Giriş
Önceki gece FOX ekranında başlayan “O Hayat Benim” dizisi henüz ilk bölümüyle ortalığı yıkıp geçemedi (reytingler anlamında). Ama belli ki zaman içinde yaklaşık bir “Karagül” havası yaratacak gibi görünüyor... Öncelikle konu çok entrikalı. Dolayısıyla hikayeyi çok plastik kullanma şansı var. Ben kendi adıma Keremcem’i fazlasıyla başarılı buldum. Alışıldık romantik tiplemelerinin çok dışında...
[[HAFTAYA]]
Belki Ezgi Asaroğlu da zaman içinde “Leyla ile Mecnun”daki soğuk ama çekici halini yakalayacaktır. Ceren Moray ile rekabeti tipik bir külkedisi durumunu andırıyor... Bir de bu kadar kötü içerisinde iyi kalabilecek karakter bulabilirsek hakikaten alnından öpüp başımıza koyacağız. Dünya ne pis bir yer olmuş sahi!
Ekranda konsey patlaması...
“Zeytin Tepesi” (Kanal D) dizisinde Tarık’ın evleneceği Oya’nın zengin bir adam olan babası (Hakan Karahan) ve üç işadamı arkadaşı gizlice bir yeldeğirmeninde buluşup toplantı yaptılar. Düşmanları olan Karatay Ailesi’ne karşı yapılacak planlar üzerine görüş bildirdiler. Sırlarının ortaya çıkmaması için çabalayacaklardı... İlk olarak kızı Oya’nın Tarık’la evlenmesi engellenecekti. Toplantı karanlık bir atmosferde yüzler asık bir şekilde bitti...
Aynı “Kurtlar Vadisi”nin (atv) Konsey’i ya da “Şefkat Tepe”nin Karanlık Kurul’u gibiydiler. Bundan sonra yerli dizilerin çoğunda bu tür gizli gizemli grupların ortaya çıkıp olayları dizayn etmesine şaşırmamak gerek. Entrikalar artık bir ya da iki kişinin tekelinde değil. Yuvarlak masa toplantılarında test edip onaylanması şart gibi, ne dersiniz?
Akasya Durağı'ndan bir taksi
“Akasya Durağı” da yeniden başlıyor. Bu da kulislerin son bombası. Nasıl olur, kimler oynar bilemem? Ama belli ki mevcut izleme evreninde eskilerin deyimiyle bitpazarına nur yağıyor... İnsanların bu kaos içinde en ihtiyaç duyduğu şeylerden biri de gülümsemek. Eh hal böyle olunca basit bir matematiği olan, kimsenin vurulup ölmediği, öldü sanılanın hop diye ortaya çıktığı bir nevi yeni jenerasyon “Tom ve Jerry” gibi olan bu karikatür işlere ihtiyaç hasıl oldu... Doğal olarak da yeniden ekrana dönmesine şaşırmamak gerekir. Çünkü bunu biraz da biz izleyiciler istiyoruz!
Bundan sonrası tufan!
Tarihi kitaplardan değil dizilerden öğrendiğimiz için ortaya çıkan ucubelikler de saymakla bitmiyor. Bütün bir tematik ekran programları geçtiğimiz yayınlarının neredeyse tamamını Kanuni ve Şehzade Mustafa ilişkisine ayırdılar... Hadi popüler kültürün cilveleri bunlar, bir nebze sineye çekilebilir. Ama sen çıkıp da savcılığa Şehzade Mustafa’nın iadeyi itibarı için Kanuni hakkında suç duyurusunda bulunursan, bunu kime nasıl izah edebiliriz be kardeşim? Oldu bu. Çakır’ın cenaze namazı, Memati’nin mevlit duası filan derken işler bu noktaya geldi. Bu noktadan sonra nereye gider, bakın onu ben de çok merak ediyorum...
Temcit pilavıyla eğlence!
Hafta sonu ekranı temcit pilavına dönüştü. Neredeyse hafta içi ekrana sürülen işlerin tamamı boş beleş saatlerde yeniden görücüye çıkıyor... Buna ekranların ayın en az sekiz günü için kullandığı bir ekonomik diyet modeli diyelim. Ama belli ki alıcısı da yok değil... Pazartesileri özellikle “Küçük Ağa”, “Arkadaşım Hoşgeldin” (Kanal D), “Doksanlar” (atv), “Güldür Güldür” (Show TV) gibi komedi ağırlıklı işlerin öne çıktığı bir reyting tablosu okuyoruz... Yani hafta sonu izleyicisinin eğlence sevdasına yönelik bir taşla birkaç kuş vuran av seansı ekranları teslim almış gidiyor...
Kasıp kavuruyor çünkü...
“Kim Milyoner Olmak İster?” (atv) biraz da cumartesi gecesinin boşaldığı hafta sonu ekranında deyim yerindeyse aldı başını gitti... Bu yarışmayı bu denli çok izlenir hale getiren birkaç neden var. Kenan Işık faktöründen hiç bahsetmeyelim. Bu yüzden kalan nedenler üzerinden yürürsek; birincisi programın süresi 1 saati geçmiyor. Bu büyük bir avantaj... Reklamlar yayın saatinin içinde çok doğru yerleştiriliyor, ya en başa ya da en sona. Bu da kesintisiz blok yayın yapmak demek... Eh yarışmacılar da kimi zaman ünlü, kimi zaman eğitimli ama zerre kadar bilgiyle alakası olmayınca program mis gibi reyting topluyor. Durum budur!
