Oral Çalışlar Bir felaket geleceğini bile bile...
HABERİ PAYLAŞ

Bir felaket geleceğini bile bile...

Büyük bir felaketle yüz yüzeyiz. Beklemediğimiz bir yıkım yaşıyoruz. Depremle ilgili kişi ve kurumların uyarı ve raporlarını okuduğumuz zaman görüyoruz ki uyarı olarak, çözüm olarak, söylenmedik çok da bir şey kalmamış. Örneğin Prof. Dr. Naci Görür yıllardır Kahramanmaraş-Pazarcık fay hattının tehlikesine dikkat çekiyor: “Mesele deprem olmadan önlem almaktır. Bunun da yolu depreme dayanıklı binalar inşa etmektir.”

24 yıl yani çeyrek asır geriye gidelim: Yıl 1999… 17 Ağustos 1999 Gölcük Depremi’nin ardından bir duyarlılık oluştu. Depreme toplumu hazırlamak, yapı ve inşaat denetimini artırmak konusunda adımlar atıldı. Sivil toplum örgütleri harekete geçti, mahalle komiteleri oluşturuldu, bu örgütlenmeye maddi destekler sağlandı. Kentsel dönüşüm kavramı, hayatımıza girdi. Ancak Görür’ün ve diğer ilgili meslek örgütlerinin uyarısına rağmen “dönüşüm”, müteahhitlere bırakıldı. Sonunda da yüksek rant yaratan yöreler dönüştürüldü. Kadıköy’e bağlı Caddebostan, Göztepe gibi en yüksek rant sağlayan yörelerdeki binalar yenilendi, gerisi kaldı. Depreme dönersek…

Haberin Devamı

Ortasından yarılan Hatay Havaalanı için de Kahramanmaraş-Pazarcık fayı için de üst üste raporlar hazırlanmış. Jeoloji Mühendisleri Odası bugünü görmüş: “Kahramanmaraş kent merkezinin zemini alüvyondur. Deprem dalgaları bu tür zeminler tarafından büyütülerek binalara iletilir. Zemin büyütmesi olarak tanımlanan bu durum bir deprem olduğu takdirde Kahramanmaraş kent merkezinin kaya üzerinde yer alan illerden daha şiddetli olarak sarsılacağı, bunun sonucunda da hasar oranının fazla olacağı anlamına gelmektedir (…) Bu durumda en akıllıca yaklaşım yapıların deprem sarsıntısını karşılayacak biçimde kurallara uygun hale getirilmesidir.”

Sivil örgütlerin gereği

Üzerinden çeyrek asır geçen 17 Ağustos 1999 depreminde, sivil toplum örgütleri ve sivil inisiyatifler, önemli bir eksikliği tamamlamıştı. Alanda ihtiyaçların belirlenmesi, yardımların yerinde kullanılması görevini onlar üstlenmişti. O dönemin STK temsilcilerinden mimar Korhan Gümüş, 1999 tecrübesini şöyle anlatıyor: “O zaman sivil toplum örgütleri güçlüydü. İlk günden depremzedelere ulaşan siviller, ihtiyaçların yerine getirilmesinde devlet güçleriyle halk arasında köprü oluşturdu.

Haberin Devamı

Devlet güçleri, emir vererek, emir alarak iş yapmaya alışmıştı. Halbuki böyle durumlarda emirler işe yaramıyor, toplumun belli bir şekilde hareket edebilmesi için ikna edilmesi gerekiyor. Ayrıca idarenin bürokratik alışkanlıkları, hız isteyen, ani karar gerektiren hallerde bir engel haline dönüşebiliyor.” 24 yıl önce, STK temsilcileri vakit kaybetmeden deprem alanındaydı.

Yaraların sarılması, enkazın altında kalanların kurtarılması, yardımların yerine ulaşması amacıyla bir etkin güç olarak görev yapmışlardı. Bugünün Türkiye’sinin sivil toplum açısından durumu maalesef pek parlak değil. Doğal afet her ulusun başına gelebilir. Ancak bir felaket göstere göstere geliyor da siz gereğini yapmıyorsanız… O zaman ödediğiniz bedel de o ölçüde ağır olabiliyor.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder