Mehmet Coşkundeniz 'Hiç'likten kurtulmak
HABERİ PAYLAŞ

'Hiç'likten kurtulmak

Bir kutu var önünde... İçinde bir şey olduğunu düşünüyorsun. Kutuyu açıp açmamakta kararsızsın çünkü, içinden düşündüğün şey çıkmaz diye endişe ediyorsun.

Bir yandan da düşündüğün şey kutudaysa seni çok mutlu edeceğini biliyorsun.

Bize okullarda öğretilen fizik, kimya, matematik kurallarının, formüllerinin gerçek hayatta ne işe yarayacağını sorardık hep.

Önemsemezdik, dersi dinlemezdik, sınavdan geçebilmek için sadece formülleri ezberlerdik. İşte şimdi o fizik kurallarından birinin ne kadar önemli olduğunu hatırlatacağım sana...

Haberin Devamı

***

Kutuya dönelim... Kutuda bir şey olduğunu düşünüyorsun ama ‘Ya yoksa’ diye endişe duyuyorsun. Kuantum fiziğine göre, sen o kutuyu açmadıkça o şey kutuda ne vardır, ne de yoktur.

Yani kutuda “Bir şey var ya da yok” diyemezsin. Yani ‘hiç’likle karşı karşıyasın. Çünkü kutunun kendisi önemli değildir, içindeki önemlidir.

Ve sen içindekini bilmedikçe kutu da ‘yok’ hükmündedir. Ama kutuyu açarsan gerçek yerine oturur.

Gerçek dedim dikkat et, peşinde koşmamız gereken odur. Bazen, herhangi bir şey için riske gireriz. Sonu istediğimiz gibi olmaz, hayal kırıklığı yaşarız, “Her şey bir hiç uğrunaymış” deriz...

Oysa asıl ‘hiç’ olan riske girmemektir, yani o kutuyu açmamaktır...

***

Fizikten matematiğe geçelim mi? Evet, kutuda bir şey olup olmama olasılığı yüzde 50. Ama sen o kutuyu açmaya karar verdiğin zaman şansın yüzde 50. Kutuyu açmazsan, şansın sadece sıfır...

Şimdi söyle bakalım, sıfır mı büyüktür yoksa 0.50 mi? Aç o kutuyu, içinden hiçbir şey çıkmasa da sen karlı olacaksın. Çünkü o kutuyla ilgili ihtimalleri devre dışı bırakıp yeni seçeneklere odaklanacaksın. Ama açmazsan...

Hayatın boyunca merak edip duracaksın...

Kimse aşksız kalmamalı!

Hep gerçekleşmeyecek düşlerin peşinden koştuk. Hiç ulaşamayacağımız yerlerin, elde edemeyeceğimiz zenginliklerin hayalini kurup durduk.

Elimizde olan her ne varsa kıymetini bilmeden, başkalarına ait olan şeylere imrendik. Kendimizi herkesten ayrı tutup, hatasız kıldık. Oysa biz de herkes gibiydik, bunu anlayamadık.

Hayal kırıklığına uğradıkça başkalarını suçladık, kendimizi akladık. Bir vicdan terazisi bile kurmadık. Dünyadaki herkesin bize karşı bir plan içinde olduğunu, komplolar kurulduğunu sandık.

Haberin Devamı

İçimiz kötülükle dolarken bunu ‘hayatın gereği’ diye yorumlayıp kalbini kırdıklarımıza dönüp bir kere bile bakmadık.

En insani duyguları modası geçmiş kavramlar olarak adlandırıp ‘ortam insanları’na dönüştük.

‘Trend’ adı verilen ucube yaşam tarzlarını hayatımıza adapte etmeye çalışırken ‘bağlılık’, ‘sadakat’ gibi değerleri topyekün sildik.

Şimdi yalnızlıktan şikayet ediyoruz, kimsenin bizi anlamadığından söz ediyoruz, “Nerede o eski aşklar, dostluklar” diye yakınıyoruz...

Müstehak bize...

Oysa bir sevdayı dibine kadar yaşamak, bir insana kayıtsız şartsız bağlanmak, aşkı yüreğimizin içine yerleştirmek ve ölünceye kadar sevmek de vardı...

Hayatı tadına vara vara, her anını aşkla, sanki hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamak da vardı.

Tenlerden tenlere akan ateş, gözlerden gözlere süzülen sevda ve yüreklerden yüreklere uzanan gönül köprüleri vardı.

Haberin Devamı

Sımsıcak yazlar, yemyeşil baharlar ve her bir damlasında özlem taşıyan yağmurlar vardı.

Anlat anlat bitmez masalların, bizi çocukluğumuza götüren oyunların hasretini çekiyoruz şimdi. Neye elimizi atsak yarım kalıyor, bıkkınlık bizi teslim alıyor.

Vazgeçişlere, terk edişlere duyduğumuz aşinalık, bizi sadece çevremizden değil, kendimizden de uzaklaştırıyor. Bize kalan ‘yalnızlık’ oluyor...

Koyu ve içinden çıkılması mümkün olmayan bir yalnızlık...

Zaman deli bir hızla akıyor, geri dönmek, zamanı durdurmak imkansız. Ve bir zaman gelecek, dönüp arkamıza baktığımızda hayatımıza nasıl da yazık ettiğimizi göreceğiz ama çok geç olacak.

Aklımız başımıza geldiğinde “Ne yaptım ben...” diye soracağız, cevabını bulsak da bunun bize faydası olmayacak.

Şimdi, henüz vakit varken, henüz yaşamımızı şekillendirmek elimizdeyken sormalıyız bu soruyu. Kendimizle yüzleşmeli ve daha bir insan olmanın yollarını bulmalıyız.

Mutluluğun küçücük şeylerin içinde gizli olduğunu anlamalıyız. Sevmeliyiz her şeyden önce, hiçbir çıkar gözetmeden ve çekinmeden...

Aşk olmalı hayatımızda ve hep birinci sırada...

İnsan olmak için, yalnız kalmamak için ve ölürken “Çok şükür, çok güzel yaşadım” diyebilmek için...

Gülümseten aşk sözleri

* Aşk elmayı yemekle başlar, ayvayı yemekle biter.

* Sabahları kahvaltı yapmıyorum çünkü seni düşünüyorum. Öğlenleri yemek yemiyorum çünkü seni düşünüyorum. Gece olunca uyuyamıyorum çünkü açım.

* Savaşma seviş, sevişirken zaten savaşıyorsun.

* Kalbimde yaşıyorsun ama kiranı vermiyorsun. Not: Ev sahibi en kısa zamanda onunla evlenmezsen seni kapı dışarı edecekmiş.

* “Sevebileceğim birine benziyordun” dedi. “Olsun” dedim, “sen de insana benziyordun!”

* Benimle kurduğun hayalleri başkasıyla yaşayacak kadar ucuzsan, ben de seni tanımayacak kadar pahalıyım.

* Hayatta gözyaşlarımı hak edecek bir insan görmedim. Ya benim gözyaşlarım gereksiz, ya da uğruna gözyaşı döktüğüm insanlar değersiz.

* Bu devirde sevgilin için dağı bile delsen, ‘amele’ der yine çeker gider:)

* Yanımda bir kişilik yer var ama o kişilik sende yok.

* Ben en azından katilimi tanıyorum. Fakat sen bir gün sevilmediğin bir yürekte, kim vurduya gideceksin...

* “Siz erkekler hepiniz aynısınız!” diyen kızlara sesleniyorum; Siz düzgün olsaydınız da hepimizi tanımasaydınız.

* Bazı kadınların şövalye sandıkları adamların, aslında alüminyum folyo ile kaplanmış denyo olduklarını görmeleri baya zaman alıyor.

* Boşuna kimseyi suçlamayın dostlarım! Kullanıcı hatası değil, bazılarının doğuştan defoludur yüreği.

* Ben ona baktım, o bana baktı, şimdi dört çocuğa bakıyoruz.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder