. “Bir Zamanlar Anadolu’da”nın (2011) yapma bir versiyonu olmak için kasıyor. NBC’nin 2010’larda en çok sevilen model yaratan filminin sayısız ardılı arasına adını yerleştiriyor. İvmeleri de, görüntüleri de kalıcı olamayacak bir kısa film sonuçta karşımızdaki.

Filmin notu: 3.5

Rotterdam’dan iki yerli filmin eleştirileri

Sıradaki haber yükleniyor...
holder