Pazar Postası Pepee aslında Türkçe, ama kimse bilmiyor...
Paylaş
Pepee aslında Türkçe, ama kimse bilmiyor...

Bu yaz çocuklar ekranı çok sevdi. Televizyonun kumandası onların elinde olunca ebeveynlerin de renkli kutuyu sevmekten başka bir şansları yoktu. Ancak ne bileyim, sanki biraz daha yeşildi bu yazın ekranı...

RÖPORTAJ: Mesut YAR

Çünkü zeytin gözlü, çizgi ağızlı şapkalı bir minik sonsuz yeşilliklerde koşuyor, oynuyor, halay çekiyordu çocuklarla beraber. Reyting raporlarında rekorlara imza atan bu minik, aslında bir çizgi film karakteriydi ama fazla gerçekti. Türk’tü, afacandı, sevimliydi, biraz kekemeydi, ismini de Anadolu’da kekeme anlamına gelen Pepeme’den alıyordu.

Dikkat çekici özelliklerini saymakla bitiremem ama şarkıları bile dillerde marşa dönünce “kimdir, kimin nesidir?” diye merak ettim. Küçük bir araştırma sonucunda Pepee’nin annesiyle tanışma fırsatım oldu. Gerçi biz onunla gazetedeki köşelerinden, motosiklet üzerinde geçen hayatından, dizilerde oynadığı karakterlerden, son olarak da müzik adamı Kıraç ile yaptığı evlilikten tanışıktık.

Ayşe Şule Bilgiç, ya da şimdi çocukların taktığı sıfatıyla ‘Şuşu’ bize merakla okuyacağımız ve her anı gülümseten bir doğum hikayesi anlattı. Onun yeniden doğumu, Pepee’nin ise dünyaya geliş hikayesiydi bu. En az benim kadar lezzet alacağınızdan eminim anlattıklarını dinlerken, okurken. İçindeki çocuğu hiç öldürmeyen, içimizdeki çocuğu yok etmemize hiç izin vermeyecek olan Şuşu, bakın insana nasıl da yaşama sevinci veriyor...

Rüzgarın Kızı ile başlayan ilginç bir kariyerin var. Motosiklet pilotluğu, köşe yazarlığı, sunuculuk, metin yazarlığı, senaristlik, oyunculuk, eşlik, Elif Iraz’a annelik... Fazla hızlı değil mi?

Evet şimdi sen söylerken benim de başım döndü! Ama hızı seviyorum ya, o yüzden yaşarken bu kadar baş döndürücü gelmemişti. ‘Rüzgarın Kızı’ benimle sonsuza kadar yaşayacak bir marka artık Türkiye’de. Bu konuda ilerleyen zamanlarda ‘Rüzgarın Kızı’ hayranlarına büyük bir sürprizim olacak. Artık yarışmayı pek düşünmesem de motosiklet, her zaman hayatımın bir parçası olmaya devam ediyor. Köşe yazarlığı, metin yazarlığı, senaristlik için, günlük tutmakla başlayan yazı serüvenimin küçük meyveleri diyorum. Oyunculuk duygusal olarak bağlı olduğum, hayatın önüme çıkardığı, kendimi ifade yöntemi olarak beni inanılmaz tatmin eden, kolumda değerli bir bilezik. Kolumdaki tek bilezik olmadığı için proje seçmek, beğenmediğimi red edebilmek gibi bir lüksüm oldu ilk günden itibaren. Bu yüzden çok sık görünmüyorum etrafta. Eşlik ve annelik, ikisi de her kadının tatması gereken çok insani ihtiyaç ve keyif aynı zamanda. Allah’a her gün şükrediyorum.

Peki seni bu köşeye getiren nedenin, bu yazın en çok konuşulan işlerinden Pepee’nin de annesisin. Kimdir bu yavru?

Uyyyy... Kuzum o benim. Bir gözümün nuru Iraz Elif, diğer gözümün nuru Pepee. Iraz’ı 9 ayda dünyaya getirdim. Pepee ise 4 senede varlığından söz ettirebildi. Doğumu da nerden baksan 1- 1,5 senemi aldı. Çok zor zamanlar geçirdik ama TRT Çocuk’un destekleri ve inancı ile Pepee bugün tüm Türkiye’nin yavrusu oldu. Pepee bir düşün peşine düşmüş bir avuç insanın inancı, çabası ve çalışması ile doğan, Türkiye’nin markalaşan ilk çizgi film kahramanı. Düşyeri Çizgi Film Stüdyosu’nun ilk bebeği. Hiçbir şeyi tek başıma yapmadım. 2 kişi çıktığımız yolculukta giderek çoğaldık. Bugün aynı düşün peşinden giden 45 kişilik bir ekibiz.

Küçükken hangi çizgi filmleri izliyordun?

Heidi’nin hastasıydım. O kırlar, Heidi’nin dedesi... Küçücük dünyama açılan müthiş etkileyici bir atmosferdi. Kendimi hep yemyeşil kırlarda dedesine koşan Heidi’nin yerine koyardım. Yaratıcısı Hayao Miyazaki zaten adamımdır. O adamın sanatsal algısı ve bunu yansıtışı, çizgi filmlerinde kurduğu dünyalar beni inanılmaz etkiler hala. Bu arada Pepee’de Heidi’ye atıfta bulunan his benzerlikleri var. Yemyeşil kırlarla bezeli Pepee’nin dünyası bilinçaltımın bana bir oyunu sanırım. Ben de sonradan fark ettim. Sık sık bölümlerde kırlarda deli gibi koşan Pepee görüyoruz mesela. Çocukken yokuş gördüğümde kimse beni tutamazdı. Kollarımı iki yana açıp avazım çıktığı kadar bağırarak, düşüp yaralanmak pahasına, deli gibi koşardım. Pepee’de bunun da izleri var. Rüzgar yüzüme vurdukça daha hızlanırdım. Ağzıma sinek kaçtığı çok olmuştur. Büyüyünce aynı şeyi motosiklette kaskımın vizörünü açarak yapmaya başladım... Yine çok sinek yuttum. Hatta arı bile!

Pepee’nin kardeşi doğuyor!

Bazı yabancı animasyonlarla benzerliği tartışılıyor, bir esinlenme var mı?

Pepee hakkında bir şeylerin tartışılıyor olması inanılmaz heyecan verici. Demek ki artık tartışılacak, hatta biraz “Neee? Birileri iyi bir şey mi yapıyor? Aman Allah’ım hemen bir çamur bulalım, atalım, izi kalsın” gibi bir tutum içinde ömür geçiren kişiler tarafından taşlanacak kıvama gelmişiz. Pepee içindeki halayları ile, bize has kurgusu, teknik özellikleri, karakterleri ile tamamen özgün bir projedir. Öncelikli yaş gurubumuz 3-6 yaş gurubudur. Ayrıntı algısı olmayan bu yaş grubu için detaysız yuvarlak bir kafa, bir çocuğun bile çizebileceği iki zeytin göz kurgusu ile yaş grubunun zihinsel özelliklerine uygun, detaydan uzak bir konsept ile ortaya çıkmıştır.

Pepee’ye bir kardeş planlanıyor sanıyorum?

Evet hiç sorma. Aklımız bir karış havada. Pepee bizim ilk göz ağrımız ama stüdyoda şu an ikinci çocuk sendromu yaşıyor herkes. Pepee ekibi duruma biraz bozuluyor. Ama Pepee doğalı 4 yıl oldu yeni kardeş lazım artık. Yeni projenin kağıt üstünde her şeyi bitti. Senaryoları çıktı. Şimdi görsel doğum kısmındayız. Hatta geçen hafta ana karakterin doğumu da gerçekleşti. Küçük bir yemek ile kutladık kendi aramızda. Deneme animasyonları yapılıyor. Aynı zamanda da diğer karakterlerin ortaya çıkması süreci devam ediyor. 2 ay sonra etlenip kemiklenmiş hareket edebilir hale gelmiş olacak tüm karakterler. Bu sefer 6-9 yaş grubu hedef kitlemiz. Çok zor bir yaş grubu. Beğenileri, algıları, zihinsel gelişimleri hayret verici bu yaş grubunun. Allah utandırmasın diyerek başladık. Bu yeni karakter ile onların da kalbine girmeyi başarmak tek hedefimiz.

Sinema hayatıma girsin isterim

Nasıl bir duygu insanı çizgi film yapımcılığına yönlendirir?

Aslına bakarsan çizgi filme kadar yaptığım işlerde başarılı olmama rağmen hiçbirinin planlı olmadığı gerçeği ile yüzleştim ben. Hep karşıma çıkan fırsatların büyük bir özen ve çok çalışarak iyi değerlendirilmesiydi o başarılar. Hiçbiri gökten inmedi ama yapabilmem için fırsatlar çıktı hep. Ama çizgi film, Türkiye’de kimsenin açmaya cesaret edemediği sıkı sıkı kapalı bir kapıydı. Kendi hayatımda ilk kez, düşünüp, karar verip, benim tek başıma açmaya cesaret ettiğim bir kapı! Hem kendi hayatım hem Türkiye için. Bunu başarmak için her zamankinden çok daha fazla ve zor şartlarda çalışmam gerekti. Ama bugün bunu başarabiliyor olduğumu görmek milyon dolarlardan çok daha tatmin edici. Geçende söylemiştim “Ben Türkiye’de çizgi film yapılabilme ihtimalini sevdim...” Bu yönü ile gönül rahatlığı ile çizgi film yaparak ölmek istiyorum diyebilirim.

Oyunculukta da başarılı oldunuz ama neden ara verildi? Çocuklar yüzünden mi?

Aslında biraz önce anlattığım gibi. Oyunculuk bundan 11 sene önce koluma taktığım çok özel bir bilezik benim için. Hani “denedim ama sonra ara verdim.” diye hiç konumlandırmadım hayatımda. İlk günden beri ben hep proje seçen kişi olabildim. Bir İstanbul Masalı’nda oynarken aynı zamanda gazetede yazı yazıyordum. Kurşun Yarası’ndayken aynı zamanda prodüksiyonunu da yaptığım CNN Türk’e Rüzgarın Kızı diye program yapıyordum. Gözyaşı Çetesi en değer verdiğim, o dönem her şeyi bırakıp tek iş olarak yaptığım bir projeydi ama o da reytinglere takılıp kısa sürede yayından kalktı. Velhasıl ben oyunculuğu ilk günden beri hep seçerek yapıyorum. Hala kanımı kaynatan bir proje karşıma çıkarsa hayır diyebileceğimi sanmıyorum. Hele bir de sinema filmi olsa ne güzel olur.

Pepee öz Türkçe’dir

Kıraç nasıl bir eş ve daha doğrusu nasıl bir baba? Masal yazan, ninni söyleyen?

Allah’ın dünyaya özel beklentiler ve özel yeteneklerle gönderdiği çok özel insanlar olduğunu düşünüyorum. Kıraç da onlardan biri bence. Benim kocam olmasaydı ve onu yine de tanıma şansım olsaydı da bunu anlar ve söylerdim muhtemelen. Gerçekten çok başka bir adam Kıraç. Çok kendi gibi bir kere. Tanıdığım kimseye benzemiyor. Bildiğimiz hiçbir kalıba sığmıyor, uymuyor. Vicdanı çok gelişmiş, muhakeme yeteneği çok yüksek bu dünyaya birkaç gömlek fazla gelen bir adam. Iraz Elif de müthiş şanslı bir çocuk bu yüzden. Bildiğimiz klasik babalarla alakası yok Kıraç’ın. Anne şefkati ve ilgisi ile yaklaşıyor ilk günden beri Iraz’a. Allah gecinden versin bana bir şey olsa gözüm hayatta arkada kalmaz!

Çok kişi Pepee adının neden Türkçe olmadığını soruyor. Ben anlamını biliyorum ama bir kez de senin ağzından duyalım...

Pepee dendiğinde herkesin aklına elin İspanyol’unun gelip de, kimsenin aslında Anadolu’da hala çok sık kullanılan ‘pepe’ sıfatının gelmemesi hepimizin durup düşünmesi gereken bir konu. Nasıl bir kültür emperyalizmi içindeyiz ki yüzyıllardır kullanılan, konuşma güçlüğü çeken insanlara söylenen ‘pepe’ lafını kimse bilmiyor. Projenin çıkışı konuşma zorluğu çeken küçük bir çocuğun dış ses yardımı ile konuşma becerisi kazanması üzerineydi. Bu yüzden adını Pepe koydum. Sonundaki fazladan bir e için eleştirebiliriz. O da tamamen teknik bir detaydan dolayı konuldu. Biz de uzatma efekti olsun diyip kabul ettik. Yani özet olarak Pepee Türkçe’dir. Hem de öz Türkçe.

( 28.08.2011 tarihli Pazar Postası'ndan alınmıştır. )

Haberin Devamı