Şule Özdemir Topuklu ayakkabı mı, rahatlık mı?
HABERİ PAYLAŞ

Topuklu ayakkabı mı, rahatlık mı?

Geçtiğimiz günlerde çok sevdiğim bir yazarın imza gününe gittim. Fotoğrafımızı oradaki kadınlardan biri çekti. Telefonu geri verirken “Özellikle boydan çekmedim, ayakkabılarınız görünmesin diye” dedi. Ayakkabılarım görünmesin diye mi? Neden ki? Kıyafetimi düşündüm. Siyah mini elbise, elbiseyle aynı boyda mavi bir ceket, altına spor ayakkabı. Spor ayakkabı da imza gününün yapılacağı yere yürürken rahat edeyim diye. Ama belli ki fotoğrafı çeken kişi bu tercihi beğenmemişti, böyle bir kıyafetin altına topuklu ayakkabıyı daha uygun bulmuştu. Gülümseyerek “Hiç sorun değil, görünse de olurdu, zira pandemiden bu yana hep spor ayakkabı giyiyorum ben” dedim. Önemli bir muaşeret kuralını ihlal etmişim gibi onaylamayan, bir o kadar da bu tavrı anlamıyorum diyen bakışlarla baktı.

Haberin Devamı

Evet, bazı kadınların topuklu ayakkabı düşkünlüğü rahatlığından taviz verecek kadar fazla. Bunu ablamdan biliyorum. Ablam her koşulda, her yerde, her zaman topuklu giyer. Evde, ofiste, markette, sokakta, hatta tatilde bile. Çıplak ayaklarının kuma basma özgürlüğünden mahrum eder kendini. Kuma bata çıka giyer topuklu terliklerini. İyi ki denize öyle girmiyor diye düşünürüm. Spor ayakkabıyı sevmediği gibi, babete de tahammül edemez. Ne o öyle çocuk gibi. Kadın dediğin şık olmalı, alımlı olmalı, havalı görünmeli der, topuklu giyeceksin ki kadın olduğunu hissedesin. Güzel görünmektir önceliği, güzel görünmek de babetle spor ayakkabıyla olacak iş değildir, bunu ancak 12 cm bir topuklu yapabilir. Yani anlayacağınız her türlü topuklu ayakkabı efsanesine kollarını açarak koşar.

Kırmızı tabanlı ikonik bir topukluya karşı koymak zor olsa da, rahatlık dediğin şey bazı kadınlar için ne efsane, ne felsefe. Evet topuklu ayakkabı kadında muhteşem duruyor, ya rahatlık? Kaç kadın görüyorum düğünlerde 10 cm topukluları giyip sonradan bir sandalyede acıyla ayakkabılarını çıkarıp dinlenen. Sokakta mazgala giren topuğunu öfkeyle çıkarmaya çalışan. Karşıdan karşıya geçerken yeşil ışığın yandığı araçların sabırsız bekleyişiyle hızlanmaya çalışan. Yağmur yağdığında kayganlaşan kaldırımlarda eve geç kalmış ergen tedirginliğiyle parmak ucuna basa basa yürüyen. Yeni silinmiş ofis koridorlarında kaymadan yürümeye çalışan. Dar merdiven basamaklarını inerken düşmemek için bir çocuk yavaşlığında adımlar atan.

Haberin Devamı

Haliyle bir topuklu için taviz verdiğimiz rahatlığı düşününce markaların feriştahı gelse vız gelir tırs gider diye düşünüyorum. İnsanın rahat edeceği kıyafetin içinde olması daha iyi bir güzellik gibi geliyor bana. Güzel görünmek için rahatlıktan ödün vermeyi anlamam zorlaşıyor. Karnı düz göstersin diye dar pantolonlara sıkışmak, dik dursun diye memeleri balenlere sığdırmak, ince görüneyim diye korseleri bedene kelepçe yapmak. Hiçbiri bedene eziyet etmeyi mantıklı yapmıyor gözümde. Aksine bir kadın bu ızdırabı neden yaşatsın kendine diye soruyorum. Sırf güzel görünsün diye mi? Zorlanmayla gelen güzellik güzel yapıyor mu bir kadını? Bedenin rahat ve akışkan değilse yine de güzel görünüyor musun gerçekten? Efendi hangisi? Doğası rahatlık olan bir beden mi, sana güzellik vadeden korse, balen, sivri topuk mu? Tam da burda Clarissa Estes’in sözü geliyor aklıma. “Sizi tanımıyorum ama atalarınızın dans ettiğine eminim.” Bence dans etmenin zamanı geldi. Ve her an dans edebilecek rahatlıkta olmanın. O zaman rahatlıkla dans etmenin yollarını arayalım di mi?

Haberin Devamı
Sıradaki haber yükleniyor...
holder