Güney Öztürk 300 yıllık fark
HABERİ PAYLAŞ

300 yıllık fark

İnsanların çok çalışıp, az eğitim gördüğü bir çağda yaşıyoruz, çağımızda insanlar o kadar çok çalışıyorlar ki sonunda aptallaşıyorlar; demiş Oscar Wilde...

Gözlerinizi kapatıp bir an için eğitime uzunca ara verildiğini düşünün. Mesela 300 yıl kadar. Ama bu sırada dünyanın, aynı hızla eğitim öğretime devam ettiğini var sayalım. 300 yıl sonra diğer milletlerle aramızda acaba ne kadar fark oluşurdu?

Aslında benzer durumu tarihimizde yaşadık. Johannes Gutenberg, İstanbul’un fethinden 8 yıl önce, 1445’te Almanya’nın Mainz kentinde ilk baskı makinesini icat etti. Çok değil 15 yıl sonra 1460’a gelindiğinde sınırın diğer tarafında Fransa’nın Strasbourg kentinde başka bir matbaa işlemeye başladı bile. 1460’ların sonlarında Roma ve Venedik, ardından Floransa, Milano ve Torino’daki matbaalarla bu teknoloji İtalya’ya yayıldı. 1476’da bu kez Londra’da, iki yıl sonra da Oxford’da matbaalar kuruldu. Aynı dönemde İspanya’ya ve hatta 1473’te Budapeşte’ye, bir yıl sonra da Polonya’da kurulan matbaalarla Doğu Avrupa’ya ulaştı. Artık binlerce nadir eser basılıyor, kasabalara köylere ulaşıyor, kitlesel okuryazarlık ve eğitim hızla yükseliyordu.

Haberin Devamı

Matbaanın önemini çabuk kavrayan Avrupa’nın aksine Osmanlı’da bu icat pek hoş karşılanmadı. Osmanlı Sultanı 2’nci Bayezid, daha 1485’te çıkardığı bir fermanla Müslümanlara Arapça kitap baskı yapmasını açıkça yasakladı. Bu kural 1515’te Sultan 1’inci Selim tarafından tekrarlandı.

SONUNDA GELDİ AMA...

1727’ye kadar Osmanlı topraklarında matbaaya müsaade edilmedi. Daha sonra Sultan 3’üncü Ahmed, İbrahim Müteferrika’ya bir matbaa kurması için izin veren bir kararname çıkardı. Bu gecikmiş adıma bile kısıtlamalar getirilmişti. Müteferrika’ya matbaa kurması için izin verilmişti fakat ne basarsa bassın, din ve hukuk alimlerinden, yani kadılardan oluşan üç kişilik bir heyet tarafından incelenecekti. 1729’dan Müteferrika’nın çalışmayı bıraktığı 1743’e kadar yalnızca 17 adet kitap basılabildi. Ailesi geleneği sürdürmeye çalışsa da 1797’de pes edinceye kadar yalnızca 7 kitap daha basabildiler. Velhasıl 1850’li yıllara kadar Osmanlı İmparatorluğu’nda kitap üretimi aslında mevcut kitapların elde kopyalarını çıkaran katiplerin üstlendiği bir işti. 1800’de İngiltere’de erkeklerin yüzde 60’ı, kadınların yüzde 40’ı okuryazardı. Osmanlı’da ise halkın sadece yüzde 2-3’ü okuma biliyordu.

Haberin Devamı

Osmanlı’da matbuat devrimi 300 yılı aşkın süre gecikirken; dünyada Coğrafi Keşifler (yeni ticaret yolları, hammadde kaynaklarının ortaya çıkışı), Rönesans (edebiyat, sanat ve bilimde yeniden doğuş), Reform (Katolik mezhebindeki bozulmalara karşı tepki olarak çıkan dinde yeni düzenlemeler), Aydınlanma Çağı (Fransız Devrimi), Sanayi Devrimi (Üretimde makinelerin kol gücünün yerini alması) gibi baş döndüren değişimler olmuştu.

YA ŞİMDİKİ DURUM?

Günümüzde eğitimsiz toplumların en büyük özelliği bence her şeyi bilmeleri... Olup biten her şey üzerinde ‘kesinkes’ bilgiye sahipler. Bilmediklerinden en ufak şüphe dahi duymuyorlar. Dinlemek diye bir alışkanlıkları neredeyse yok. Ahkam kesmeye, yargılamaya ise bayılıyorlar.

Haberin Devamı

Hemen her çıkan şeyin son versiyonunu arzuluyorlar. İçlerine doğdukları, nimetlerinden yararlandıkları ölçüde, onu yaratan uygarlığı merak dahi etmiyorlar. Zannediyorlar ki, o uygarlık uzaydan indi, arkasında 10 bin yıllık bir çaba yok. O uygarlığı sürdürebilmek için gereken kurallara, yaşam disiplinine duyarsızlar. Sadece oyalayıcı nesnelere; dizilere, filmlere, cep telefonlarına, sosyal medyaya, AVM’lere, görkemli havaalanlarına, araba ve köprülere karşı ilgililer. Nasıl yapıldığına değil.

Aynı Osmanlı’ya matbaanın geç gelişi gibi, 900 bin el yazmasıyla Antik Çağ’ın en büyük mabedi olan İskenderiye Kütüphanesi’nin yakılmasıyla beraber insanlığın da 300 yıl geriye gittiği düşünülür. Ama daha da ilginci kütüphanenin girişinde sütunlarda yazılı olandır. ‘Bilim, bizi tanrıların gazabından kurtarır” cümlesi girenleri selamlar. Tam da bugüne uygun. O yüzden kaybedecek günümüz yok.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder