Verda Özer Dünyanın yeni petrolü buğday
HABERİ PAYLAŞ

Dünyanın yeni petrolü buğday

Şunu hepimiz çok iyi biliyoruz: Toprağını yöneten, ülkeyi yönetir, insanı yönetir. Bir ülkenin kendi toprağını nasıl kullandığı, aslında kendi gücünü en çok belirleyen şey. Topraktan elde ettiği gelir ve üretim bir yana, üzerinde yaşayan insanların sağlığı da o topraktan geçiyor sonuçta.

Bugün bu gerçeklik çok daha gözle görülür oldu. Artık tarımı güçlü olan, gıdası sağlıklı olan, kendi toprağından ürettikleri kendi insanına yeten ve toprağı ekonomisini döndüren, yani kısacası kendine yeten ülkeler bu dönem hızla şahlanıyor. Dışarıya muhtaç olan devletler ise alt lige düşüyor.

Neden mi? Her şeyden önce pandemiyle birlikte bir anda küresel tedarik zincirlerinin durması ve ülkelerin içlerine kapanmaları, yerli üretimi-tarımı en öncelikli konu haline getirdi. Tam da bunun üzerine gelen Rusya-Ukrayna savaşı ve bu nedenle dünyanın büyük bir kısmını besleyen buğdayın kesilmesi, yangına körükle gitti. Bir de bunlara küresel ısınmayı, iklim krizini ekleyin.

Haberin Devamı

İşte tüm bu etkenlerden dolayı bugün tarım, toprak dünyanın en öncelikli meselesi.

Dünyanın yeni petrolü buğday

YENİ SÜPER GÜÇLER

“O kadar ki dünya artık ‘buğday ihraç eden ülkeler’ ve ‘buğday ithal eden ülkeler’ diye 2 kutba ayrıldı. Çok yakın bir gelecekte göreceğiz ki tarım da enerji ve milli savunma sanayii gibi son derece stratejik bir konu. Tarımda kendine yeten ülkeler, bundan böyle dünyanın yeni süper güçleri olacak” diyor telefonda konuştuğum YeniÇiftçi Platformu Kurucusu Emrah İnce.

Süper güç olmak bir yana; var olabilmek, hayatta kalabilmek için bile tarımın ve özellikle de tahılın yaşamsal önemde olduğunu özellikle vurguluyor. “İklim krizinin getirdiği olumsuzluklar da göz önünde bulundurulduğunda; buğday yeterliliğimizin yakında yüzde 80’lerin altına düşebileceği öngörülüyor. Buğday üreten ülkeler arasında her geçen gün artan ‘gıda milliyetçiliği’ sebebiyle tahıla erişimin daha da zorlaşacağı ve hatta dış politikada ‘tahıl odaklı’ doktrinlerin hakim olacağı bir döneme giriyoruz” diyerek devam ediyor.

KENDİ BUĞDAYIMIZ BİZE YETMELİ

Emrah İnce, “Türkiye tahıl üretiminde hak ettiği yerde değil” diyerek rakamlarla konuşuyor: 1938’de nüfusumuz 17 milyon civarı ve kişi başına düşen buğday miktarı 251 kilogram iken 1980’de yüzde 63 verim artışıyla, nüfusumuz 44.7 milyon ve kişi başına düşen buğday miktarı 345 kilogram… 2000’de nüfusumuz 67.8 milyon ve kişi başına düşen buğday miktarı 309 kilograma düşüyor.

Haberin Devamı

2015’te tüm zamanların rekoru olan 22.6 milyon ton üretime ulaşıyoruz ama buna mukabil kişi başına düşen buğday miktarımız sadece 287 kilogram. 2021’e geldiğimizde ise nüfusumuz 84.7 milyon ve kişi başı düşen buğday miktarımız 208 kilograma kadar düşmüş.

“Evet bugün Avrupa’nın en büyük tarımsal hasılatı bizde ve yine hasılat bakımından dünyanın 9’uncu büyük ülkesiyiz. Bu iyi bir gösterge ama geleceğimiz açısından yeterli değil. Zira kendi ürettiğimiz buğday kendimize yetmeli. Üstüne de ihraç edersek ne ala. Türkiye çiftçisi de ancak o zaman kazanır” diyor Emrah İnce.

GÜBRE KORİDORU KURULMALI!

Tahıl Koridoru’nu konuşup duruyoruz bugünlerde hepimiz ama Emrah Bey kimsenin dile getirmediği bir başka stratejik hammaddeye/konuya daha parmak basıyor. O da gübre koridoru! “Rusya-Ukrayna savaşı yüzünden hem Rusya hem Ukrayna’da bekleyen muazzam bir gübre stoku var. Eğer ki bu gübreler oradan çıkarılmazsa, dünyada tarımsal üretimde verim yüzde 30-40 düşer. Zira gübre ne kadar azsa, verim de o kadar az olur. Dahası, zaten iklim krizi nedeniyle özellikle Avrupa’da büyük enerji sıkıntısı var. Gübreler Avrupa’ya ulaşmazsa, hepimizi 2023’te çok büyük sıkıntılar bekliyor” diyerek gübrenin önemini açıklıyor.

Haberin Devamı

Bu yüzden acilen bir Gübre Koridoru açılması, Rusya ve Ukrayna’dan getirilecek gübrenin Türkiye üzerinden dünyaya satılması gerektiğini söylüyor. “Tahıl Koridoru bugünü kurtardı ama Gübre Koridoru 2023’ü kurtarır” dedikten sonra; “Bunu hayata geçirdiği takdirde Türkiye’ye Birleşmiş Milletler tarafından uluslararası bir ödül verilmesi lazım. Dünyada açlığa ve tedarik sıkıntısına ilaç olduğu için” diye de ekliyor. Tarımı stratejik gören Türkiye’nin mutlaka kendi gübre fabrikaları olması, devletin gübrenin en az yüzde 55-60’ına hakim olacak şekilde gübre sahibi olması gerektiğini vurgulayarak sözlerini bitiriyor.

GIDA MİLLİYETÇİLİĞİ

Unutmayalım ki; pandeminin başlarında bir anda birçok ülke-salgın sonrasını öngöremedikleri ve ‘ya küresel sanayi durursa ve bendeki gıda bana yetmezse’ endişesiyle- gıda satışını durdurdular. Mesela Rusya, tüm tarım ve gıda ürünü ihracatını bir anda yasakladı. Yine küresel tarım ihracatının yüzde 63’ünü, ithalatının da yüzde 55’ini kontrol eden Dünya Ticaret Örgütü üyesi ülkeler de kısıtlamalara başvurdular.

Birçok Avrupa Birliği (AB) üyesi gıda ihracatını durdurdu. Hem de AB müktesebatına aykırı şekilde. Bundan sonrasında ise bizleri nelerin beklediğini kestirmek zor. Salgınlar, iklim krizi, savaşlar arasında aklın yolu bir: Kurtuluş, topraktan geçiyor.

 

 

Sıradaki haber yükleniyor...
holder