'Tatmin' olan var mı?

Ne o şaşırdınız mı YGS ile ilgili takipsizlik kararına?.. Şaşırmayın, özellikle referandumda EVET demiş olanlar, bir zahmet, hiç şaşırmasın! Hukuku hükümete bağladık ya. Sıkı mı o savcının, o hakimin tam da seçim öncesi “YGS’nin iptali gerekir, şifre varsa şaibe vardır” demesi? Anında kendini Hakkari savcılığı, hakimliğinde buluverir! Ya da kimse selam vermez kendisine, konuşmaz, afaroz edilir! Ne dedi Başbakan? “Ben hukuka karışmıyorum, hukuk da bana karışmasın!” Dolayısıyla hukukun bu işe karışmamasına şaşmadım, bir tek şuna şaşırdım: YGS’de şifre var ama kullanan yokmuş, tamam, kabul ettik diyelim.

[[HAFTAYA]]

ÖSYM Başkanı Ali Demir hakkında niye soruşturma yapıyorsunuz o zaman? Şifreleri yaptırdı ama dağıtamadı diye mi? Hadi şaşırmış numarası yapmaktan vazgeçelim ve olayı ta başından ele alalım. Bu seçim döneminin flaş skandalı, kasetler olacaktı. Deniz Baykal’ın kaseti ile başladı senaryo. ‘En iyi uyarlama ödülü’ne aday senaryoya göre Baykal, seks kasetine rağmen “Bu benim özel hayatım” deyip genel başkanlık koltuğunu bırakmayacak ve Tayyip Erdoğan meydanlarda MHP için değil, CHP için bağıracaktı, “Eline, diline, beline hakim ol!” diye. Ama olmadı işte, Baykal istifa edip geri dönmeye heveslenirken Kılıçdaroğlu seçiliverdi yerine ve komplo ters tepti, CHP’ye yaradı bu yeni rüzgar!

O zaman B planı uygulanmaya başlandı, MHP’yi devredışı bırakmak, baraj altına itmek için onların kasetleri sürüldü piyasaya. AKP Genel Başkanı, MHP’lilerin kasetlerini doluyor şimdi diline “özel hayat dediğin hanımınla aranda olandır” diye. Eminim ki AKP ve MHP seçmeninin tümü de başını sallıyor, doğru, doğru diye! Ama işte bir de YGS olayı var, akıl karıştıran, mide bulandıran. YGS’ye girenler çok kalabalık. Aileleriyle 5 milyon kişiyi aşar sayıları. Bunların içinde her partinin sempatizanı var. AKP’lisi de kızıyor, MHP’lisi de. Bir an önce kapatmak, örtmek istiyorlar ama battıkça batıyorlar. Yargı ayağının bitirilmesi en kolayıydı. Ya vicdanlar? O hakkının yendiğine inanan gencecik çocuklar “tatmin oldu mu?” Yoksa hınçla doldu mu? Ben olsam bunun hesabını daha sağlamcı yapardım!

Koyun can kasap et derdinde!

Gümrük kapılarında oy verme işlemi başladı bile. Boğazına kadar seçim atmosferindeyiz. Ve kampanya hiç de centilmence geçmiyor! Başbakan Erdoğan, AKP Genel Başkanı olarak kendini bir üst ligde gördüğünden, Batı demokrasilerinin vazgeçilmezi olan ‘karşılıklı’ televizyon programına çıkmıyor. Kılıçdaroğlu ise sakin kalabildiği ve televizyonda raytingleri yüksek olduğu için meydanlarda ekran düellosuna çağırıp duruyor onu, peşrev çekiyor ama boşuna.

Tayyip Bey bırakın karşılıklı düelloyu, kendisini biraz sıkıştıran sorular sorma cesaretini gösterebileceklerin bile karşısına çıkmıyor. Geçende Kanal 7’de insani bir soruya bile verdiği yanıt düşündürücüydü. “Kılıçdaroğlu’nun beğendiğiniz hiç bir yanı yok mu?” anlamındaki soruya “Çok güzel yalan söylüyor, hiç yüzü kızarmıyor!” demek için gerçekten kin ve nefret duygularıyla dolu olmak gerek. Karşısındaki gazetecilerin bu “espriye” gülmesi için de yağcı olmaları! Ne olur sanki, “O da benim gibi yorulmuyor, koşturuyor” filan dese? Sonuç olarak Tayyip Bey padişah değil, seçimle gelmiş bir milletvekili. Başarılı olmuş, iki dönemdir partisi iktidarda.

Ama bu, onu Kılıçdaroğlu ya da bir başka milletvekilinden çok daha yükseğe çıkarmıyor ki! Hatta bakarsınız bir ay içinde büyük sürprizler olur, iktidar bile el değiştirir... Bu ne afra, tafra? Tayyip Bey bütün planlarını iktidarda kalmak için değil, o nasılsa garanti ya, anayasayı ve hatta rejimi kimseye muhtaç kalmadan değiştirebileceği bir meclis çoğunluğuna ulaşmak için yapıyor. Sertliği, acımasızlığı, gözükaralığı bundan. Hedefine ulaştıktan sonra neler olabileceğini düşünmek bile istemiyorum! Halkın derdi ise zehirlenen sular, öldürülen kadınlar, kızlar, işsiz genç erkekler, etnik savaş yapan Kürtler, sınav sonuçlarına güvenemeyen adaylar... Sadece seçim malzemesi olarak kullanılıyorlar!