Büşra Özbelli

16 Nisan 2021, Cuma 19:28

Tavşan Ralph kısa filmini paylaşmaya yüzüm yok

Deney tavşanı Ralph'in kısa filmi birkaç gündür sosyal medyanın gündeminde. İzlemeyen kaldıysa diye kısaca bahsetmek istiyorum. Save Ralph (Ralph'i kurtar) isimli kısa film kozmetik sektöründeki markaların hayvanlar üzerinde yaptığı acımasız testleri anlatıyor.

Bir insanın daha güvenilir bir ruju veya deodorantı kullanması için sağ gözü görmeyen kulağında sürekli çınlama sesi olan sırtı yara bere içindeki bu tavşan, göz ardı ettiğimiz ya da işimize gelmeyen gerçekleri yüzümüze vuruyor.

Neden bilmiyorum beni en çok etkileyen sahnesi bu oldu. Güzel görünme uğruna her şeyi kendimize hak mı görüyoruz?

Bu testlerin nasıl yapıldığını okudum internette. Denek olan hayvanın kimyasala ne kadar maruz kaldıktan sonra öldüğünün ölçüldüğü iddia ediliyor. Hayvanın defalarca kez tıraşlanmış cildine ürün uygulanıyor ve bu işlem haftalarca sürebiliyor.

Bir insanın ruj yuttuğunda alacağı zararın anlaşılması için hayvanın boğazına zorla sokulan tüple ürün yutturuluyor. Zavallı hayvanda ishal, kusma, felç, iç kanama gibi zehirlenme belirtileri görülebiliyor.

Bir başka bilgiye göre göz ve cilt tahrişleri için yapılan deneylerin yanında bu ürünlerin hamile kadın ve bebeklere zararının olup olmadığını ölçmek için de hamile tavşanlara günlerce işkence ediliyor. Böylece yavrular doğduktan sonra ürünün fetüse etki edip etmediğinin anlaşılması hedefleniyor.

14 gün boyunca size böyle işlemlerin yapıldığını hayal etmek bile istemezsiniz değil mi?

03 Aralık 2020, Perşembe 09:39

Sen aşı yaptıracak mısın?

Son günlerde Türkiye'nin ve dünyanın ana gündem meselesi: Aşı...Kiminle konuşsam sorusu "Aşı yaptıracak mısın?" oluyor.

Kimi aşıya kesinlikle karşı, kimi tereddüt içinde, kimi "Aşı önce resmi onay almalı" diyor, kimi ise "X" markası olursa aşı yaptırırım" diyor. (Siz ne düşünüyorsunuz? Anket, yazının sonunda)

Geniş kitlelerde denenen aşılardan; ABD'li ile ortak aşı geliştiren Alman BioNTech, ABD merkezli Moderna, Rus aşısı Sputnik V, İngiltere'de Oxford/AstraZeneca, Çin menşeli Sinavac öne çıkıyor.

Bu aşıların arasındaki kritik farklılık, depolama sırasında ihtiyaç duyulan soğutma gereksinimi. Moderna ve Pfizer aşılarının daha düşük sıcaklıklarda muhafaza edilmesi gerekiyor.

Türk Eczacı Birliği Birliği Başkanı Erdoğan Çolak'ın, eksi 70 derecede saklanması gereken Pfizer/BioNTech aşısıyla ilgili Türiye'deki eczanelerde gerekli altyapının olmadığını söylemesi kafa karıştırmıştı.

Bu arada İngiltere, Türk bilim insanları Uğur Şahin ve Özlem Türeci'nin geliştirdiği ve yüzde 95 etkili olan Pfizer/BioNTech aşısının kullanımını resmi olarak onaylayan ilk ülke oldu.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ise, Çin menşeli Sinavac isimli corona virüs aşısı için 50 milyon dozluk anlaşma yaptığımızı açıkladı.

Ancak Twitter'da yapılan yorumlara göz attığımda Çin aşısına güvenmeyenlerin olduğunu görüyorum.

21 Ağustos 2020, Cuma 08:48

Konu SMA hastası çocuklar, Bergüzar Korel’in samimiyeti değil

Oyuncu Bergüzar Korel, geçtiğimiz günlerde ağlayarak çektiği videoda SMA hastası çocuklar için ilaç alınamadığını belirterek Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'dan yardım istedi. Korel'in çağrısı yanıt buldu. Bakan Selçuk yaptığı açıklamada, "SMA hastalarımızın SUT'a tabi ilaçlarını daha önce olduğu gibi temin etmeye devam edeceğiz" dedi. Korel'in bu videosunu samimi bulanlar da oldu, 'yapmacık' yaftası yapıştıranlar da. Benim bu yorumları okurken aklıma düşen ilk şey; sosyal medyanın Türkiye'nin yeni kahramanı olduğu.

Bir konunun sosyal medyada en çok konuşulan konulardan biri olmasının gündemin seyrini nasıl değiştirdiğine sıklıkla şahit oluyoruz. Bazen sosyal medyada oluşan tepkiler ya da talepler öyle bir boyuta ulaşıyor ki, emniyet görevlilerinden valilere, bakanlara kadar devletin her düzeyindeki yetkililer konuyla ilgili açıklama yapıyor ve belki de atılacak özel adımlar hız kazanıyor. Peki atılan bu adımlar sosyal medya baskısı olmadan atılmayacak mıydı? Buna net bir cevap vermek zor.

Twitter gündeminde en çok konuşulan konu ile ilgili hukuki bir adım atılmasının şart olduğunu düşünüyoruz. Ve bu düşünce çoğu zaman sorumluluk hissiyatına dönüşüp olaya tepki göstererek hak arayanlara yardımcı olma 'baskısı' doğuruyor. Kısacası sosyal medya toplumsal vicdanın somutlaştığı bir mecra haline geldi.

Bunun sonucunda özellikle çok takipçili sosyal medya kullanıcıları üzerinde 'sosyal sorumluluk' baskısı oluştu.

Türkiye'de çok sayıda insan taleplerini dile getirirken daha hızlı biçimde, daha fazla insana ulaşabilmek için sosyal medyayı tercih ediyor.

Bergüzar Korel'in SMA hastası çocukların ilaçları için sosyal medyadan Fahrettin Koca'ya ve devlet büyüklerine seslenmesi gibi.

Gel gelelim bize yaranılmadı. Neden mi? Hadi, olayın en başına dönelim.