Mehmet Coşkundeniz İki kırık kalp mutlulukta buluştu
HABERİ PAYLAŞ

İki kırık kalp mutlulukta buluştu

Kafeye telaşlı bir halde girdi, gidip en dipteki masaya oturdu. Gözü sürekli kapıdaydı, belli ki birini bekliyordu. Ona epey uzak bir masada oturuyor olmama rağmen gözlerindeki hüznü fark edebiliyordum. Çünkü iyi bilirim hüznü... İki yıldır yalnızdım, hüzünle yaşamaya alışmıştım. Her cumartesi deniz kıyısındaki o kafeye gidip oturur, başımı denize çevirir, düşünceden düşünceye geçerken hüznün damla damla içime akmasını bekler, sonra da o kafeden çıkıp kendimi bir meyhaneye ya da bara atar, dünyayı unutuncaya kadar içerdim. O gün de öyle olacaktı ama olmadı... Masasına oturalı yarım saati geçmesine rağmen gelen giden yoktu. Birkaç kez cep telefonuyla birini aramış ama hep konuşmadan kapatmıştı. Birkaç dakika sonra “Nefret ediyorum senden” diye bağıran bir ses duydum. Dönüp baktığımda gördüğüm manzara içimi parçaladı. Telefonu kapatmış, başını iki elinin arasına almış hıçkırarak ağlıyordu.

Haberin Devamı

İki kırık kalp mutlulukta buluştu

YARALARIMIZI KONUŞTUK

Birden kendimi onun masasına doğru yürürken buldum. Yanına ulaştığımda kısık bir sesle “İyi misiniz?” deyiverdim. Sonra da hemen pişman oldum. Ya şimdi bana “Sana ne kardeşim, sen kendi işine baksana” derse... Başını yukarı kaldırdı, bana baktı ve “Delicesine sevdiğin, hayatını adadığın birinin seni hiç umursamaması ne demek bilir misin?” diye sordu, ağlamaya devam ediyordu. Bu soruyu beklemiyordum, şaşırdım ama “Evet” dedim, “Çok iyi bilirim...”

Bu kez şaşırma sırası ondaydı. “Bir erkeğin bunu yaşadığına inanmıyorum.” “Kalp yarasının erkeği kadını olmaz...” “Yani şimdi biz iki kırık kalp oturup yaralarımızı mı konuşacağız?” “Neden olmasın?” Adı Sevil’di, 24 yaşındaydı, üniversitede okuyordu. İstanbul’a küçük bir Anadolu kentinden gelmişti. Okulu şimdiye kadar çoktan bitirmesi gerekiyordu ama yaşadıkları yüzünden okulu uzadıkça uzuyor, bu nedenle de ailesine yalan üzerine yalan söylüyordu. Birine sevdalıydı.

“Tabii buna artık aşk denmez biliyorum, belki tutku belki alışkanlık bilmiyorum ama bir türlü vazgeçemiyorum. Bana ne yaparsa yapsın onu içimden söküp atamıyorum.” Tekrar ağlamaya başladı. Bir yandan iç çekiyor, bir yandan konuşuyordu.

Haberin Devamı

YALANLAR VE İHANET

“İki gündür telefonu kapalı. Bu sabah bir ara buldum onu. Burada buluşmaya söz verdi ama gördüğünüz gibi gelmedi. Ve ben hâlâ salak gibi burada oturmuş onu bekliyorum.” Dört yıldır birliktelerdi sevgilisiyle. Çocukla üniversitede tanışmışlardı. Ancak daha sonra çocuk üniversiteyi terk etmiş, babasıyla birlikte çalışmaya başlamıştı. Zengin bir ailenin çocuğu olduğundan parasıyla çapkınlık yapmaya alışmıştı. Sevil, defalarca ihanet ederken yakalamış ama hepsinde affetmişti. “Her şeyimi verdim ona” dedi, “Hayatımı, zamanımı, geleceğimi...

Karşılığında hep ihanet gördüm. Söyler misin bana sizce ruh hastası mıyım ben? Gerçi psikiyatrım hasta olmadığımı, bunun geçici bir depresyon durumu olduğunu söylüyor ama artık ona da inanmıyorum.” Bunu dedikten sonra hafifçe güldü. Gülünce gamzeleri ortaya çıkmış ve beni tarif edilmez bir şekilde etkilemişti. Ben de gülümsedim, “Nedense hep kötüleri tercih ediyor insan.” “Seni hangi kötü insan yaraladı?” “Hasret” dedim, “Beni aldatan kadının adı... Son zamanlarda eskisi gibi değildi.

Haberin Devamı

Yanımda oturmak bile istemiyordu. Ne olduğunu anlayamıyordum ama kondurmak da istemiyordum. Sonra bir gün bana kendini evliliğe hazır hissetmediğini söyledi. En yakın arkadaşını aradım hemen. Her sırrını bilirdi. ‘Neler oluyor, Hasret’in nesi var?’ diye sordum. Cevap vermek istemedi önce ama biraz üzerine gidince her şey ortaya çıktı.

Hasret iki yıldır başka biriyle birlikteymiş. Bana hep söylemek istemiş ama kıyamamış. Onu çok sevdiğim için bana acımış... Çocukla çoktan nikah hazırlıklarına başlamışlar. Hatta birkaç gün sonra nikah için gün almaya bile gideceklermiş...” “Yuh artık ya... Bir insan bunu nasıl yapabilir?” “Yaptı işte... Bir daha Hasret’i arama gereği bile duymadım. İki yıl oldu. Hâlâ kalbim kırık, hâlâ yaralıyım...

SON MESAJI YOLLADI

Akşam olmak üzereydi. Dört saati aşkın bir süredir konuşuyorduk. Birazdan kalkacaktık peki ne olacaktı? Bir daha birbirimizi hiç görmeyecek miydik? Bugünü sadece hoş bir anı olarak mı hatırlayacaktık? “Ne dersin, haydi gidip birkaç kadeh içelim. İçimizdeki bu hüznü ancak içki dağıtır” dedim. “Haydi öyleyse gidelim. Ama önce bir telefon etmem gerek. Yok yok, nasılsa telefonu açmayacak. Bari mesaj yollayayım.” “Ne yazacaksın?” “Bitti yazacağım, tek kelime... Bitti...”

Sıradaki haber yükleniyor...
holder