Güney Öztürk Boyalı kuşlar!
HABERİ PAYLAŞ

Boyalı kuşlar!

Bazıları; bulundukları ortama aldırış etmez. Başkalarının ne düşündüğünü umursamadan kendiliğinden harekete geçer. Doğalarında vardır bu... Ben bunu yadırgamam, aksine alkışlarım.

Yıllar önce Beyoğlu’ndaki bir kulüpte, gazeteci yazar arkadaşlarla sohbete girişmişken, yan masadan birinin uzanıp, -kendini gösterecek ya- “Siz Taksim Gorki’yi bilir misiniz?” diye atlayışını hiç unutmam.

“Gayet tabii, hatta Taksim’de bir dönem gazino da işletmişti o!” diye cevap vermişti fırlama ağabeylerimden biri... Topluma uyumu sorguladığımda aklıma nedense Boyalı Kuş romanı gelir. Polonyalı yazar Kosinski, İkinci Dünya Savaşı’nda Yahudi oldukları için Nazilerin hışmına uğrayacaklarını bilen anne-babası tarafından saklamaları için çiftçiye teslim edilen 4 yaşındaki bir çocuğun gözünden katliamı anlatır.

Haberin Devamı

Boyalı kuşlar

Savaşın vahşetinden dili tutulan çocuk, o köyden bu köye dolaşıp durur, itilip kakılır. İşte bu zorunlu yolculukların birinde, kitaba ismini veren olaya da şahit olur.

Kuşçu (avcı) sürüden bir kuş yakalar, onu birkaç gün evde kafeste beklettikten sonra, hayvanın her yanını parlak mavi kırmızı yeşile rengârenk boyar. Ormanda, kuşu ayaklarından tutarak sallar, tepelerinde onun bağrışına gelen yeteri kadar kuş toplanmasını bekler. Sonra bırakır kendi sürüsünün içine boyalı kuşu. Boyalı kuş özgür olduğuna emin, katılır sürüye. Onlarsa kendilerinden biri olmadığını zannedip, gagalayıp parçalarlar garip misafiri... Zavallı kuş, tüyleri yolunmuş kan içinde yere düşer.

SESSİZ KALANLAR!

Bu çarpıcı boyalı kuş öyküsü aslında çocuğun içine düştüğü durumu gayet net anlatır. Çocuk, savaşın ve yoksulluğun ‘hayvanlaştırdığı’ köylüler arasındadır. Köylüler sarı saçlı mavi gözlüdür. Çocuk ise esmer, kara kaşlı kara gözlü, burjuvadır. Köylülerin değil, okumuş burjuvaların dilini konuşur. Kendinden farklı olanı biz de aynı şekilde cezalandırmıyor muyuz?

Sadece toplumlar değil, köylerde, mahallelerde, yaşadığımız, çalıştığımız iş yerinde, aykırı giyinen, konuşan, eğitimi düşük ya da yüksek biri, diğerlerince yalnız bırakılmıyor mu? Irk, din, dil, kültür çatışmaları, bu çağda bile olağan hızıyla devam etmiyor mu? Hemen her yerde ‘boyalı kuşlar’ renklerini silip çevresine ayak uydurarak yaşamak zorunda bırakılırken; çok azı bunu kabullenmeyip hapse atılmayı, sürgün edilmeyi, öldürülmeyi göze almıyor mu?

Haberin Devamı

Kitabın ilerleyen bölümündeyse; nefret ve kıyımın ortasında yaşayıp da buna sessiz kalanları cezalandırır yazar Kozinski.. Yine çok çarpıcı kurgulanır hikâye... Bu kez en yakın asker arkadaşı, köy halkı tarafından vahşice katledilen bir Rus nişancısı baş roldedir. Keskin nişancı, arkadaşının tanınmayacak haldeki cesedini gördüğünden beri uyuyamamakta, haftalardır ızdırap çekmektedir.

Yapılan ihaneti bir türlü affedemez. Savaş da kazansa, kahramanlık madalyaları da alsa, ruhu arkadaşının intikamını almadan huzura ermeyecek, hayatı boyunca acı çekecektir. Bir sabah, gün ağarırken romanın kahramanı olan çocuğu da yanına alarak, arkadaşının katledildiği köye doğru koyulur. Köye hakim tepedeki bir ağaca tırmanarak, dürbünlü tüfeğini çıkarır. Taş evlerin kızıl gölgeli duvarlarında namluyu gezdirerek hedef arar. Ve güneşin ilk ışıklarında, kapıya çıkan köylülere rastgele ateşe başlar.

Haberin Devamı

Her seferinde bir köylüyü, “dan, dan dan” indirir. Bu şekilde yarım düzine insanı katleder. Ve sonra hiçbir şey söylemeden birliğine geri döner. Vurduğu köylüler, silah arkadaşını öldüren kişiler midir, değil midir bilinmez... Ama o, vahşete sessiz kalanları cezalandırmış, vicdanını rahatlatmıştır. Boyalı Kuş, yazar Kosinski’nin kendi yaşamından derlediği bir romandır. Kendi çocukluk öyküsüdür aslında...

Ve ne ilginçtir ki, romanda Naziler kadar Kızılordu’nun da yaptıklarını anlattığı için o dönemki komünist Polonya’da istenmeyen adam ilan edilir, dövülür, tehdit edilir ve ABD’ye kaçmak zorunda kalır. Ve 1991’de 57 yaşında New York’ta evinde intihar eder.

Bırakın Boyalı Kuşlar yaşasın!

Sıradaki haber yükleniyor...
holder