İnternet başındakilere büyük gözaltı!

Sosyal medya kullanıcılarına çok memnun olmayacakları iki haberim var: Başbakan Binali Yıldırım, internet ortamında içeriği suç oluşturduğu hususunda yeterli şüphe bulunan yayınlara erişimin engellenmesi talebiyle dava açtı. Başbakan isteyince akan sular durdu ve 24 saat içinde karar alındı.

Buna göre çok sayıda tweet gönderen tarafından silinmezse yasa gereği, 100 bin TL adli para ve hapis cezası verilecek.

Talep tarihi 12 Aralık, saat 16.00. Karar tarihi 13 Aralık saat 15.00!

Binlerce kişiye işlem

Haber kaynağım, güvenilir bir isim, Av. Nazan Moroğlu.

O, adaletin ne kadar hızlı işlediğine dikkat çekiyor, ben sonuca bakıyorum. Aman ha. Nitekim İçişleri Bakanlığı’nın yaptığı açıklamaya göre sosyal medya paylaşımları nedeniyle 3 bin 710 kişiye soruşturma açılmış ve 1656’sı tutuklanmış.

“Bunları yazıp milleti korkutuyorsunuz, insanlar tepki vermesin mi” diye kızan da oluyor ama bilgisayarının başında kendini özgür zannedenler öfkenin şehvetine kapılıyor ve başları belaya giriyor. Tepki ise çok zor. Çok önemli bir durum varsa medya kontrol ediliyor ama sosyal medya edilemiyor diye interneti kaynağından kesiyorlar. Üç gündür Youtube ve twitter neredeyse kapalı.

Nedeni malum: IŞİD’in elindeki rehin askerlerimizi öldürdüğü iddiası. MİT, Genelkurmay, Milli Savunma Bakanlığı birbirine sorup duruyor ama resmi açıklama yok. Geçen yıl sınırda kaçırılan Sefter Taş, öldürüldü mü, sağ mı, sağsa nerede? Ya geçen ay yaralı olarak rehin alınan iki astsubayımızın durumu nedir?

Asrın vebası

IŞİD öyle bir terör örgütü ki yarattığı korkuyu silah olarak kullanıyor. Bunun için de eline geçirdiğini infaz ederken hafızalarda silinmez izler bırakıyor! Asrın vebası da bunlar oldu. Ve ne yazık ki halk içinde destekçileri de olduğu için hala tutunabiliyor.

Hava soğuk, gündem kapkara, tam da sinema salonlarına saklanıp başka dünyalara gitme zamanı. Tesadüf bu hafta vizyona giren pek çok filmi gördüm. Size de tüyo verebilirim

Sesi yoksa da parası var!

Aslında ‘En İyi Film’den tutun da ‘En İyi Oyuncu’ya kadar pek çok dalda ödüllere aday olmuş Florence, bence oyuncuları için görülmeyi hak eden ama çok da güldüren bir film. Meryl Streep’e hayran olmamak elde değil, bir oyuncu bu kadar mı her rolü eldiven gibi geçirebilir üstüne! Meryl Streep, biyografik müzikal komedi diye nitelenebilecek filmde, NewYork’lu, çok zengin ve saf bir kadını canlandırıyor.

Tek emeli, opera sanatçısı olmak! Sesi çok kötü, yeteneği de yok ama parası ve çevresi sayesinde açılmayacak kapı yok; bir günlüğüne de olsa Carnegie Hall’da sahneye çıkıp opera söyleyebiliyor! İkili bir yaşam süren kocası, her şeyi ayarlayan da Hugh Grant olunca film kahkahalarla hatta bazen göz yaşı dökülerek seyredilebiliyor.

Suikastçi doğulur mu, olunur mu?

Bilgisayar oyunundan beyazperdeye atlayan Assassin’s Creed, haftanın filmi. Gençler bayılacak, iyi gişe yapacak, çoğu bilgisayar çekimi bile olsa, müthiş bir görsellik içeriyor ve üç boyutlu olması, beni bile çok heyecanlandırıyor!

Savaş ve kaçış sahnelerini, metroda bol bol seyrettiğimiz Red Bull yarışmalarını anımsatması tesadüf mü acaba? Bir de bu gözle bakın, damdan dama atlayanlara! Filmin bence asıl önemli yanı, ortaya attığı büyük iddia: Şiddet, kişinin genlerinde var ve atalarından geçiyor. Nerede kaldı eğitimin, sosyal çevrenin, deneyim ve yaşantının rolü o halde? “Bir bebekten katil yarattık” varsayımını da çöpe mi atacağız?

“Bizim atalarımız zaten barbar, Atilla, Hunlar ve hatta Yavuz Sultan Selim, ezeriz geçeriz” mi diyeceğiz? Bütün katiller ve suikastçiler, atalarından kalan miras yüzünden öyle olduysa suçsuz sayılmalı! Filmde Michael Fassbender ile Marion Cotillard ikilisinin uyumsuzluğu, bakışmalarına bile yansıyor.

Ama tarih içindeki gidiş gelişler, kalabalık dövüş sahneleri heyecan verici. İki saat nasıl geçiyor, farketmiyorsunuz. Tam seyirlik! Tabii elma, kızıl elma mı, özgürlük kimin elinde, din ve tapınaklar halkları nasıl ele geçirip köleleştiriyor, çok daha ilginç tartışmalık konular! Seyredilir, seyredilmeli.