Kerem Akça ‘Tar’: ‘Anna Magdalena Bach’ın orkestra şefi biyografisi ardılı
HABERİ PAYLAŞ

‘Tar’: ‘Anna Magdalena Bach’ın orkestra şefi biyografisi ardılı

Venedik 2022’in ve ana yarışmasının en iyi ikinci filmi “Tar”, Huillet-Straub ikilisinin 1968 tarihli başyapıtı “The Chronicle of Anna Magdalena Bach”ın kuir ve modern orkestra şefi biyografisi ardılı niyetine geliyor. Yeni Alman Sineması geleneğini orkestra seanslarını estetize ederek sinematografi-başrol oyuncusu uyumuyla şaha kaldırıyor.

FİLMİN NOTU: 7.1

‘Tar’: ‘Anna Magdalena Bach’ın orkestra şefi biyografisi ardılı

KARİZMATİK BİR MODERN MÜZİK İNSAN İNSANI FİLMİ

2013’te Berlin Filarmoni Orkestrası’nın ilk kadın şefi olma unvanını eline geçiren Lydia Tar, aslında geçmişinde Rodgers-Hammerstein, Andrew Lloyd Webber gibileriyle çalışmış bir isim olarak anılıyor. Filmin girişinde onun cep telefonundan Whatsapp mesajlarıyla taze ve yabancılaştırıcı bir modern bakışa adapte olacağımızı öğreniyoruz.

Haberin Devamı

Bunu takiben ise büyüleyici bir montaj sekansla onun sahnedeki röportajına giriyoruz. İşin tuhafı bu bölümü gözetleyen kişinin de müzik insanının kendisi olması. Bu sayede aslında 2.35:1’de Florian Hoffmeister’ın gözünden akan mesafeli karelerin üst üste gelmesine odaklanıyoruz. Bu sayede albümlerin peşi sıra yerleştirilmesinin üzerine bir ses tonuyla beraber ‘karizma’ katıldığına kanaat getiriyoruz.

‘Tar’: ‘Anna Magdalena Bach’ın orkestra şefi biyografisi ardılı

ORKESTRA SEANSLARININ YIKICI ESTETİĞİ

Aslında Lydia Tar ‘kurmaca mı, gerçek mi?’ sorusunu da sordurtuyor. Ama başlangıcındaki hızlı kurguyla bizi Ken Russell’ın “Mahler” (1974), “Lisztomania” (1975) gibi modern klasik müzisyen biyografilerine uğratıyor. Fakat sonrasında Haneke’nin kurgucusu Monika Willi ile dingin bir yere kayıyor. Oradan ise Brechtiyen bir şekilde aslında ‘orkestra seansları’nın estetize edildiği bir dünyaya açılmak mümkün olabiliyor. Bu da Yeni Alman Sineması geleneğiyle gerçekleşiyor.

Adeta ABD’den Almanya’ya zıplayan ‘kimlik bunalımı’nın yüksek karizmayla ‘klasik müzik seansı’ başlatan bir orkestra şefinin yaptıklarının bize yansıtılması üzerine bir estetik izliyoruz. Bu sayede de aslında bu anların bir bütünüyle etrafımız modern görüntülerle sarılıyor.

‘Tar’: ‘Anna Magdalena Bach’ın orkestra şefi biyografisi ardılı

‘ANNA MAGDALENA BACH’IN KUIR VE MODERN ARDILI

Bu sayede Hoffmeister’in bir noktadan sonra Huillet-Straub’un plan sekanslarla klasikleşmiş “The Chronicle of Anna Magdalena Bach”ının (1968) lezbiyen ardılına dönüştüğüne ikna oluyoruz. Orada Johann Sebastian Bach’ın ikinci eşinin hayatı üzerine ikonik ve feminist bir biyografi başyapıtı ortaya konmuştu. Yönetmenlik koltuğundaki Fransız ikili ise Alman bir figüre dair dışarıdan bakışı sarsıcı bir deneycilikle resmetmişti.

Haberin Devamı

Aslında 2022 tarihli “Çaykoski’nin Karısı” (“Tchaikovsky’s Wife”) ile bu damardan geçmişe ışınlanıp Huillet-Straub damarından bir akrabalık kurulmuyor değil. Serebrennikov’un sürekli çalıştığı görüntü yönetmeniyle beraber kuir eşinin gerisinde kalan bir kadın figürün dramı özgün bir finalle güncel olabilen ama biraz uzun duran biyografiye malzeme edilmişti.

‘Tar’: ‘Anna Magdalena Bach’ın orkestra şefi biyografisi ardılı

ETRAFTAKİ KADIN KARAKTERLER ZEKİCE YERLEŞTİRİLMİ

Burada ise bir modern sanat ürünü niyetine de ‘klasik müzik’in parçalarının etrafta konuşmalardan da “Annem Hakkında Her Şey”in (“Todo Sobre Mi Madre”, 1999) kostüm tasarımcısından da feyz aldığı gözüküyor. Bu duruma destek verenler eşi Sharon’la (Nina Hoss) öpüşmeler, asistan Francesca’nın (Noémie Merlant) itirafı ve daha nicesi olabiliyor aslında. Bu durum cinsel kimlik sorgusundan ziyade Alman geleneğiyle birlikte özgürlükçü bir alevlenmeye alan açıyor.

Haberin Devamı

Fransız sanat sineması geleneğinden ise “Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi” (“Portrait of a Lady on Fire”, 2019) Merlant’ın rahatlığı devreye giriyor. Bu sayede karakterin gerçeklik sorgusu daha da katmanlı ve uluslararası hale geliyor aslında.

‘Tar’: ‘Anna Magdalena Bach’ın orkestra şefi biyografisi ardılı

20 DAKİKALIK DEVASA MONTAJ SEKANSLI GİRİŞ CAZİBELİ

Todd Field, modern bir biyografi damarının peşine düşmüş. Onu yaparken ise 158 dakikaya kadar uzanmış. Lydia Tar’ın bir lezbiyen ve kadın olarak sıkışmışlığını bize anlatıyor. Ama 20 dakikalık devasa girişin ardından 20-40. dakikalar arasında diyalog fazlası devreye girebiliyor.

Bu sayede ne olup bittiğinden ziyade biz bir çeşit ‘yabancılaştırıcı modern sanat şovu’na adapte oluyoruz. İsminden seyir deneyimine, performanslarından daha nicesine entelektüel kitleyi avcuna almayı garantileyen bir çalışma izliyoruz.

‘Tar’: ‘Anna Magdalena Bach’ın orkestra şefi biyografisi ardılı

SANATIN PERFORMANS SORGUSUNUN ENTELEKTÜEL HALİ

Ama bütünlük olarak aslında Corbet’in epizodik rock müzisyen biyografisi “Vox Lux”la (2018) kardeşlik ilişkisi kuruluyor. Kurmacalık sorgusuyla beraber de aslında finaldeki orkestranın sahneye çıkmasıyla konulan nokta çarpıcı. Açılış ile kapanışın büyüleyici bir modern biyografiye alan açtıkları çok bariz. Bu sayede bizim yolumuza çıkanlar da aslında onun anlarını, yabancılaştırıcı 2.35:1’le kavramak oluyor.

Çoğunlukla uzun planlarla “Magdalena Bach” damarından yürüme ise filmin iddiasını azaltıyor. Todd Haynes’in ‘biseksüel ve postmodern rock müzisyeni başyapıtı’ “I’m Not There”, 2007) ile rekabete asla girmiyor. Ama orkestra seansı gibi konumlanma işi başka boyuta taşıyor. Bu sayede ‘sahne-hayat ilişkisi’ne katılanlar “Annem Hakkında Her Şey”den de parçalar taşır hale geliyor aslında.

CİNSEL KİMLİK TEMASI AKERMAN’IN ‘JE TU IL ELLE’İNİ ARATIYOR

“Tar”da Field modern bir karakter keşfetmiş. Ama Nina Hoss ve Merlant’la lezbiyen ilişkinin “Carol” kadar köklenmediğini de söylemek lazım. Eğer filmi Huillet-Straub bu devirde çekseydi Akerman’ın “Je Tu Il Elle”i (1974) misali ‘özyaşamsal cinsel ilişki filmi’ne kayma olabilirdi. Bu durum senaryoya ‘Amerikanlaşma’ getirebiliyor. Ama görsel açıdan Akerman’a da yaklaşabilen bir yapıdan söz etmek mümkün yine de.

Hoffmeister, Akerman, Von Trotta işlerinin görüntü yönetmenleri gibi hareket ediyor. Ama Tar’ın çıkışsızlığı ‘iddialı’ değil de ‘yabancılaştırıcı’ oluyor nihayetinde. Bu durum uzunluğu sorgulatır hale geliyor. Ama kesinlikle klasik müzik biyografileri arasında adı anılacak, kendine özgü bir yapıt deneyimliyoruz. Cate Blanchett, “Im Not There”deki kadar sersemletici bir noktaya uzanmıyor.

‘Tar’: ‘Anna Magdalena Bach’ın orkestra şefi biyografisi ardılı

YENİ ALMAN SİNEMASI GELENEĞİYLE ŞAHA KALKIYOR

Ciddi bir yönetmen, auteur bakışıyla feminist bir orkestra şefine odaklanıyoruz. Konuşan kafalara asla kaymadan dingin bir gözlem sürecini izliyoruz. Mat renklerle beraber de orkestrayı idare etme aşamalarının resimleri irkiltici hale geliyor. Bu durum karşısında da isimden başlayan zekanın tesir ettiği dünyanın ritmi bize fazlasıyla tesir ediyor.

“Tar”, 2022’nin en iyi Amerikan biyografik filmleri arasına yerleşmeyi hak ediyor. “Blonde” kadar iddialı olmasa da Yeni Alman Sineması’nın geleneğiyle kalkındırılan yapı sinematografi-başrol performansı birlikteliğiyle şaha kalkıyor. Gudnadottir ise ince eslerle bu dünyanın gizli kahramanına dönüşüyor.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder