Mehmet Ali Birand Asıl önemlisi simgenin içini doldurmaktır...
HABERİ PAYLAŞ

Asıl önemlisi simgenin içini doldurmaktır...

Haberin Devamı

Türk Lirası’nın da bir simgesi var artık. Önemli olan simgenin estetiğinden çok, paranızın ağırlığıdır. Yok Ermeni parasına benziyormuş, yok güzel değilmiş gibi hiç anlamı olmayan tartışmaları bir yana bırakalım. Asıl önemli olan bu simgeyi nasıl kullanacağımızdır. Hemen her paranın simgesi vardır, ancak dünya sadece güçlü paraların simgesini tanır. Şimdiye kadar, Ermeni Lirası’nın veya İran parasının simgesi olup olmadığını dahi bilmiyorduk. Ekonomimiz güçlü oldukça, enflasyondan korunabildiğimiz sürece, TL simgesine de alışırız, başımızın üstünde dahi taşırız. Yeter ki paramız bizim gözümüzde değer kaybetmesin. Simgenin bu dönemde ortaya çıkarılmasının altında, ben bir siyasi mesaj da görüyorum. Haber Türk Gazetesi’nde Abdurrahman Yıldırım da değinmiş. Siyasi mesaj, Türkiye’nin Avrupa Birliği konusundaki soğukluğunu, özellikle de Euro’ya girmeyi hiç düşünmediği şeklinde yorumlanmalı. Anlaşılan, Türk Lirası kendi ayakları üzerinde durmakta kararlı. Eminim şimdiden Brüksel’de bu adım not edilmiştir.
[[HAFTAYA]]

İsim verme komedisine bir son verelim...

Bir türlü vazgeçemediğimiz bir başka hastalığımız daha ayağımıza dolaşıyor. Yollara, üniversitelere günün güçlü kişilerinin isimlerini vermek, sonrasında aynı kişiler gözden düşünce, bu defa isimlerin kaldırılması veya yeni gelenlerle değiştirilmesi. Asker yönetime el koyar, haydii yere göğe Kenan Evren ismi verilir. Cemal Gürsel caddelerinden tutun da Çevik Bir kışlalarına kadar, büyük bir cömertlikle devletin başındakiler ödüllendirilir. Okullar, meydanlar, büyük binalar, dağ taş bu şekilde kullanılır. Bunun başlıca nedeni de bu güçlü kişilerin veya o kişilerin isimlerinin verilmesini isteyen çevrelerin sempatisini kazanmak. Buna bir nevi çıkarcılık da diyebilirsiniz. Tarihi kişilerimizin, ünlü komutanlarımızın veya büyük sanatçılarımızı anma amacıyla isimlerinin kullanılmasından söz etmiyorum. Dikkat edecek olursanız, ben başka birşeyden söz ediyorum. Sadece askerler için değil, bir çok politikacımızın gözüne girebilmek için de aynı yöntemler kullanılır. Bunu yapanlar da genelde belediyelerdir. Ya kendi partilerine selam gönderebilmek ya da çıkar kurgusunu kaçırmamak için yaparlar. Sonra, bu ünlü kişiler gözden düşer veya başka parti iktidar olur, o zaman yeni isimler piyasaya çıkar. Bu komediye artık bir son vermek gerekmiyor mu? Hem kendimizi komik duruma düşürüyoruz hem de isimlerini silip atttıklarımıza büyük ayıp ediyoruz...

İlham Aliyev

Aliyev soyadı, sadece Azerbaycan için değil tüm Türk dünyası için önemlidir. Haydar Aliyev’in vefatının ardından Azerbaycan’ın başına geçen İlham Aliyev ise babasından aldığı mirası taşımaya devam ediyor. Peki İlham Aliyev kimdir, sadece Cumhurbaşkanı olarak değil, insan olarak nasıl biridir? Nelerden hoşlanır, nerelere gitmeyi, ne okumayı sever... Bunların cevabını verebilecek “İlhan Aliyev” kitabı sonunda Türkçeye çevrildi. Ünlü Rus yayınevi Molodaya Gvardiya tarafından “Büyük İnsanların Yaşamı Yaşam Öyküsü Sürüyor” serisinin son cildi olan kitabın yazarlığını ise Viktor Andriyanov ile Hüseynbala Mirelemov yapmış.

Ertegün neden bir Türk üniversitesini düşünmedi?


Ahmet Ertegün’ün eşi Mica Ertegün, İngiltere’nin ünlü Oxford Üniversitesine, tarihinin en büyük bağışlarından birini yaptı. 41 milyon dolar verdi. İngilizler havaya fırlamışlar. Bu parayla yüksek lisans öğrencilerine burs verilecek. En pırıltılı öğrenciler seçilecek ve daha da ilerleyebilmelerine yardımcı olunacak. Son derece güzel bağış. Üstelik Ertegünlere yakışan da budur. Hem merhum Ahmet’i hem de eşi Mica Ertegün’ü çok iyi tanırım, çok sevdiğim ve saygı duyduğum insanlardır. Yine de “Mica neden acaba bir Türk üniversitesine bağış yapmayı düşünmedi?” demekten kendimi alamadım. Sadece ben değil, bunu başkaları da düşündü. Hatta Cengiz Semercioğlu da köşesinde dün buna değindi. Türkiye’yi seven, destekleyen, yatırım yapan bir aile, neden Oxford’u tercih etti? Oxford zaten dünyanın en ünlüleri arasında. Oradan mezun olanların düzeyi besbelli. Nereye gitseler kapışılıyorlar. Türkiye’nin ise, herkesten çok kaliteli yetişmiş insana ihtiyacı var. Ayrıca, Oxford’un zaten parası var, sorunu yok. İhtiyaç olduğu zaman hiç zorlanmadan para bulabilen bir kurum. Mesela, neden Özyeğin Üniversitesi veya bir başka vakıf üniversitesi değil de Oxford? Ertegün ailesinin mutlaka kendi hesabı, kişisel ilişkileri vardır. Para da onların; istediklerine verebilirler. Ancak ben merak ediyorum neden bir Türk üniversitesi değil. O parayla birkaç üniversite parıldayabilirdi. Acaba paralarının yanlış yerlere gidebileceğini mi düşündüler? Yoksa beklenen prestiji sağlayamayacaklarını mı tahmin ettiler? Ne olursa olsun, yine de Mica Ertegün’ün aklına bir Türk ünivesitesini getiremediğimizden dolayı galiba bu tip sorunlar bizden kaynaklanıyor.

Tülin’in hayatı...

Tülin Şahin’i çok beğenirim. Hem güzelliği hem de farklı duruşuyla dikkatleri çeken bir insandır. Mesleğinin hakkını veren, bazılarının aksine kibarlığı ile iç güzelliğini de dışına yansıtan bir kişiliği vardır. Hayatının hikayesini oluşturan kitabı yeni elime geçti ve çok şaşırdım. Son derece değişik bir kitap olmuş. İnsanın içi açılıyor. Tülin’in çocukluğundan başlayıp bugüne kadarki hayatını resimlerle izlerken, aynı zamanda “Modellik” nedir, nasıl çalışılır, top model nasıl olunur, kaç para kazanılır, kolay bir hayat mıdır yoksa çok mu zordur gibi, kafanızdaki yüzlerce soruya da yanıt bulabiliyorsunuz. Doğan Kitap’tan çıkan “Top Model Nasıl Olunur”u özellikle tüm genç kızlara öneririm.

Tutukluluk süreleri isyan ettiriyor

Defalarca yazdım, bıkmadan yazmaya devam edeceğim. Sizler sıkılsanız dahi, lütfen okumaya ve tepki göstermeye devam edin. Zira unutmayın, bu uygulamalar yeni değil. Eski Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nden kalma. Eskiden tanınmış isimlere dokunulmaz, zavallı “Sıradan” insanlar yıllarca hapiste tutulduktan sonra “Vah vah sen masummuşun, hadi git” denir ve yollanırdı. Kimseler de devlete karşı çıkamaz, hakkını arayamazdı. Bugün, eski uygulamaların yerini Özel Yetkili Savcı ve Mahkemeler aldı. Demek istediğim, bu piyango bugün onlara, yarın da bize çıkabilir. Aklımın almadığı, iktidar partisinin şimdiye kadar bu konuda harekete geçmemiş olmasıdır. Üstelik geçmişte en çok onlar bu uygulamadan dolayı acı çektiler. İşin içinde bir bit yeniği var da bir türlü çözülemiyor. Hapisteki gazetecilerden başlayın ve diğer davalardaki sivil-asker tutuklulara kadar gidin. Aralarında 4-5 yıldır yatanlar var. Yazık değil mi, insan hayatına saygısızlık değil mi? Sonra da kalkıp, “Türkiye bir hukuk devletidir” deyin... Hadi canım siz de...

‘Son Dakika’ Haberin Televizyonlaştırılması

Deneyimli haberci Mehmet Sağnak’ın son kitabı “Son Dakika Haberin Televizyonlaştırılması” TB Yayıncılık’tan çıktı. Mehmet, haberin yıllar içerisinde nasıl evrildiğini, radyodan günümüz televizyon mecrasına kadar geliş hikayesini anlatıyor. Televizyon haberciliğinin Türkiye’deki kilometre taşlarında yaşananlar, TRT haberciliği ile “Deve cüce” haberciliğine kadar hepsi ayrıntıları ile kitapta. Sadece haberin geçmişi de yok. Biz haberciler, bir haberi kaynağından alıp hangi aşamalardan geçirir, size sunarız tüm süreç anlatılmış. Haberciliği merak edenler için güzel bir çalışma. (TB Yayıncılık: 0216 546 00 90)

Sıradaki haber yükleniyor...
holder