İnci Tulpar Albüm devri bitti mi?
HABERİ PAYLAŞ

Albüm devri bitti mi?

Haberin Devamı

Film ruloları ve fotoğraf tab ettirme devri, dijital fotoğraf ile sona erdi. Artık tüm anılarımızı bilgisayar ortamında depoluyoruz. Bir açıdan kolaylık olduğunu kabul ediyorum. Eskiden aileler makineye 36’lık bir film takar ve 2 sene boyunca tek tük fotoğraf çekerdi. Bunlar fotoğrafçıda bastırılır, albümlerdeki yerini alırdı.

Şimdi ise, bir haftada yüzlerce poz çekip bilgisayara aktarabiliyoruz. Fotoğrafları göstermek gerekince de albümleri çıkarmak yerine, bilgisayarlarımızı açıyoruz. İtirazım da tam bu noktada başlıyor. Albümden bakılan fotoğraf ile, bilgisayardan seyredilen fotoğraf aynı tadı vermiyor! En başta ‘gerçeklik’ problemi var. Elle tutmak, albüm yapraklarını çevirmek, fotoğraflara uzun uzun bakıp hayallere dalmak bir başka... Özellikle çocuklar için, albümlere konulmuş kendi fotoğraflarını görmek emsalsiz bir tecrübe.

Zaten eskiden elle tutulan, dokunulan tüm materyalleri (örneğin kitapları) televizyon ve bilgisayarda görmeye alışık bir nesil için, basılı fotoğrafların albümde yerini alması, aslında kendilerine verilen ‘önemi ve sevgiyi’ kavramaları için çok önemli. Bu noktada tek istisna ‘düğün fotoğrafları’. Hâlâ düğün fotoğraflarını albüm haline getiriyor çiftler. Aynı özeni çocuklarımızın anıları için de göstermeliyiz.

Dijital olarak çektiğimiz fotoğrafları bilgisayar dosyalarına hapsetmek yerine, fotoğrafçılarda bastırmalı, albümlere yerleştirmeliyiz. Bir gün torunlarımızı kucağımıza oturtup; “Bak bu fotoğrafta annen/baban 5 yaşında” derken onun sıcaklığını, küçük yüzündeki ışığı, gözlerinde merakı seyredebilmemizin tek yolu, aile albümlerimizin şimdiden doluyor olması. Sadece fotoğraf çekmek yetmez, onları ‘ailenin ortak anı hazinesi’ haline getirmek için albümlemek de gerek.

YiNE!

Saatler gece 1:00’i gösterdiğinde sokaklar sessizliğe bürünür. Evlerin ışıkları söner. Yorgun başlar yastığa konur. Gözler kapanır. Geceye güvenir insan, uyur! Biz uyurken terör uyumaz, asker uyumaz! Vurulur, ölür. Biz sabah duyarız öldüklerini! Mahmur uykulardan, sıcak yataklardan kalkınca... Yine! “Sabah 5:00’e dek sürdü” diyorlar.

Şehit sayısı, yaralı sayısı veriyorlar. Sayılar neyi ifade ediyorsa!.. Biri de can, yirmisi de can, otuz üçü de can! Sayı çok olunca, ‘ölüm’ az olmuyor! Ölüm paylaşınca azalmıyor, çoğalıyor! Her birinin ölümü ile içi ölüyor ‘İNSAN’ın. Televizyonlarda demeçler, yurt genelinde öfke, üzüntü ve yas var... Çaresizlik, büyük bir boşluk, bir kara delik ile kalakalıyorum haberlerin karşısında... Yine!

Sarsılıyor ülke, kanıyor vicdanlar, kabarıyor öfkeler... Hepsi nafile duygular. “Yine!” diyorum. Aynı acı, tekrar! Anaları, babaları, bacıları, kardaşları, kadınları, bebeleri... Hayat başlarken onların biten yaşamları... Kırık, küskün, felç olmuş aileler... Nasıl toparlanırlar artık?! En derin üzüntülerim ile, toprağa düşen fidanlara rahmet, ailelerine başsağlığı ve sabır diliyorum. Yine!..

BORULARDAKi KURŞUN


Tek öldüren kurşun, silah namlusundan çıkan kurşun değildir. Her gün kullandığımız suyun içindeki kurşun oranı da son derece tehlikeli ve özellikle çocuklar için öldürücü ‘metal zehirlenmesi’ne sebep olacak kadar yüksek dozda olabilir. Sudaki kurşun, su havzalarından ve barajlardan gelmez. Genellikle suyu taşıyan ana borulardan, apartman/ev içi tesisatlardan, pompalardan suya karışır.

15-20 yaşından eski bir tesisattan su elde ediyorsanız, bu suyu kullanarak yapılacak makarna, pilav, çaydaki kurşun oranı da çok yüksek olacaktır. Suda çözünen kurşunun, çocuk vücudu tarafından emilimi yüzde 40-yüzde 50 civarındadır. Dünya Kanser Vakfı ve diğer pek çok uluslararası sağlık kuruluşu, sudaki yüksek kurşun oranının, günümüzde sık karşımıza çıkan kanser, böbrek yetmezliği, zeka geriliği ve gelişim bozukluklarına neden olabileceği konusunda aileleri uyarıyor!

Suyu kaynatarak içirme önleminin, sudaki kurşun oranını azaltmada faydası olmadığını belirtelim. Çocuklardaki kurşun riski, basit bir kan testi ile belirlenebiliyor. Çocukların beslenmesini kalsiyum ve C vitamini açısından zenginleştirmek, kandaki kurşun emilimini azaltıcı önlemlerden. Tesisatınız ve çocuklarınızın gelişimi ile ilgili tereddütünüz var ise, içme suyunuzu kontrol ettirmek ve çocuk doktorunuza danışmak içinizi rahatlatacaktır.

Bamyanın kadri

Eşler arasında kan uyumu testi kadar önemli bir konudur ‘bamya uyumu’! Evet, bildiğiniz sümüklü bamyadan bahsediyorum. Hani erkeklerin ‘bamya pişmeyecek bu evde’ şeklinde yumruğunu masaya vurdurtan bamyadan... Minnacık, ufacık bir sebze; boyutundan beklenmeyecek kadar problem çıkarır evde! Seveni çok sever, sevmeyeni ‘sevenini’ de sevmez. ‘Bamyadan nefret ederim’ dedi bir arkadaşım.

“‘Nefret’ bir yemeğe karşı olan tercih etme/etmeme hissini tanımlamak için çok kuvvetli bir sözcük değil mi?” dedim. Yüzüme baktı... “Olsun, kuvvetli olsun. Nefret ederim” dedi. “Peki yeni zamlar hakkında ne düşünüyorsun?” diye sordum, “Zamlardan nefret ederim” dedi! Ta ki genel müdürü ile çıktığı Konya seyahatinde ‘bamya çorbası’ içene dek! “Hani nefret ediyordun, niye içtin?” diye soracak oldum, “Genel müdürüm çok severmiş, masadaki herkese ısmarladı, içmesem olmazdı!” cevabını verdi... “Eee, ne düşünüyorsun?” diye sordum.

“Artık nefret etmiyorum, sadece tercih etmiyorum. Mis gibi mercimek çorbası varken...” dedi. Ben bamya severim sevgili Çepeçevreciler. Tercih etmek bir yana, ararım, özlerim. Bamyanın kadrini, kıymetini bilirim. Klasik Türk usulü pişiririm. Aklıma bamya yazmak düştü. “Bu sebzeyi de bizden ve Hintlilerden başka ulus yemiyordur herhalde, bamya ayıklayacak Avrupalı hatun düşünemiyorum” derken bir de baktım ki bamyayı alan Amerikalı, okyanusu geçmiş!

Amerika’nın güney mutfağında bamya tarifi kaynıyor: Bamya kızartması, bamya ızgarası, bamya turşusu, bamya salatası, bamyalı pastırma, bamyalı karides ve daha niceleri... Ama biliyor musunuz? Hiçbiri ucunu bizim gibi koni şeklinde, estetik estetik ayıklamıyor! Dümdüz kesivermişler güzelim bamyaların tepesini! Çok kınadım, çok!

(22.10.2011 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır. )

Sıradaki haber yükleniyor...
holder