Sonbahar, İstanbul’da yaşayan sinemaseverler için çok heyecanlı bir mevsimdi. Özellikle Ekim ve Kasım ayları, sinefilleri heyecanlandıracak aylar oldu. Ekim ayında, birçok genci sinema salonlarında toplayan, bu yıl 21.’si düzenlenen Filmekimi yapıldı. Yılın en çok beklenilen film festivali olan Filmekimi’nde prestijli festivallerin gözde filmleri seyirciyle buluştu. Toplam 52 filmin gösterildiği bu büyük festival, bu yıl 60 bine yakın izleyiciye ulaştı. Kasım ayında ise, 12. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali düzenlendi. Sloganı“Herkes için Adalet” olan festivalde, adalet temalı uluslararası filmler gösterildi, birçok filmin yönetmen, yapımcı ve kadrosu filmlerin sonrasında izleyicilerle söyleşiler gerçekleştirdi. Bu sene izleyicileri en heyecanlandıran film, vizyona girmeden önce ilk defa halk ile buluşan Emin Alper’in “Kurak Günler” filmi oldu. Film 9 Aralık’ta vizyona girecek.
Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali kapsamında verilen Altın Terazi ödülleri bu sene de sahiplerini buldu. Habertürk Seyirci Ödülü kapsamında izleyicilerin oyu “Kurak Günler”e giderken, Altın Terazi Uzun Metraj Film Yarışması En İyi Film Ödülünü ise Alexandru Belc’in yönettiği “Metronom” filmi aldı. Kısa Metraj Film Yarışması En İyi Film Ödülü Kasım Ördek’in “Birlikte, Yalnız”ına giderken, Kısa Metraj Belgesel Film Yarışması’nda En İyi Belgesel Film Ödülü Marjan Khosravi tarafından yönetilen “Bir Atın Düşü”ne verildi. Öğrenci jürisinin seçtiği film ise Kutluğ Ataman’ın yeni filmi “Hilal, Feza ve Diğer Gezegenler”in oldu.
Şimdi size, bu iki film festivalinde gösterilen filmlerden kendi seçimlerimi paylaşmak istiyorum. Öncelikle, birçoğu şu an vizyonda olan, Filmekimi’nde gösterilen filmlerden seçmeler:
İlgi Manyağı
Günümüz toplumu için çok önemli bir film Kristoffer Borgli’nin Norveç filmi ‘İlgi Manyağı’. Bireyselleşmenin norm olmaya başladığı modern toplumda, ilgi ve sevgi yoksunu insanlar bu ilgiyi alabilmek için çeşitli yollara başvururlar. Ana karakterimiz Signe’nin seçtiği yol ise kendini acındırmaktır. Yine kendisi gibi ilgi için her şeyi yapan ünlü bir sanatçı olmayı hedefleyen sevgilisi Thomas’ın başarısını sindiremeyen Signe, üzerine çeşitli şekillerde sempati çekmeye çalışır. İstediği ilgiyi toplayamayınca ise, geri alınamayacak bir girişimde bulunur. Artık o bir kurbandır.
The Banshees of Inisherin
Uzak bir İrlanda kasabasında yaşayan iki can dostu, içlerinden biri arkadaşlıklarını aniden bitirdiğinde kendilerini bir çıkmazda bulurlar. Savaşın çocukları canavara dönüştürebilmesi gibi, Colm'la olan bu çatışma da Pádraic'in doğuştan gelen iyi doğasını yiyip bitirecek, acıyı öfkeye, cömertliği cimriliğe, sevgiyi intikama dönüştürecektir. Bu durum her ikisi için de endişe verici sonuçlar doğuracaktır. Martin McDonagh tarafından yazılan ve yönetilen bu film, 1923’te İrlanda İç Savaşı’nın bittiği dönemlerde geçiyor. Arkadaşlık ve umutsuzluk temalarını başarılı işleyişiyle kusursuz bir trajikomedi.
Bebek Servisi
Hirokazu Koraeda’nın dram türündeki filmi “Bebek Servisi”, ailelerin bakamadıkları çocuklarını anonim olarak bıraktıkları bir tesis etrafında şekilleniyor. Yakın zamanda ‘Shoplifters’ filmiyle Altın Palmiye kazanan Hirokazu Koreeda’nın bu yeni filmi, ülkemizde de gösterime girdi. Film, bize bir kez daha alışılmadık yollarla bize ‘aile’ temasını anlatıyor. Bebeğini terk etmek zorunda kalan bir genç anne, kimsesiz bebekleri satarak para kazanan iki adam ve bir yetimhanede büyüen bir çocuk, birlikte çıktıkları duygu dolu bir yolculukta aile, hayat ve dostluk hakkında önemli şeyler öğrenip birbirlerine bağlanırlar.
Güneş Sonrası
Charlotte Wells’in duygu dolu baba kız ilişkileri etrafında çevrelenen filminde Sophie, yirmi yıl önce babasıyla çıktığı bir tatilin ortak sevincini ve özel melankolisini hatırlar. Tanıdığı baba ile tanımadığı adamı kafasında birleştirmeye çalışırken, gerçek ve kurgulanmış anıları ile aradaki boşlukları doldurmaya çalışır. Filmin bizim için ilgi çekecek bir yönü, Antalya’da bir tatil köyünde geçiyor olması. ‘Güneş Sonrası’ durmadan tekrarlanan, sevgiyle olduğu kadar acıyla hatırlanan bir anı gibi akıp gidiyor. Akıcı temposu, kullanılan müzikler ve karanlık ve yoğun temaların başarılı işleyişiyle size çok şey hissettirecek bir film.
Kemikler ve Her Şey
Eylülde dünya prömiyerini yaptığı Venedik Film Festivali'nde hem En İyi Yönetmen (Luca Guadagnino) hem de Marcello Mastroianni En İyi Genç Oyuncu (Taylor Russell) ödüllerini kazanan Kemikler ve Her Şey, Filmekimi'nin kapanış gününde gösterildi. Kemikler ve Her Şey toplumun kıyılarında hayatta kalmayı öğrenmekte olan genç bir kadın olan Maren ile tutkulu ve toplumdan dışlanmış bir avare olan Lee arasındaki ilk aşkın hikâyesi. Kim olduklarına tahammül edemeyen tehlikeli bir dünyada kimliklerini arayan ve güzellik peşinde koşan iki gencin özgürleştirici yolculuğunu anlatıyor. Kanlı sahnelere dayanamayanlar için şimdiden bir uyarı.
Şimdi de Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali’nde oynatılan, birçoğunun vizyona girmeden önce halka ilk gösterimi olan filmlerden seçmelere bakalım:
Metronom
Jürinin En İyi Film Ödülü’ne layık gördüğü ‘Metronom’, 1972 yılında Romanya’da geçiyor. 17 yaşındaki Ana, sevgilisinin birkaç gün sonra ülkeyi terk edeceğini öğrenir, ve iki aşık dönemin getirdiği baskı ve belirsizlik içinde son günlerinin tadını çıkarmaya çalışırlar. Endişeli ebeveynlerden gizli polise kadar herkesin nefesini enselerinde hisseden yetkililer tarafından seslerini bulma çabaları imkânsız hale getirilen, yetişkinliğin eşiğindeki ergenlerin etkileyici bir tablosu. Yönetmen Alexandru Belc, seyirciye çok fazla şiddet yansıtmadan, şiddet tehdidinin nasıl etkili bir baskı aracına dönüşebileceğini gösteriyor.
Kurak Günler
Emin Alper’in yönetmenliğini üstlendiği ‘Kurak Günler’in ilk gösterimine katılma fırsatı buldum. Salonun çoğunluğunu benim yaşlarımda gençler oluşturuyordu. Günümüz gençliğine birçok eleştiri getirilebilir, ama aslında ironik olarak bu gençliğin en büyük becerilerinden biri de sorgulama ve eleştiri. İçlerinde yaşadıkları toplumdaki aksaklıkları görmezden gelip hayatına devam edemeyen bir gençliğiz. ‘Kurak Günler’de anlatılan hikaye de tam olarak bu. Film, Yanıklar isminde bir köyde geçiyor. Çiçeği burnunda bir savcı olan Emre’nin tayini de bu köye çıkar. Emre, işini ciddiyetle yapan, adalete güveni tam olan ve önüne gelen her konuda adaleti sağlamayı isteyen bir savcıdır. Film boyunca Emre’nin gözünden, adaletin işleyişinin ne kadar aksak ve başarısız olduğunu görürüz. Adalet normu, güçlü olanın üstün çıktığı çıkar savaşının altında ezilmeye mahkum kılınır. Film, bize hukukun üstünlüğünün baskı önünde ne kadar işlemediğini bize gittikçe umudunu yitiren Savcı Emre’nin gözünden anlatıyor.
Hilal, Feza ve Diğer Gezegenler
Öğrenci jürisinin bu sene Altın Terazi’ye layık gördüğü film, yönetmenliğini Kutluğ Ataman’ın üstlendiği ‘Hilal, Feza ve Diğer Gezegenler’. Filmin dünya prömiyeri de bu festivalde yapıldı. Ataman, ödülü aldıktan sonra konuşmasında, filmin mesajının gençlere ulaşmasından duyduğu mutluluğu belirtti. Film, aslında 5 yıl önce bir Iphone 8 ile çekilmiş. Belki de bu onu 90’ların havasını vermekte bu denli başarılı kılıyor. 1997’de geçen film, başörtülü olduğu için eğitim hakkı elinden alınan Fatma ve trans olduğundan dolayı köyünde şiddet görüp İstanbul’a kaçan Feza’nın birbirlerine destek olarak maruz kaldıkları adaletsizlik ve nefrete karşı mücadele ederler. Ülke içinde baskılanan grupların arasındaki benzerliklere dikkat çeken bu film, 90’lardan günümüze sosyal ve siyasi iklim içerisindeki ayrımcılıkları anlatmasıyla güçlü bir sinema eseri.
Seni Ben Kurtaracağım
Alain Guiraudie’nin sade ama etkili yönetmenliğinde çekilen ‘Seni Ben Kurtaracağım’, terör eylemlerinin sıkça gerçekleştiği bir Fransa şehrinde geçiyor. Ana karakterimiz Mederic Roman, beyaz tenli bir Fransız adam. Yaşlı bir hayat kadını İsadora’ya aşkını itiraf eden Mederic, onu şiddet gördüğü kocasından ve işinden kurtarmaya çalışırken, evsiz ve kalacak bir yer arayan Selim’le karşılaşır. Tüm şehri paniğe sürükleyen saldırı sonucunda Selim’e kuşkuyla yaklaşan Mederic, vicdani bir tatmin hissi için Selim’e evinde yer açar. Mederic, kendisini bu iki kişi için de bir kurtarıcı olarak görür, ama aslında iki karakter de kurtarılmak istemez, ve sonunda Mederic kimsenin kahramanı olamadan film sona erer. Film, kendisini etrafındakilerden daha ayrıcalıklı konumda bulan ve sırf vicdan tatmini için kendisini herkesin kahramanı olarak görenler için bir uyandırma çağrısı.
Sessiz Kız
Festivalin en sessiz filmi ‘Sessiz Kız’, 1981’de kırsal İrlanda’da geçer. Colm Bairéad tarafından yazılan ve yönetilen filmin ana karakteri Cáit, yoksul, kalabalık ve geçimsiz bir ailenin ihmal edilmiş dokuz yaşındaki kızıdır. Tüm hayatı boyunca kendini gizlemeyi öğrenen Cáit, annesinin hamileliği nedeniyle bir yazı geçirmek üzere, daha önce hiç tanışmadığı uzak akrabalarının yanına bırakılır. Dram türündeki bu film, ailenin aslında kan bağından ibaret olmadığını, ve yeterli sevgi ve ilgi altında herkesin değişebileceğini anlatıyor.